Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 26. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Sabah karım uyandırdı yine. Giyinmiş, kahvaltıyı hazırlamıştı. Banyoya girip duş aldım. Cumartesi günleri öğleye kadar çalışırdık. Özge
kahvaltısını yapıyordu. Özge’ye, “İstersen sen bugün
gelme.” dediğimde çok sevindi. Karım da, “İyi olur
kızım, kalır bana yardım edersin, temizlik yapacağım
bugün!” dedi. Evden çıkarken karıma, “Ben bu gece geç gelirim,
arkadaşlarla takılacağım.” dediğimde, “Gene o
zıkkımı içmeye gidiyorsun değil mi!” diyerek
çıkıştı. “Beni bekleme, sen yat uyu!” diyerek karıma
sarılıp öptüm. Kızlar yanımızda yoktu, eteğinin üzerinden götünü avuçladım. Ben tek başıma işe gittim.
Elemanlar ve Dilber gelmişlerdi. Dilber’e, “Bugün odamı silmesen de olur!” dediğimde, “Peki!” dedi. Dün kendisiyle yaşadıklarımı unutmuş gibiydi. Odamda hemen
bilgisayarı ve MSN’i açtım. Ama Refiye online görünmüyordu, telefon
açtım, ama cevap vermiyordu. Derken Dilber elinde Türk kahvesiyle içeri girdi. “Zahmet oldu!” dediğimde, “Yok, ne zahmeti!” dedi.
Öğleye doğru Refiye aradı ve “Sen aradığında otobüs garajındaydım, çocukları bindirdim!” dedi. Ona, “Akşama geliyorum!” dediğimde, “Bekliyorum!” cevabını verdi. Çok heyecanlıydım. Saat 13:00 gibi elemanlar çıktı, Dilber’le
tek kaldım. Dilber’e, “Seni bırakayım!” dediğimde, “Zahmet
etmeyin...” dedi. Bu cevabına kızdığımı görünce de, “Bir iki parça bulaşığım var, onları yıkayayım o zaman...” dedi.
Dilber bulaşıklarını yıkıyordu. Yanına yaklaştım, benden çekiniyor gibiydi. Ona, “Dün söylediklerinde ciddi miydin?” dediğimde bir süre cevap vermedi. Sorumu tekrarladım, “Şu nikah meselesi, ciddi misin?” diye sordum. Bu kez, “Evet! Böyle olmaz, bana
nikâh kıyarsan ancak o zaman seninle olurum!” dedi. “Sen iki çocuklu bir
kadınsın, nasıl olacak?” dediğimde, “Gizli bir nikah
yaparız, sonuçta resmi olmayacak ya!” dedi. Dilber de benimle birlikte olmak istiyor, ama bunu içinden geldiği gibi yapmaya korkuyordu.
Bulaşığını bitirmişti, “Şeyy, ben üzerimi değiştireyim.” diyerek lavaboya girip kapıyı kapadı. İşyerinin kapısını içerden kilitledim.
Çıktığında benim öylece durduğumu görünce, “Çıkmıyor
muyuz?” diye sordu. Cevap vermedim, iyice yanına sokuldum, beline
sarıldım ve yanaklarından öpmeye başladım. Ses
etmiyordu. Dilber’e, “Hiç mi şansım yok, nikah olmadan olmaz mı?”
diyordum sürekli. Dilber ise, “Olmaz! Çok ayıp, çok günah!” deyip
duruyordu. Duvarla benim aramda sıkışıp kalmış,
bir yere gidemiyordu. Belinden sıkıca tutmuştum onu. Tüylü
yanaklarına öpücükler konduruyordum. Dilber kolları iki yana
sarkık öylece duruyordu sadece. Fısıltıyla, “Yapma, lütfen!” diyordu. Onu elinden tutup yazıhaneme soktum.
Dilber halen, “Yapma, lütfen!” diyordu sürekli. Sakinleşmesi için, “Tamam, sana nikah kıyıcağım, söz veriyorum, ama bugün seninle
olmak istiyorum. Seni nikahlı karım yapacağım!” demeye
başladım. Dilber bu sözlerimden hoşlanmıştı, “Söz
mü? Gerçek mi? Yemin et!” deyip duruyordu. Onu avutmak için, “Yemin ederim, söz veriyorum!” dedim. Dilber yumuşamış gibiydi.
Onu ikili koltuğa oturttum, ben de yanına geçtim. Üzerine siyah uzun bir pardesü giymiş, başını büyük kırmızı bir türbanla bağlamıştı. Türbanını çözünce altında siyah bonesiyle kaldı, onu da sıyırınca uzun,
uçları beyazlamış saçları göründü. Yanaklarından
öpmeye devam ediyordum. Dilber çok heyecanlıydı. Pardesünün
düğmelerini yavaşça açmaya başladım. Altında pembe
renkli ince kazağı göründü. Koca memeleri kazağın içinde iki büyük kavun gibi duruyor, nefes aldıkça göğsü şişiyordu.
Elimi memelerine attığımda, “Iğmm!” diye hafif bir inilti çıkardı. Memesini tek elimle kavrayamıyordum. İçine giydiği sutyeni hissediyordum. Dilber memesinde gezinen elimi sıkıca tuttu ve memesine iyice bastırdı. Gözlerini
kapatmış, “Iğmm, ığmm!” diye sürekli inliyordu.
Yanaklarından boncuk boncuk terler akıyordu. Elimi bu kez
kazağının içinden soktum, elim şişman karnına
değdiğinde, “Uhh!” diyerek irkildi. Elimi karnında gezdirdim bir
süre, elime alışmasını sağladım. Sutyenin
altından memesini avuçladım. Meme uçlarının iriliğini
hissettim. Parmak uçlarımla meme ucunu sıkmaya başladım.
Dilber sürekli fısıltıyla inliyordu. Memesini daha sertçe sıktım ve hamur gibi yoğurmaya başladım.
Dilber artık, “Oğhh, ımm, oğhh!” demeye, zevk almaya başlamıştı. Pantolonumun içindeki yarağım kazık gibi olmuştu. Memesini bıraktım, ayağa
kalktım ve önünde soyunmaya başladım. Derken üzerimde kalan tek
giysim olan külotumu da çıkardığımda, Dilber bakmamak için
başını diğer tarafa çevirdi. Ona, “Sen nikahlı
karım olacaksın, utanma, dön bana!” dedim birkaç kez. Sonunda
başını yavaşça çevirdi. Elini ağzına
atmıştı, yanakları al al olmuştu. Kıkırdayarak gülüyor, sürekli yarağıma bakıyordu.
Yanına yaklaştım, eli halen ağzındaydı. Elini yavaş yavaş çekti, bana bakıp, “Ayy, çok büyükmüş!” dedi. Sonra da, “Kocamınki yarısı kadardı belki de!” dedi. Ona, “Hadi tut, çekinme!” dediğimde, koca eliyle yarağımı
kavradı. Gözlerimi kapayıp, “Uğhh, ımm!” diyerek inlemeye
başladım. Dilber yarağımı okşuyordu. Sikim patlayacak gibiydi. Aynı Aysel’in yaptığı gibi bana 31 çektiriyordu.
Dilber’e, “Seni sikmek istiyorum!” dediğimde, “Nikahtan önce olmaz, çok günah!” demeye başladı. “Nikah yapacağım dedim ya, niye inanmıyorsun?” dedim, artık kızmaya
başlamıştım. Dilber’i ayağa kaldırdım,
üzerindeki pardesüyü tamamen çıkardım ve diğer giysilerini de
çıkartmaya başladım. Sonunda üzerinde sutyen ve külotla
kalmıştı. Vücudu güneş görmemiş, bembeyazdı. Ama
bacaklarında, karnında ve kollarında alınmamış
siyah tüyleri vardı. Külotunun kenarından amının kılları da görünüyordu biraz.
Arkadan sutyenini açınca kocaman memeleri serbest kalmıştı, ikisi de öne doğru fırladı. Dilber’in memeleri tıpkı Nalan’ınki gibi büyüktü, ama onun memelerine göre daha dolgundu. Nalan’ın memeleri Dilber’e göre pörsümüş gibiydi, yaşından
dolayı. Her bir memesi başımın büyüklüğünde vardı
belki de. Meme uçları çay tabağı kadar büyük, kahverengiydi.
Ortasında iki iri erik gibi siyah meme uçları duruyordu.
Uçlarını hayvan gibi emmeye, ısırmaya başladım.
Ayakta belinden sıkıca tutmuştum Dilber’i. Başımı
iki eliyle sıkıca tutmuş, okşuyordu. İnlediğini
duyuyordum. Tarifsiz bir zevk alıyordum o anda. Koltuk altlarından bir miktar ter kokusu geliyordu, ama bu beni durdurmuyordu.
Dilber’i masama çevirip domalttım. Pamuklu beyaz külotunu bacaklarından sıyırarak çıkardım. Süt gibi beyaz koca göt yanaklarını iki elimle iyice ayırdığımda,
oldukça kıllı, terlemiş ve hafif osuruk kokulu göt deliği
göründü. Dilber’in götünde basur vardı. Basur memeleri
dışarı doğru çıkıntı
yapmışlardı. Alttan ayrıca kıl yumağı
içindeki amı da belirdi. Etli, kararmış ve büyük am
dudakları vardı. Amından ter ve sidik kokuları geliyordu.
Elimi alttan amına attığımda, Dilber, “Uğhh, uğhh, ığhh!” demeye başlamıştı.
“Bacaklarını iyice ayır!” dediğimde, bacaklarını iyice açtı. Sağ elimle amını avuçladım, şiddetle yoğurmaya başladım. Amı oldukça genişti. Elimin dört parmağını kolayca içine sokmuştum.
Başparmağım hariç hepsi amındaydı. Dilber, “Uğhh,
ığhh, ayy, yapma, ağhh!” deyip duruyordu. Amı
sulanmıştı, parmaklarım amının
sıvıları ile kaplanmıştı. Dizlerimin üzerine
çöktüm, elimi büzüştürdüm ve amına sokmaya başladım.
Şimdi elim yavaş yavaş genişleyen amına girmeye
başlamıştı. Amı lastik gibiydi, elimi soktukça
açılıyor, genişliyordu. Dilber, “Uğhh, ayy, ağhh, yapma, uğhh, ağhh!” diye feryat ediyordu.
Elim nerdeyse bileğime kadar amındaydı şimdi. Amının içi cayır cayır yanıyordu. Bir süre amında bekledim, sonra elimi içinde sağa sola çevirmeye başladım.
Dilber yeniden, “Ağhh, ığhh!” diye bağırmaya
başlamıştı. Kendini kasıyordu, kocaman göt yanakları
geriliyordu. Kendini kastığından amının içindeki elim
sıkışmıştı adeta. İçinde kalmıştı öylece, oynatamıyordum şimdi. “Kendini rahat bırak, kasma, rahat ol!” desem de, Dilber, “Uğhh,
ağhh, ığhh!” diye feryat figan bağırıyordu.
Derken sesi kesilmeye başladı, kendini kasmayı bıraktı. Amındaki elim serbest
kalmıştı, yeniden sağa sola çevirmeye başladım.
Dilber artık bağırmıyor, sadece yüksek perdeden inliyordu. Elimi yavaş yavaş ileri geri oynatmaya başladım.
Sağ elim artık bileğime kadar amına girip çıkıyordu. Dilber’in kocaman amı elimi içine almıştı. Önce yavaş, sonra hızlı hareketlerle
elimi sokup çıkartmaya başladığımda, Dilber yine
bağırmaya başladı. “Uğhh, ağhh, çıkar,
ağhh!” sesleriyle çınlıyordu oda. Sol elim göt
yanağını avuçlamışken, sağ elimi hızlı hızlı amına sokup çıkarıyordum. Dilber’in bağırmaları, inlemeleri beni daha da
azdırmıştı. Elim vıcık vıcık
olmuştu. Sol elimin başparmağını basurlu götüne
bastırdığım zaman, Dilber hayvan gibi böğürmeye
başladı. Göt yanaklarını deli gibi kasıyordu,
yumuşacık götü sert bir kaya gibi olmuş, elim amının içinde
sıkışmıştı yeniden. Parmağımı göt deliğinden çektim. Kendini serbest bırakması bir iki dakika aldı.
Elimi yavaşça amından çıkardım, elim yapış yapış olmuştu, sanki elime jöle sürülmüş gibiydi. Kalkıp lavaboya gittim, burası arka tarafta
kaldığından dışardan görünmezdi. Lavaboda ellerimi bol
sabunla yıkadım. İçeri döndüğümde Dilber giyinmiş,
elinde çantasıyla koltukta oturuyordu. “Ne yapıyorsun, daha yeni
başladık!” dediğimde, “Gitmem gerek, başka zaman
yaparsın, hem nikahtan sonra da istediğin kadar yaparsın!” dedi.
“Ama ben nikaha kadar bekleyemem!” diyerek, Dilber’i tutup yeniden masaya
domalttım. İtiraz edip kıpırdanıyordu. Sesini kesmesi için onu omuzlarından sarsmam gerekti.
Arkasına geçtim. Dilber ise sürekli, “Osman yapma, lütfen, çok günah,
senin karın olduğumda istediğini yaparsın!” deyip
duruyordu. Ama ben kendimi kaybetmiştim. Uzun, siyah pardesüsünü ve
çiçekli basma eteğini beline sıyırdım. Pamuklu külotuyla
kalmıştı, onu da dizlerine indirdim. Göt yanaklarını
yoğurmaya başladığımda Dilber artık itiraz
etmiyor, “Iğhh, ımmé” diye inliyordu. Yarağımı
sıvazladım, kazık gibi olmuştu. “Bacaklarını
ayır!” dediğimde itiraz etmeden iki yana iyice açtı.
Yarağımı koca ve kıllı amına yavaşça soktum.
“Uğhh, ımm, ağhh!” demeye başladı. Kalçalarından
sıkıca tuttum, seri ve hızlı şekilde sikmeye
başladım. Dilber gene yüksek perdeden inlemeye
başlamıştı. Yarağım kocaman amının
içinde kolaylıkla gidip geliyordu. Hayatımda siktiğim en
geniş amdı Dilber’inki. Gittikçe hızlandım ve daha sert
sikmeye başladım.
Dilber 1.70 boyunda vardı ve belki 85-90 kilo gelirdi. Etli butlu, iri bir kadındı. Dilber olanca ağırlığıyla masanın üzerine abanmıştı. Gövdesi ve kollarıyla
masayı kaplamıştı. Masadan gıcırdama sesleri gelmeye
başladı. Dilber’in inlemeleri odayı dolduruyor, kocaman göt
yanaklarına çarpan kasıklarımdan ‘Şlop, şlop,
şlop!’ sesleri yükseliyordu. Yarağım amının içinde
kaybolmuş gibiydi, taşaklarımı bile içine alacaktı
sanki amı. Yarağımı tamamen sokup çıkartıyordum. Her
seferinde Dilber, “Uğhh, ağhh, ığhh, oğhh!” diyerek beni de daha çok azdırıyordu.
Bir süre sonra Dilber’den bağırma sesleri yükseldi, adeta kurbanlık hayvan gibi böğürüyordu.
Kasıklarım ve Dilber’in göt yanakları iyice terlemişti. Çıkan
‘Şop, şlop, şlop!’ sesleri de çoğalmıştı.
Sonunda ben de dayanamadım ve amına deli gibi boşaldım. Bir
süre daha amında gidip geldim. O sırada Dilber’in çantasında
telefon çalmaya başladı. Amından çıktığım
zaman Dilber masadan doğruldu, elini çantasına atıp telefonunu
çıkardı, ekrana baktı ve “Hii, Semanur arıyor!” dedi. “Ee, aç o zaman!” dedim ben de.
Dilber halen nefes nefeseydi, telefonunu açtı, heyecanlı heyecanlı konuşuyordu. “He kızım. Tamam kızım, geliyorum kızım. Tamam yavrum, ben birazdan çıkarım. Tamam yavrum!” diye diye konuştu ve telefonu kapadı. Dilber üzerini
toparlıyordu bu arada. Ben de lavaboya geçtim, çişimi yapıp
ellerimi yıkadım. Döndüğümde Dilber, “Ben çıkıyorum!”
dedi. Ona, “Ben karımı yalnız göndermem!” dedim. Bu sözüm onu
sevindirmiş gibiydi. Çabucak üzerimi giydim, etrafı şöyle bir toparladım. Çantamı alıp birlikte çıktık.
Arabada Dilber’e, “Amın çok geniş!” dediğimde, “Ee, öyle işte, ne bileyim ben?” dedi. “Götündeki basur için doktora gitmedin mi?” dediğimde, “Ben kadın başıma nasıl gideyim? Çok
utanıyorum!” dedi. “Ben götürürüm seni!” dedim. Göğsü heyecanla inip
kalkmaya devam ediyordu, yanaklarındaki pembelik de henüz geçmemişti.
Ona, “Niye bu kadar heyecanlandın?” dediğimde, “Ne bileyim, kaç zaman
oldu, daha yeni de yapınca heyecanlandım!” dedi, sonra, “Semanur
yolda bekliyor, şurdan dönsene!” dedi. Biraz ilerde Semanur gerçekten de
yolun kenarında duruyordu. Yüzüne makyaj yapmıştı. Lacivert
renkli uzun ve bol bir ince etek giymişti, üzerinde de beyaz ve dar bir
bluz vardı. İçindeki askılı atleti ve sutyen
askısı belli oluyordu. Başını da lacivert bir türbanla
sıkıca bağlamıştı. Ayağında da yüksek dolgu topuklu bir ayakkabı vardı.
Dilber, “Ben ineyim, kızımla alışveriş yapacağız.” dediğinde, “Nereye gidecekseniz ben götüreyim!” dedim. O sırada arabayı Semanur’un önünde durdurdum. Semanur birşey
demeden kapıyı açıp bindi ve “Merhaba Osman Abi,
nasılsın?” diye sıcak bir şekilde konuşmaya
başladı. “Nereye gidiyorsunuz böyle ana kız?” dediğimde, “Biraz
birşeyler bakacağız annemle!” dedi. Gidecekleri yer yolumun
üzerindeydi, Semanur’a, “Ben sizi bırakırım!” dediğimde, Dilber hemen, “Ay sen zahmet etme, biz dolmuşla gideriz!” diye atıldı. “Olur mu, ne zahmeti!” dedim. Semanur annesindeki garipliği fark etmişti, “Neyin var anne? Niye öyle kızarmışsın?” dediğinde, Dilber, “Şey,
bilmem...” diye kem küm etmeye başladı. Cevap veremiyordu, o ara
bir yalan uydurdu, “Üşütmüşüm herhalde!” diyerek. Semanur’un aynadan
bana baktığını görüyordum. Giydiği dar bluz memelerini
belli ediyordu. Semanur’un kırmızı rujlu etli dudaklarını emmeyi, ısırmayı istiyordum.
Yolumuzun üzerinde lüks bir restoran vardı. Oradan geçerken Semanur, “Buranın yemekleri çok güzelmiş!” dedi. Bunu duymak bana yetti, arabayı hemen restoranın parkına soktum. Dilber, “Ne oldu, niye buraya girdik?” diye sorular sorarken, “Yemek yiyelim, karnım acıktı!” dedim. Semanur sevinçli bir yüzle bana bakıyordu.
Masamıza oturduk. Epey acıkmıştım. Dilber’i de sikerken epey enerji harcadığımdan, kaybettiğim gücümü toparlamam gerekliydi. Akşama Refiye’yi sikecektim çünkü. Garson masamızı donattı. Üçümüz güzel bir ziyafet çektik. Dilber
tuvalete gitmek için kalktığında, Semanur’la baş başa
kaldım. Gözlerinin içine bakıyordum. Gözlerini kaçırmaya
çalışıyor, ama yine de bana bakmadan edemiyordu. Birşey
demeden elimi uzatıp elini tuttum. Semanur elini çekmek istedi, ama
müsaade etmedim. “Çok güzelsin, nişanlın çok şanslı!”
dedim. Utanmıştı, aynı annesi gibi yanakları
kızardı hemen. “Osman ağbiiiii.” dedi uzatarak ve
ağzını büzerek. Elini avuçlarımın içine aldım ve dudaklarıma götürdüm. Küçük bir öpücük kondurdum beyaz pamuk gibi elinin üzerine.
O sırada Semanur’un masanın altından bacağıma ayağını sürttüğünü hissettim. Ayağını baldırlarıma sürtüyordu. Semanur da bana karşılık
vermişti şimdi. Onu sikmem için sadece uygun yer ve zaman gerekliydi,
o kadar. Nişanlısı Ahmet Semanur’u patlatmıştı
nasılsa, benim için Semanur’u amlı götlü sikmek problem
olmayacaktı. Semanur’a, “Beni ne zaman istersen ara!” dedim usulca. Semanur boynunu
yana bükmüş, “Tamam, ararım!” dedi gülümseyerek. Elini tutmayı bıraktım.
Az sonra Dilber de gelmişti. Hesabı ödeyip çıktık. Onları bir mağazanın önünde indirdim. Onlar yürürken bir süre durup baktım. Ana kız kol kola girmişlerdi, Semanur götünü
sağa sola sallayarak yürüyordu. O anda başını geriye
çevirip bana baktı, göz kırptı. Bu kızda iş olduğunu ilk baştan anlamıştım zaten.
Akşama kadar ne yapacağımı bilmiyordum. Aklıma Sedat geldi birden. Aradım, “Evdeyim, çık gel!” dedi. Merdivenleri çıkarken Emine’nin kapısının önünde birkaç kadın terliği vardı. Misafirleri var diye düşündüm. Yukarı basamağa
adım atmıştım ki, kapı açıldı, Emine
kapıyı arkasına alıp koridora çıktı. Uzun, bol
bir etekle, dar bir bluz giymişti. Başını da arkadan
bağlamıştı. Bana, “Aramıyorsun kaç zamandır, ne
oldu?” diye sordu. “Sen müsait olduğunda beni ara, evli barklı
kadınsın, ben ne bilirim senin ne zaman müsait
olacağını?” dedim. Cevabıma bozulmuş gibiydi. Birşey demeden içeri girdi.
Sedat’la akşama kadar oturup muhabbet ettik. Sedat, “Ben haftaya izine çıkıyorum, ev boş, istediğini atıp sikebilirsin! Ama gitmeden önce bana bir karı ayarlaman lazım!” dedi. “Tamam,
hallederim!” dedim. Sedat’ın bir hafta evde olmaması işime gelecekti
çünkü. Saat 22:00 gibi oradan çıktım. Refiye’nin evinin yakınında bir yere park ettim. Önce
karımı aradım. Karıma arkadaşlarımla
olduğumu söylediğimde, karım, “İyice zıkkımlan o zaman!” dedi ve pat diye kapattı telefonu.
Binanın önüne gelince Refiye’yi aradım, aşağıda olduğumu söyledim. Refiye, “Kapıyı açıyorum, kimseye görünme!” dedi. Biraz sonra demir kapı
cızırtıyla açıldı. Koridordan sessizce geçerek
asansöre bindim. Burası yeni ve lüks bir binaydı. Refiye’nin dairesi
en üstteydi. Asansör son katta durdu. Asansörden indim, Refiye’nin kapısını hafifçe tıklattım.
Az sonra kapı hafifçe aralandı...
[Osman]
|