Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 49. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Halen
çıplaktım, üzerimi giyinirken Aysel bana bilmediğim şeyler
anlatmaya başladı. Bunca zaman karımı
aldatmıştım ve onun bunlardan haberinin
olmadığını sanıyordum. Oysa yanıldığımı
yeni öğreniyordum. Aysel, “Osman bunları anlatmak zorundayım.
Ama aramızda kalacak. Karın bilmeyecek!” dedi. Karıma Aysel ile konuştuklarımızı
anlatamazdım zaten. Bunu Aysel de biliyordu gerçi, ama yine de tembihliyordu.
“Karın bana sık sık gelir. Benimle paylaşır
içindekileri. Etrafında onu anlayabilecek kimse olmadığı
için bana geliyor anlayacağın. Ben karına zaman zaman fal
bakarım. Geleceği göremem, ama geçmişi görürüm. Senin bu
Refiye’yle ilişkini de falda gördüm. Karına anlatınca hemen
anladı Refiye olduğunu. Ama buna sesini
çıkarmayacağını söyledi. Hem sonra şey de var... Senin
karının ablasıyla da ilişkin olduğunu gördüm falda.
Karın bunu da öğrendi. Öğrenince şok oldu, ama yine de
metanetli davrandı kadıncağız. Hem kendi yuvası hem de
ablasının yuvası dağılmasın diye, gönlüne
taş basıp buna da ses etmedi. Emine’yi de biliyor üstelik. Ama onu
falda görmedim. Biliyordum zaten de, yine de falda çıkmadı. Ama
karın duymuş bir yerlerden. Tatile gittiğinizde o öğretmen
kadınla, bir de plajda bir kadınla
tanışmışsın, onunla da yattığını
biliyor. Bunları kendisi söyledi bana. Şu dizime kapanıp hüngür
hüngür ağladı anlatırken. Ama bunlara da ses etmedi. Sonuçta o
senin karın. Dönüp dolaşıp gideceğin yer onun yanı.
Karın bunu bildiği için bunlara ses etmiyor, (Bunlar Osman’ım
için elinin kiridir!) diyor!” dedi Aysel.
Karım kendi ablasını siktiğimi biliyor, ama ses
çıkartmıyordu. Bana kör kütük aşıktı belli ki. Aysel
devam etti, “Karın geçenlerde bana geldi gene. Çok dolmuştu. Ben
karını epey bir konuşturdum, anlatacaklarımı dinlerken
şaşırma onun için. Karının içinde kor bir ateş
var. İçini yakıp, eritiyor. Kendisine daha fazla zarar vermemesi için
bana her şeyini anlatması gerekliydi. Ben sonuçta hocayım.
İnsanlar bana şifa bulmak için geliyor!” dedi. Sonra da Aysel
karımın ağzından anlatmaya başladı. Karım
belli ki ona içini epey bir açmıştı ve hatta bu
açışlarında da epey mahrem konulara girmişti. Bunları
bana bile anlatmamıştı. Şimdi karşımda sanki
Aysel değil de kendi karım vardı, içini bana döküyordu:
“Hocam, ben Osman’ı rahmetli kocamla evliyken beğeniyordum. Bunun
büyük günah olduğunu biliyordum, ama yine de onu aklımdan söküp
atamıyordum. Rahmetli kocam evine çok bağlı olmayan bir
adamdı. Ara sıra içer, gelir beni ve kızlarımı
döverdi. Ben de kaçıp Osman’lara giderdim. O zamanlar Osman genç bir
delikanlıydı. Çok nazikti, bana karşı çok iyi
davranıyordu. Çok saygılıydı. İşte ne bileyim,
bir cahillikle ondan hoşlanmaya başladım. Ama bunu ona belli
edemezdim. Kendi içime attım. İçimdeki ateş beni yakıp kül
etse de belli etmedim. Osman yaşça benden küçük olduğu için, acaba
beni beğeniyor mudur, beni güzel buluyormudur diye kendi kendime sorar
dururdum...
Onlara giderken, içimden hep onu görmeyi istiyordum. Ama etrafımdan
anlaşılabilir diye de çok korkuyordum. Kendimi ona beğendirmek
istiyordum aslında. Ama bunu yapamazdım. Evli ve çocuklu bir
kadındım. Böyle bir şey olamazdı bizim ailemizde. Gene de
ara sıra dar etekler, bluzlar giyer, kokular sürerdim. O zamanlar
Osman’ın bana baktığını görmek için neler vermezdim.
Bir keresinde onlara akşam yemeğine gitmiştik. Osman askerden
gelmişti. Ben üzerime siyah, dar bir etekle gene dar beyaz bir gömlek
giydim. Artık küçük gelen bir sutyenim vardı, onu giydim. Memelerim
gömleğin altında iyice belli oluyordu. Yemekte Osman’ın ara ara
bana baktığını anlıyordum. Ben tabii
bakışlarına karşılık veremiyordum, ama onun bana
baktığını bilmek beni mutlu ediyordu...
Külotumun lastiklerinin eteğimin içinden belli olduğunu biliyordum.
Onun için giymiştim zaten. Bir ara mutfaktaydım. Osman’ın annesi
ve teyzesi de mutfaktaydı. Osman elinde bir bardakla mutfağa geldi.
Su alacaktı. Ben bardağı elinden alırken elim onun eline
değdi. İçim bir hoş oldu. Sonra bidondan su doldurmak için tam
önünde iyice eğildim. O ara külotumun eteğimin altında iyice
belli olduğunu, Osman’ın da götüme baktığını
düşündüm. Bardağı kendisine verirken Osman’ın yüzü
kızarmıştı biraz. Oradan anladım götüme
baktığını...
O gece
kocamla eve döndük. Geç bir saatti. Kızlarım yatmıştı.
Kocamın kulağına onu çok istediğimi söyledim.
Soyunmadım bile. Yatak odasının kapısını
kapatır kapatmaz kocamın önünde, aynı Osman’ın önünde
yaptığım gibi domaldım. Kocam o gece çok güzel sikti beni.
Her yarak yiyişimde beni sikenin kocam değil de Osman olduğunu
hayal ettim. Ama sonra çok pişman oldum. Çok günah işlediğimi
düşündüm. O gece uyuyamadım. Ama bir türlü Osman’ı aklımdan
atamıyordum...
Kocam
ara ara iş için şehir dışına giderdi. O gittiği
zamanlarda ben kızlarımla beraber Osman’lara giderdim. Yalnız
kalmaktan korktuğumu söylerdim, ama yalandı tabii. Onu görmek
istiyordum gerçekte. Geç saatlere kadar onlarda kalırdım, Osman beni
evime bırakırdı sonra. Yine böyle bir gece onlardaydım.
Gene dar bir eteğim vardı, üstümde de dar bir bluz. Sarı
bluzumun altından memelerimin uçlarının belli olduğunu
aynadan görmüştüm. Gece boyunca Osman’ın gözlerinin üzerimde
dolaştığını anladım. Memelerime bakıyordu.
Saat epey ilerlemişti. Osman bizi evimize bırakacaktı. Ev
yakın olduğundan beraber yürüyorduk. Ben önden gidiyordum. Ama
kıvırta kıvırta gidiyordum önünde. Osman’ın bana
bakmasını istiyordum çünkü...
Eve geldiğimizde onu eve davet ettim, ama istemedi. Ben de ısrar
etmedim. Kocam yoktu. Gece yatağa girince Osman’ı düşünerek
kendimi tatmin etmeye başladım. Gözlerim kapalı, onun beni
siktiğini hayal ettim. Ama boşaldığım zaman çok
pişman oldum gene. Ağladım. Bunlar hep böyle devam etti. Onu
istedim, beni siktiğini hayal ettim. Sonunda pişman oluyordum hep,
ama nefsime engel olamıyordum...
Başka bir gün gene onların evindeydim. Annesi temizlik
yapıyordu, ben de ona yardım ediyordum. Osman yoktu evde. Ben onun
odasını temizliyordum. Yatağının altında onun
beyaz külotunu buldum. Külotun önü sararmıştı iyice. Külotun
dölleri yüzünden sarardığını anladım. O külot beni
iyice azdırdı. Gece kocamın altına yattım. Kocam
üzerimde gidip gelirken, ben gene Osman’ın beni siktiğini hayal
ettim...
Sonra kocam öldü bir gün. Benim Osman’la evlenmem gerektiği ortaya
çıkınca dünyalar benim oldu. Kocamın üzüntüsünü bile unuttum
desem yeridir. Osman buna itiraz etti bir süre, ama sonunda kabul etti. Bense
başından beri bunun hayalini kuruyordum zaten. Bir gün bana
gelmişti. Elinde öteberi vardı. Banyoya geçti önce. Orada kirli
sepetinde benim kirli bir külotum vardı. Ona döllerini
bulaştırdığını sonra anladım. Dünyalar benim
oldu o zaman. Demek ki o da benden hoşlanıyordu. Ona kendimi
beğendirmem gerekliydi o anda...
Kızlarım yoktu evde. Üzerimdeki ince kazağı
çıkardım. Gömleğimin üst düğmelerini açtım. Çay
doldurmak için karşısında eğildiğimde memelerimin
çatalı belli oluyordu. Yine de ona karşı hislerimi
anlamamasına gayret ediyordum hep. O gün de öyle oldu. Aslında beni
yatırıp orada bağırta bağırta sikmesini çok
istedim. Onun karısı olacaktım sonuçta. Ama yapamadım,
yapamazdım...
Sonra evlendik. Osman beni çok güzel sikmeye başladı. Rahmetli
kocamla yaşamadığım zevki onunla yaşadım. Hatta
ona karşı geldiğim de oldu zaman zaman, tahminimden daha istekli
ve azgındı. Kızlarıma karşı kendimi sorumlu
hissediyordum çünkü. Büyük kızım Özge Osman’la evlenmeme
karşı çıktı. Rahmetli babasına çok
bağlıydı. Benim başka bir erkekle evlenmemi, onun
altına yatmamı istemiyordu. Onunla çok tartıştım bu
yüzden. Töreye karşı gelinmez dedim. Özge artık evlilik
çağında bir kız. Benden de güzel. İçimde hep bir şüphe
oldu ona karşı, Osman’ı benim elimden alır mı diye?
Daha ilk günden Osman’a nasıl baktığını gördüm çünkü.
Osman’ı o da seviyordu. Benim onunla evlenmemi de bu yüzden istemiyordu
aslında...
Özge’nin Osman’la arasında bir şeyler olduğunu tatile
gittiğimizde anladım. Osman beni sürekli götümden sikmek istiyordu,
ama ben hep engel oluyordum. Çok günah olduğunu biliyordum çünkü. Ama
Özge’nin ona bakışlarını gördüm, bir de gittiğimiz
otelde kadınlar götü başı açık dolaşıyordu. En
sonunda dayanamadım, Osman’a ilk defa otelde götümden verdim. Onun
kızıma, yada başka bir kadına gitmesini istemiyordum çünkü.
Ama götümden siktirmem de işe yaramadı. Orada Remziye adında
öğretmen bir hanımla tanıştık. Ama kadının
kaşarın önde gideni olduğunu anladım sonra. Osman’a iş
atıyordu. Osman da ona karşı boş değildi.
Osman’ın benden genç görünmesi çevrede garip
karşılanıyordu...
Biliyorum, Osman orada hem kızımı, hem Remziye’yi sikti. Bir ara
Remziye’ye (Kocam seni sikiyor mu?) diye sordum. Bana tuhaf tuhaf baktı
önce. Ama dediğim gibi kaşar bir kadındı. Sonra da
Osman’ın kendisini çok güzel siktiğini ballandıra
ballandıra anlattı. Bana, (Böyle bir adamla evliysen çok
şanslısın!) dedi. Ben de gururlandım bu sözüne. Remziye bana
giymem için açık saçık külotlar, mayolar verdi...
Osman’ın kızımı bu zamana kadar siktiğini biliyorum.
Onu götünden sikiyor. Özge’nin külotunun arka kısmında kaç defa kan
gördüm çünkü. Otelde de geceleri onun odasına inip sikiyordu, biliyorum.
Ben hep bilmiyormuş numarası yaptım. Yüreğim kan
ağlıyordu, ama kocamı kaybetmek istemiyordum. Bir gece beni
uyuyor sanıp yataktan çıkınca onu takip ettim, Özge’nin
kapısının önüne geldim. İçerde kocamın
kızımı siktiğini biliyordum. Özge’nin inlemeleri
kapıya kadar geliyordu...
O anda içeri girip ikisini de rezil etmek istedim, ama yapamadım. Biri
kocam diğeri kızımdı. Osman kızımı rahat
rahat sikebilmek için onu yanına işyerine aldı. Yoksa Özge’nin
işten falan anladığı yok. Kızım kocamı
seviyor, ama ben bir şey yapamıyorum, bu da beni kahrediyor. Osman’a
kızmıyorum çünkü o bir erkek. Dişi köpek kuyruk sallayınca
o da peşinden gidiyor. Özge’nin en yakın arkadaşını ve
onun annesini de siktiğini tahmin edebiliyorum. Benim bilmediğim
başkaları varsa da bir şey demiyorum. Yakında Elif’le
evlenecek, ona nikâh kıyacak. Ama Elif iyi bir kadın, Osman’ı
üzmeyeceğini biliyorum. Çünkü o da başkasıyla evli olduğu
halde hep Osman’ı sevmiş...
Ama bazen Özge’ye kin güttüğüm oluyor. O zamanlarda da Osman’ın beni
Özge’nin karşısında sikmesini istiyorum. (Bak bu benim kocam,
sen istesen de seni böyle sikemez!) demek istiyorum kızıma. Bunu
yapmak istiyorum aslında. Beni bağırta bağırta
kızımın karşısında sikmesini istiyorum. Amlı
götlü beni bağırtmasını istiyorum...
Bu aralar küçük kızımın da Osman’a nasıl bir gözle baktığını
biliyorum. Çantasında da Osman’ın vesikalık bir resmini buldum. Bilmiyorum
ama, belki o da çoktan yatmıştır Osman’ın altına. İki
kızım da kocamı seviyor. Kocamı kendime bağlamak için
tek çarem ona bir bebek verebilmek, ama bir türlü gebe kalamıyorum.
Kocamı herkesten çok seviyorum, kızlarımdan bile. Onu kaybetmek
istemediğim için başka kadınlarla, hatta kendi
kızlarımla beraber olmasına ses çıkartmıyorum. Ama
içim içimi yiyor. Ben ne yapacağımı bilmiyorum, ne olur
bana yardım et hocam!” dedi.
Bunları duyduğumda adeta şok olmuştum. Karım bu şekilde
gelip konuşmuş demek ki Aysel’le. Anlattıkları gerçekti. O
bidondan su doldururken iyice domalması, gece beni evine davet etmesi.
Hepsi gerçekti. Hem sonra külotuna boşalmam. Aysel tek başına
bunları bilemezdi. Kesinlikle karım anlatmıştı
hepsini. Karımı törelerine, geleneklerine çok bağlı,
muhafazakar bilirdim. Gerçi öyleydi, ama bu anlattıklarına
bakılırsa amcaoğluyla evli olduğu zamanlarda içi alev alev
yanan bir kadın olduğu ortaya çıkıyordu.
Aysel konuşurken sanki karşımda karım vardı da ben onu
dinliyordum gibi oldum ara ara. Karımın bebek özlemini şimdi daha
iyi anlıyordum. Aysel, “Karın sana büyü yapmamı istedi benden.
Senin ondan başka kimseye bakmanı istemiyor. Seni onun için
alıkoydum burada!” dedi. Sonra da içeri geçti, az sonra elinde burma bir
bilezikle geldi, “Bunu karın bana verdi, sana büyü yapmam için!” dedi. Bu
karıma düğün hediyesi olarak aldığım bileziklerden
biriydi.
Aysel’e “Saçmalama, ne büyüsü, ver o bileziği!” dedim ve gitmek için
kalktım. O ara Aysel benden önce davranıp beni yere itti ve salonun
kapısını dışardan üzerime kilitledi. Hem bileziği
hem de kamerayı almıştı. Kapıyı açmak için çok
uğraştım, ama nafile gücüm yetmedi kapıya. Eski tip ağır
ahşap bir kapıydı. Kapıya omuz attıysam da bana
mısın demedi. Kapana kısılmış gibiydim,
pencereler demirliydi. Aysel gerçekten bana büyü yapacak mıydı
bilmiyorum. Kös kös oturdum yere. Uykum gelmişti, o gün epey
yorulmuştum. Kendimde daha fazla dayanacak gücü bulamadım.
Minderlerin üzerine uzandım, çok geçmeden uyumuşum.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum, birisi beni dürtüyordu. Gözlerimden
halen uyku akarken karşımda Aysel’i gördüm. Yanında tanımadığım
bir kadın vardı. İkisi de karşımda ayakta duruyordu.
Aysel bir köpeği dürter gibi beni ayağıyla dürtüyordu.
Yavaşça kendime geldim ve doğruldum. Kadın Aysel’e,
“Azgınlık büyüsü mü?” diye sorunca, Aysel, “Evet hocam!” diye
karşılık verdi.
Aysel bir bardak su uzattı içmem için, "Burdan çıkıp gitmek
istiyorsan bu okunmuş suyu içmen gerek!" dedi. Böyle şeylere
inanmadığım için aldım elinden bardağı ve içindeki
'Okunmuş!' suyu bir dikişte içtim. Biran önce ordan çıkıp evime
gitmek istiyordum, bugün yeterince aksiyon yaşamıştım
zaten. Kapıya doğru bir iki adım attığımda başım
dönmeye başladı. Ne olduğunu anlamadım. Minderin üzerine
zor attım kendimi. Sonra Aysel bana kuvvet macunu dolu bir tabak
uzattı. “Bunun hepsini yemen gerek!” dediğini zar zor
işitiyordum. Beynimin içinde davul çalıyordu sanki. Dediği gibi
yapıp macunu kaşıklamaya başladım. Tepeleme dolu
tabağı silip süpürdüm.
Macunu yiyince beynimde çalan davul da iyice azaldı, azaldı... sonunda
bitti. Yeniden kendime gelmiştim. Aysel karşımda, yerde yanında
bir kadınla oturuyordu. Kadının ayağında bir
şalvar, üzerinde de sıcak hava olmasına rağmen kalın
bir kazak vardı. Başını eskimiş büyük bir türbanla
bağlamıştı. Yüzünde, alnında
kırışıklar vardı biraz. Beyaz yüzünde kara gözleri fer
fecirdi. Kazağının altındaki iri ve dolgun memeleri iki
koca kavun gibiydi sanki. Aysel kadına, “Hocam, bu adamın derdi çok
azgın olması, karısını bir sürü kadınla
aldatmış. Karısı bana geldi, kocasına büyü
yapmamızı istedi, ben de sizi bunun için çağırdım
buraya!” dedi.
O ara kadın kendi kendine bir şeyler mırıldanmaya,
başını sağa sola sallamaya başladı. Bu bir süre
böyle devam etti. Kadın transa girmiş gibiydi sanki. Korkmaya
başlamıştım. Üzerimde sanki tonlarca ağırlık
vardı, yerimden kalkmamı engelliyordu. Kadın mırıldanmayı
bırakınca kara gözlerini üzerime dikti, “Senin içinde kötü ruhlar var
evladım, o yüzden böylesin. Ben onları def ededeceğim, ama sen
de bana yardımcı olacaksın. Tamam mı evladım?” dedi.
Ben ne olacağını bilmeden, “Tamam!” dedim.
Bu arada kadının adının Zehra olduğunu öğrendim,
Aysel kendisine 'Zehra hocam' deyip duruyordu. Zehra hoca Aysel’in
kulağına bir şeyler fısıldadı. Aysel bunun
üzerine yerinden kalkıp içeri geçti. Ben Zehra hocanın
karşısında dizlerimin üzerinde oturuyordum. Zehra hoca önümdeki
boş macun tabağını görüp, “Aferin evladım, onu
yediğin iyi oldu, çünkü çok işimize yarayacak!” dedi gülümseyerek.
Aysel bir süre sonra elinde kalın bir ip, bir de bardakla geldi. İçinde
ne olduğunu bilmediğim ve bir şeye benzetemediğim
yoğun bir sıvı vardı.
Zehra hoca ipi aldı ve iki ucundan birleştirip örgü gibi
örmeye başladı. Bitirdiğinde ip daha da
kalınlaşmış, sopa gibi olmuştu. O zaman Zehra hoca,
“Hadi evladım şunu da iç, içindeki kötü ruhları temizlememiz
lazım!” dedi ve Aysel’in tuttuğu bardağı gösterdi. Ne
olduğunu bilmediğim halde bardağı aldım. Aysel, “İçinde
bal, pekmez var. Bir de bir sürü şifalı bitki!” derken ben
bardağı kafama diktim. İnanılmaz şekerli, yoğun
bir şeydi bu. Macun bunun yanında hiçbir şeydi. Ağzım,
boğazım yoğun şeker tadıyla yandı adeta.
Kendime gelmem bir zaman aldı. Ben öksürürken, Zehra hoca, “İyi, iyi
işe yaradı!” diyordu gülerek. Öksürmem bittikten sonra Zehra hoca,
“Hadi evladım, şimdi soyunman gerek. Anadan üryan olacaksın.
Kötü ruhları çıkartmamız için bu şart!” dedi. Bir Aysel’e
bir de hocaya baktım. Konuşmak istiyordum, ama kendimde o gücü
bulamıyordum.
İki kadının bakışları arasında soyunmaya
başladım. Tamamen çıplak kaldığımda Zehra
hocanın yarağıma bakıp birşeyler
mırıldandığını, başını sağa
sola salladığını gördüm yine. Ben yarı baygın
gibiydim. Yarağıma baktığım zaman ben de çok
şaşırdım. O gün o kadar sikişmeme ve yorulmama
rağmen, yarağım kazık gibi olmuş,
şişmiş, havaya dikilmişti. Sanki o zamana dek hiç bu kadar
kalkmamış gibiydi...
[Osman]
|