Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 58. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Sabah karım yatak
odasında fısıltıyla, “Osman, bu kızı
evlendirelim. Bu böyle olmayacak. Zaten yaşı da geçiyor!”
dediğinde, “Hangi kızı?” dedim. “Özge’yi, kimi olacak?” dedi
karım. O anda afalladım. “Peki, düşünürüm!” diyebildim sadece.
Karım, “Bunu konuşalım, çünkü talibi çıktı!” dedi bu
sefer. “Ne talibi, ne diyorsun kadın?” dedim, bu sözleri beni
kızdırmıştı. Karım, “Benim dayımın
baldızının oğlu var. Askerden yeni gelmiş çocuk.
Onunla tanışmanı istiyorum. Sen ver kararı!” diyerek bana
bir kâğıt uzattı. Çocuğun adı ve cep numarası
yazıyordu, adı Murat’tı. Karım, “Çocukla tanış,
konuş, o da seninle tanışmak istiyor zaten, ondan sonra evimize
davet edelim, dayım gerçi ben çocuğun her şeyine kefilim diyor,
makine mühendisiymiş zaten çocuk. Öyle ipsiz sapsızın biri
değil yani!” dedi.
Yolda işe giderken belki de Özge’nin evlenmesinin en doğrusu
olacağını düşündüm. Bu gidişle aramızdaki
ilişkiden bir şey çıkacağı yoktu, zaten olamazdı
da. İşyerine gittiğimde kafam
karmakarışıktı. Günlük yapmam gereken işleri
toparladım, telefon görüşmelerini yaptım. Çalışanlar
mal dağıtmak için dışarı çıkınca, Dilber’le
yalnız kaldım. Ondan hem bana hem kendisine kahve yapmasını
istedim. Az sonra Dilber’le kahvelerimizi içerken ben konuya girdim:
“Senin bu dünürlerin epey zengin herhalde, baksana kadının
altındaki arabaya. Ee, sana niye yardım etmiyorlar?” diye sordum.
Dilber, “Onlar kendileri gibi olmayanlara iyi gözle bakmıyor. Karı koca
ikisi de gösteriş manyağıdır. Ben fakir olduğum için
pek tutmazlar beni. Sağ olsunlar, arada üç beş kuruş veriyorlar
gerçi. Adam bana sarkıyor, ama aslında karısından çok
korkuyor. Bunlar akrabaymış zaten. Ama asıl zengin olan
Ayşe’dir, onun tarafı daha zenginmiş. Damadımsa anne
babası gibi değil, çok efendi, kalender bir çocuk. Bizim kız bir
mağazada satışçıydı, damadım bir gün
mağazaya gelmiş, orada tanışmışlar. Çocuk anne
babasını benim kızla evlenme konusunda ikna etmek için çok
uğraştı. En sonunda baktılar olmayacak, mecbur kalıp
gelip istediler Semanur’u!” dedi. Dilber kahve fincanlarını alıp
içeri geçince yalnız kaldım gene.
Akşam içinse içimde biraz heyecan vardı. Bir otelin
restoranından yer ayırttım akşam için. Biraz sonra
telefonum çaldı. Emlakçı arkadaşım arıyordu. “Sana
göre bir yer buldum. Hemen gel bak istersen, kaçırma bu daireyi!” dedi. O
kapatınca Melahat’ı arayıp durumu anlattım. Çok sevindi.
Onu Aysel’in evinden alacaktım. Sonra karımı aradım, ona
akşama biraz kafayı dağıtacağımı
söylediğimde, “İyi, sen bilirsin!” dedi.
Aysel’in oraya gittiğimde Melahat kapının önünde bekliyordu. Bu
haliyle tipik bir ev hanımından farkı yoktu. Uzun ve geniş,
siyah bir pardesü giymiş, başını desenli büyük bir türbanla
bağlamıştı. Çantası omzundaydı. Bütün bu görüntüsünü
bozan ise ayağındaki kırmızı renkli yüksek topuklu
ayakkabıydı. Melahat tövbe etse de bazı
alışkanlıklarından kurtulamıyordu belki. Arabaya
bindi, Aysel’in verdiği yüzük parmağındaydı.
Konuşurken bana sürekli 'Aşkım' deyip duruyordu, ama bu sözü
hoşuma gidiyordu.
Birlikte arkadaşımın dediği yere gittik.
Arkadaşım binanın kapısının önündeydi.
Burası inşaatı yeni tamamlanmış, bir iki dairesinde
oturulan yeni bir binaydı. Daire giriş katta, küçük, güzel ve
aydınlıktı. Arkadaşımla anlaştık, kaparoyu verdim.
O sözleşmeyi hazırlayıp bana haber verecekti.
Arkadaşım anahtarı bana verip gittiğinde Melahat’la
baş başa kaldım.
Ona, dün websitesinde gördüklerimi anlattım. Melahat çok
soğukkanlıydı. “O zamanlar, dedim ya sana, paraya çok
ihtiyacım vardı. Bu tip işler de yaptım. O resimleri çeken
herif porno filmler de çekerdi. Böyle resim çektiği de olurdu. O resimler
de onlardan bazıları işte. Ben de o sitenin şifresi
olacaktı, eğer bulursam sana vereyim, sen silersin onları. Ben
silmeyi unutmuşum!” dedi. Sonra da, “Hayırdır, evli barklı
adamsın ama, böyle porno sitelerde ne işin var?” deyince, “Hiç
işte, öyle bazen takılıyorum!” dedim. Melahat yılların
kurduydu. “Karın seni memnun edemiyor mu yoksa?” diye sordu gülerek. “Yo,
çok memnunum, iyi bir kadındır. Arada bazen değişiklik yapmak
iyidir ama!” dedim. Ona sitedeki pek çok kadının yüzünü
göstermediğini söylediğimde, Melahat, “Doğru, bu tip kamera
karşısında soyunarak para kazanmaya çalışan
kadınlar var. Bakıyorsun kadına; sabah kocasını
işe, çocuklarını okula gönderiyor, sonra kendisi
bilgisayarın başına geçip millete amını, götünü
açıyor. Aralarında kadınlar günü yaptıkları zaman da
ona buna orospu, ahlaksız demekten geri kalmıyorlar!” dedi.
Ayağındaki ayakkabıyı gösterip, “Bunlar ne böyle?” dedim.
Ayakkabısına bakıp, “Bunlara zamanında epey para verdim, ne
diyeyim, atmaya içim elvermedi. Bunun gibi birkaç çift ayakkabım daha var,
atamadım onları da!” dedi. “Atamadığın başka
şeyler var mı?” dedim gülerek. Melahat’ta gülmüştü buna.
Atamadığı başka şeylerin de olduğunu sonradan
görecektim.
Melahat’a eşya da almam gerekliydi. Evin temizliğinin
yapılması lazımdı. Evin içinde ayağındaki sivri
topuklu kırmızı ayakkabılarıyla yürürken yüzündeki
mutluluğu görebiliyordum. Bir evinin olması onu çok mutlu
etmişti. “Borcumu çalışıp öderim!” diyordu sürekli. Bu
iyiliğime karşı altta kalacak birine benzemiyordu. Sonra beni
elimden tuttu ve banyoya götürdü. Banyo arkada kalıyordu, penceresi yoktu,
ışığı açtı. Melahat ben bir şey demeden
giydiği pardesüsünü ve başındaki türbanını
çıkardı. Kalçalarını ve götünü iyice sıkmış
dar bir kot pantolon ve gene üzerine dar gelen beyaz kısa kollu bir bluz
giymişti. Sutyeni bluzun altında olduğu gibi belli oluyordu. Önü
üçgen şeklinde ve sadece meme başlarını kapatan bir
sutyendi bu. Koca memelerinin altı meydandaydı resmen. Bu görüntü
bile yarağımı sertleştirmeye yetmişti. 54
yaşında, ama yarağımı kaldırabilen bir
kadındı Melahat. Ona, “Niye böyle giyindin?” diye sordum. Eski bir
hayat kadını da olsa şimdi ben onun erkeğiydim. Böyle
giyinmesi hoşuma gitmiyordu. Bana, “Senle buluşacağım için
giyindim böyle, yoksa giyinmezdim!” dedi. Acaba doğru mu söylüyordu,
bilmiyorum ama hoşuma gitmişti.
Önümde dizlerinin üzerine çöktü ve pantolonumun kemerini çözdü,
fermuarını açtı. Ustalığını gösteriyordu
gene. Külotumu aşağı sıyırarak sertleşen
yarağımı aldı ağzına. Dilinin ucunu
yarağımın kafasında gezdiriyor, başını ileri
geri oynatarak ağzının derinlerine sokuyordu
yarağımı. Bir taraftan da taşaklarımı
avuçluyordu. “Oğmm, ığmm, oğmm!” sesleri
eşliğinde yarağımı patlayacak hale getirmişti
kısa sürede. Sonra ayağa kalktı ve kot pantolonunu
çıkarmaya başladı. Az sonra pantolonunu çıkarmış
altında siyah bir tangayla kaldı. Tangasına bakıp, “Hani
tövbe etmiştin sen?” dediğimde, “Yıllarca bunlardan giydim,
şimdi pamuklu külot giyince rahatsız oluyorum,
alışmadık götte don durmuyor derler ya, aynen öyle!” dedi
gülerek. Sutyenini de gösterip, “Bu nasıl?” diye sordu. “Güzelmiş!”
dediğimde, “Atamadığım şeylerden biri de bu!” dedi
gözlerini kırpıp gülerek.
Melahat banyo dolabına tutunarak domaldığında arkasına
geçtim. Akşama Kadriye’yi sikip sikemeyeceğim belli değildi.
Onun için Melahat’ı boş geçmek istemiyordum. Tangasını
sıyırdım bacaklarından ve ayağından
çıkardım. Kırmızı topukluları halen
ayağındaydı. Melahat bacaklarını ayırdı,
topukluları banyonun zemininde 'Tak, tuk!' sesler çıkartırken
ben de pantolonumu ve külotumu çıkardım.
Yarağımı ayrık duran amına aşağı
yukarı sürttüm bir süre, ardından yavaşça içine girdim.
Yılların orospusu olsa da halen sikilmelik bir kadındı.
Amına taşaklarıma kadar girdiğimde amının
sıcaklığını hissettim. Karşımızdaki
aynadan birbirimizi görebiliyorduk. Melahat’ın yüzünden zevk
aldığı belli oluyordu. Belinden tutarak amında çalışmaya
başlayınca, o da başını sağa sola sallamaya
başlamıştı. Natalya gibi Melahat da kendini
yarağıma bastırırken aldığım zevk daha da
çoğalıyordu.
Zamanla hızlanmaya başladım. Göt yanakları yarak
darbelerimle löpür löpür sallanıyordu şimdi. Bluzunu yukarı
sıyırdım, sırtını okşadım o
sırada. Amında çalışmaya devam ederken omzundan tutarak
kaldırdım biraz. Melahat şimdi dik durmuş gibiydi nerdeyse.
Ayağındaki topuklularla birlikte de boyu uzamıştı.
Elimi memelerine attım. Aynadan kendime bakıyordum. Sutyenin içine
soktum elimi. Etli meme uçlarını yakaladım, sıktım.
Memelerini avuçladım, yoğurdum. Bu arada Melahat benimle birlikte
hareket ediyordu. Ben belimi ileri geri oynatarak amına girip
çıkarken, o da aynı şekilde belini yılan gibi
oynatıyordu. Bu şekilde yarağım amına tamamen girip
çıkıyordu. Melahat bu işi iyi biliyordu doğrusu.
Hızlı hareket etmeme, büyük bir güçle pompalamama gerek
kalmıyordu. Amı sanki yarağımı hapsetmişti bu
pozisyonda.
İki elim sağlı sollu memelerindeydi. Melahat, “Oğhh,
ağhh, ığmm, çok güzel, oğhh, devam et, ığmm,
evet, ağhh!” diyerek memelerini avuçlamış ellerimi
sıkıca tutuyordu. Müthiş bir zevk dalgası vücudumu
sardı. O anda aynaya baka baka boşaldım. Her tarafım
karıncalandı ve sanki vücudumda beni ayakta tutacak enerji
kalmamıştı. Amından çıktığım zaman
döllerim banyonun zeminine akıyordu.
Büyük keyif almıştım bu sikişten. Gerçi biraz erken
boşalmıştım, ama çok zevkliydi. Melahat çantasından
birer sigara çıkarıp yaktı ve birini bana verdi. Aynaya bakarak
saçlarını, üzerini düzeltiyordu. Sigaralarımızı
içtikten sonra izmaritleri klozete attık, giyindik. Melahat gene eve
girerkenki haline dönmüştü. Kapıyı kilitleyip
dışarı çıktık. İkinci el eşya satan bir
mağaza biliyordum. Oraya gittik. Melahat’a birkaç parça ev
eşyası aldım. Gerisini kendisi almak istiyordu. “Sana çok zahmet
verdim zaten. Diğerlerini alacak kadar param var!” diyerek teşekkür
etti. Eşyalar sonradan eve bırakılacaktı. Melahat’ı
Aysel’in evine yakın bir yerde indirdim.
İşyerine döndüm. Bizim çalışanlar henüz dönmemişti.
Bir banyo yapsam çok iyi olacaktı. Banyoda
kullanmadığımız bir duş vardı. Gerçi şofben
takılıydı, ama kullanmıyorduk. Dilber’e, “Ben banyo
yapıyorum!” dediğimde, “Hayırdır, ne banyosu?” dedi. Ona
cevap vermeden girdim banyoya ve kapıyı kapadım. Soyundum,
şofbeni açıp duşun altına girdim. Bir süre sonra sıcak
su akmaya başladı. Sabun yada şampuan
olmadığından sadece suyla yıkadım vücudumu.
Yarağımda kalmış dölleri, Melahat’ın amının
sıvılarını yıkadım. O sırada banyonun
kapısı açıldı. Dilber elinde mutfakta kullandığı
temiz elbezlerinden getirmişti. Beni öyle görünce sanki bozuk atar gibi,
“Gündüz vakti ne banyosu bu böyle?” dedi. Ona açıklama yapacak
değildim. Suyu kapadım, elindeki bezlerle saçımı, vücudumu
kuruladım. Ardından üzerimi giyindim.
Akşam iş çıkışında Kadriye’yi aradım. Bana, “Ben
eve geçip geleceğim!” dedi. Belki de hazırlanacaktı yemek için.
Otelin restoranına gittim. Burası çoğunlukla ensesi epey
kalın tiplerin geldiği bir yerdi. Bense ilk defa geliyordum. O yüzden
biraz kendimi yabancı hissettim. Etrafımda tiplerinden zenginlikleri
belli olan kadınlar ve erkekler kahkahalar eşliğinde yemeklerini
yiyip içkilerini içiyorlardı.
Saat 20:00'yi biraz geçe Kadriye geldi. Diz üstü straplez, dar ve siyah bir
elbise giymişti. Elbise sanki karnına, vücuduna
yapışmıştı. Ayağında leopar desenli yüksek
topuklu bir ayakkabı, elinde siyah renkli, parlak uzun bir cüzdanı
vardı. Güneşten iyice bronzlaşmış biçimli
bacakları çok güzeldi. Altın sarısı saçlarını
kabartmıştı. Göğsü, omuzları, kolları
meydandaydı, çok güzel yanmıştı güneşte. Memelerinin
çatalı görünüyordu tabii ki. Merhabalaştıktan sonra bir süre
sohbet ettik. Kadriye belli ki bu tip yerlerin yabancısı
değildi. Onu buraya davet etmekle iyi bir iş
yapmıştım. Yemeğin seçimini ona bıraktım. Kadriye
garsona siparişlerimizi verdi. Ardından kendi hikâyesini anlatmaya
başladı.
İki kere evlenip boşandığını ve iki kocasının
da doktor olduğunu söyledi. İlki kendi gibi jinekologmuş,
ikincisi ise estetik cerrah. Kadriye’nin görüntüsü, ikinci kocasının
onun üzerinde çalıştığını gösteriyordu.
Yaşına rağmen memeleri dik ve dolgun görünüyordu. Dudakları
etliydi, aynı zamanda yüzünü de biraz gerdirdiği
anlaşılıyordu. İlk evliliği 17 yıl, ikincisi ise
8 yıl sürmüş. Hayatının 25 yılını evli
geçirmiş bir kadın vardı karşımda. Çocuğu yoktu.
Kendisi istememiş çocuğunun olmasını.
Konu konuyu açıyordu, kültürlü, ağzı laf yapan bir kadındı
Kadriye. Saat ilerlemişti. O sırada yan tarafımdan, “Kadriye
hanım, iyi akşamlar!” dendiğini duydum. Şöyle bir soluma
döndüğümde, Ayşe hanımı bana ve Kadriye’ye bakarken buldum.
Kadriye ayağa kalkarak Ayşe hanımı yanaklarından öptü.
Kadriye Ayşe hanımı bana gösterip, “Ayşe hanım eski
hastalarımdan biridir, aynı zamanda ahbabımdır!” dedi.
Ayşe Hanım sanki beni ilk defa görüyormuş gibi, “Memnun oldum!”
dediğinde, ben de onun oyununa katılıp, “Ben de!” dedim.
Ayşe Hanım gerçek bir bombaydı. Kocasının, yatakta buz
gibi dediği kadın bu görüntüsüyle bile alev alev
yandığını gösteriyordu oysa.
Üzerinde leopar desenli bir şalvar vardı, ayağında da
aynı Melahat’ınki gibi kırmızı yüksek topuklu
ayakkabı. Şalvarın üstüne kahverengi uzun kollu bir bluz
giymiş, büyük bir kemerle belini bağlamıştı,
başını da gene leopar desenli büyük bir eşarpla
bağlamıştı. Elinde ayakkabısıyla aynı renk
bir çanta tutuyordu. Mavi bir far sürmüştü gözlerine, dudaklarında
ise parlak pembe bir ruj. Bluzu vücudunu sarmıştı, memelerini
iyice belli ediyordu. Kadriye’yle bir süre ayaküstü konuştular,
ardından bana, “İyi akşamlar!” dedikten sonra gitti.
Arkasından baktığımda şalvarın içindeki götünün
yanakları sağa sola löpür löpür sallanıyordu. Sanki içinde külot
yok gibiydi. Çıkış kapısının orada 50-55 yaşlarında
geniş sakallı, gözlüklü bir adamın koluna girerek
çıktı restorandan. Demek ki kocası buydu.
Ben, “Eski hastan mı senin?” dediğimde, Kadriye gülerek, “Anlatırım
sonra!” dedi. Ben de hesabı istedim o ara. Gelen hesap benim için bile
fazlaydı, ama yine de Kadriye’ye belli etmedim. Taksiyle gelmişti.
Klasik numaraydı bu. Onu evine ben bırakacaktım. Evinin önüne
geldiğimizde, Kadriye, “Bu gece için çok teşekkür ederim. Eğer
istersen bir kahve ikram edeyim sana?” dedi. İşte, oyun
başlıyordu.
Evi Refiye’nin evine çok yakındı. Ben üst kata
çıkacağımızı sanırken, Kadriye merdivenlerden
aşağı indi. Bahçe katında oturuyordu. Dairesi tek
katlıydı, ama oldukça büyüktü. Kadriye ayakkabılarımı
çıkartmamamı istese de, ben alışık değildim. O
zaman bana bir çift terlik verdi. “İkinci kocamındı bunlar!”
dedi gülerek. Giymek bana nasip olmuştu yani. Kadriye mutfağa geçip
kahvelerimizi yaparken, ben de salondaki eşyalarına bakıyordum.
Pek çok kitabı, CD’si, DVD’si vardı. Ben de böyle bir kadınla
evli olmayı çok isterdim, ama benim karım ilkokul mezunu cahil bir
kadındı. Ama gene de bana deli gibi aşıktı.
Kadriye kahvemi verdi, karşılıklı deri koltuklara oturup
içmeye başladık. İkimiz de konuşmuyorduk. Kadriye bacak
bacak üstüne atmış, ayağını sallıyordu. Onu bu
gece sikeceğimin işaretlerini alıyordum. Ona, “Sevgilin yok mu?”
diye sorduğumda şaşırdı. Ama ben cevabını
almak istiyordum. Kadriye, “Evliyken kocalarıma hiç ihanet etmedim. Ama
ikinci boşanmamdan sonra birkaç erkek girdi hayatıma. En son senin
gibi genç ve yakışıklı bir asistan doktor sevgilim
vardı!” dediğinde, “Ne oldu peki?” diye sordum. “Uzmanlık
sınavını kazanıp Samsun’a gitti!” dedi gülerek. Ben de
gülüyordum bu cevabına. Kahvemi bitirdim, fincanı sehpaya koydum.
İkili koltukta oturuyordu, geçtim yanına oturdum ben de. Elindeki
fincanı alıp diğer sehpanın üzerine koydum. Kadriye ne
yapacaksam bir an önce yapmamı istiyordu sanki. Sağ elimi beline
attım ve yavaşça dudağının kenarından öptüm.
Kadriye deri koltukta kendini geriye yaslayarak koltuğun koluna
sırtını verdi. Derken dudaklarımız
birleşmişti. Etli ve ıslak dudaklarını emiyordum, az
önceki kahvenin tadı geliyordu dilime. Dilimi ağzına
soktuğumda biberon gibi emmeye başladı. Sağ elim vücudunda
geziniyordu. Kadriye çok istekliydi. Karşılıklı dillerimizi
çıkardık, birbirimizi dilliyorduk resmen. Sağ elim bir
memelerinde, bir kalçalarında geziniyordu.
Kadriye dudaktan öpmeyi bırakarak sıkıca sarıldı,
saçlarımı okşarken ben onun çıplak omuzlarını
öpüyordum şimdi. Çok arzuluydu, ellilerinin sonunda bir kadın için
çok güzel bir vücudu, fiziği vardı. Aramızdaki onca yaş
farkına rağmen çok istekliydik ikimiz de. Bir süre koltukta o
şekilde devam etti sevişmemiz. Daha sonra Kadriye ayağa
kalktı, ellerini sırtına attı. Az sonra elbisenin sırt
fermuarı açılmıştı ve Kadriye ayaklarından çıkardı
elbisesini.
İçine siyah tül bir tanga külot giymiş, gene siyah askısız
bir sutyen takmıştı. Tül tanganın içinden amı
görünüyordu. Amında, vücudunda kıl niyetine bir şey yoktu.
Dolgun memeleri sutyenin içinde iyice şişmişlerdi. Derken
Kadriye ellerini gene arkaya atarak sutyenini de açtı, memelerinde silikon
olduğunu anladım o anda. Dik ve dolgundu ikisi de. Meme
başları beyaz, meme uçları ise küçük ve koyu pembeydi. Kadriye
gözlerini gözlerimden ayırmadan tül tangasını da ayağından
çıkardı. Ayakkabısı ise halen ayağındaydı.
Önümde şöyle bir dönerek, “Nasılım?” dedi. “Çok güzelsin!” dedim
bende. Gerçekten göz alıcıydı. Yarağım pantolonumu
zorlarken, Kadriye dizlerimin üzerine, kucağıma oturur gibi oturdu.
Memeleri ağzımın kenarındayken, “Eski kocam silikon
taktı memelerime, yoksa şimdiye kadar çoktan sarkmıştı!”
dedi. Sonra dudaklarına, kulaklarına, yanaklarına, çenesine,
kalçalarına, götüne dokundu tek tek. “Buralarda da estetik var!” dedi,
sonra da kahkaha attı ve “Yani plastik bebek gibiyim!” dedi. O bunu
söylerken ben meme uçlarını emmeye başlamıştım
bile.
Ellerimi belinde kenetlemiştim. Kadriye, “Iğmmm, çok güzel!” diyerek
inlemeye başladığında, küçük meme uçlarını vakum
gibi içime çekiyordum. Kadriye sürekli, “Iğmm, ayy, uğmm, ağhh,
evet, ığhh!” diye istekli sesler çıkartıyor, gömleğimin
üzerinden sırtımı okşuyordu. Memelerine yumulmak nedendir
bilmem yarağımın sertliğini azaltmıştı.
İştahla memelerini emmeye devam ettim ben de. Ara ara dudaktan
öpüşüyorduk, sonra ben gene memelerine yumuluyordum.
Bir süre sonra yarağım yeniden sertleşmeye başladı.
Kadriye dizlerimden kalkarak, bana, “Soyunmanı istiyorum!” dedi. O
televizyona doğru giderken, ben de soyunmaya
başlamıştım. Çırılçıplak
kaldığım zaman Kadriye bana baktı ve “Hığmm,
beklediğimden daha iyi!” dedi gülerek. Ardından beni yanına
çağırdı. Televizyonun altındaki kapaklı dolapta bir
sürü DVD ve CD vardı. Kadriye bunların hepsinin porno filmler
olduğunu söyledi. Bir kısmının üzerinde yazıları,
resimleri vardı, ama çoğu isimsizdi. Sadece kalemle üzerlerine
yazı yazılmıştı. Kadriye birtanesini alıp,
“Şunu izleyelim mi?” dedi. Ben de, “Olur!” dedim, ama neye olur
dediğimi bilmiyordum. O ara Kadriye’ye yapacağım teklif geldi
aklıma. Ona, “Senin çıplak resimlerini çekmek istiyorum!” dedim.
“Neden, ne yapacaksın?” diye sordu şaşırarak. Ben de,
“İnternete koymak için!” dedim.
Kadriye önce tuhaf tuhaf baktı bana, sonra da, “Haa, haa, çok iyi, çok süper!”
dedi. Ama sonra hemen, “Ama yüzümü gizleyeceksin, ona göre!” dedi. “Elbette!”
dediğimde, onu ikna etmenin bu kadar kolay olacağını tahmin
etmemiştim. Kadriye filmi DVD-Player’e koyarak
çalıştırdı, birlikte televizyonun
karşısındaki büyük deri koltuğa oturduk. Derken film
oynamaya başladı, bir Japon filmiydi bu. Kadriye o sırada elini
yarağıma atarak sıvazlamaya başlamıştı.
Kadriye, “Bu filmi çok severim.
Benim gibi yaşlı bir kadın var filmde. Kadın kendi gibi
yaşlı bir adamla evleniyor, adamın genç bir oğlu var. Çok
yakışıklı. Kadın çocuğa ilgi duymaya
başlıyor, ama çocuk bunun farkında değil. Farkına
varınca da bundan rahatsız oluyor ve kadına, (Sen benim annem
sayılırsın, böyle bir şey yapamam, çok yanlış!)
falan diyor. Kadın kendiyle hesaplaşıyor o zaman, acaba ben
yanlış mı yapıyorum diye, ama sonra o çocuktan
ayrılamayacağını anlıyor. Çocuğu baştan
çıkartmaya çalışıyor, en sonunda çocuk da kadına ilgi
duymaya başlıyor. Çocuk kadını, yani üvey annesini, epey
bir sikiyor falan. En sonunda bir gece adam bunları sikişirken
görüyor, o anda da kalp krizi geçiriyor!” dedi.
“Bütün hikâyeyi anlattın bana!” dedim gülerek. Kadriye, “Ben de senin gibi
genç bir üvey oğlum olsun isterdim, aynı filmdeki gibi
sevişirdik!” dedi. Sonra da, “Hadi oyun oynayalım, ben senin üvey
annen olayım, sen de benim üvey oğlum ol!” dedi. Doğrusu bunun nasıl
olacağını ben de bilmiyordum. Kadriye porno filmlerin
olduğu dolabın alt kapağını açtı ve oradan da
birkaç tane porno dergi çıkardı. Dolabın içinde belki yüzlerce
porno dergi vardı. Kadriye dergilere baktığımı fark
etti ve “Bunları kocam yurtdışına gittiği zaman
getirirdi. Boşanınca hepsi bana kaldı!” dedi gülerek.
İçlerinde İngilizce yazan bir dergiyi bana uzattı ve “Hadi sen dergiye
bakarak 31 çekiyormuşsun gibi yap, ben de seni kapının
arkasından dikizlerim!” dedi. Kadriye gerçekten de oyun oynamak istiyordu.
O sırada film büyük ekran LCD televizyonda oynamaya devam ediyordu, sesi
kısık olarak. Filmin konuşmaları Japonca,
altyazıları İngilizceydi ve ben pek bir şey
anlamıyordum.
Sonra Kadriye içeri geçti, ben de elimdeki dergiyi karıştırmaya
başladım. Bir sürü erkek ve kadının sikiştikleri
resimler doldurmuştu sayfaları. Bazı sayfalarda ise sadece
çıplak kadınlar vardı. Dergiye bakmak yarağımı
kaldırmaya yetmişti. O sırada filmde de üvey anne, odasında
31 çeken üvey oğlunu kapı arkasından dikizliyordu. Hem film, hem
elimdeki porno dergi yarağımı kaldırmıştı.
Sıvazlamaya başladığımda yarağımın
kafasından zevk sıvıları da gelmeye başlamıştı.
O anda yanımda birden Kadriye bitiverdi, ama onu öyle görünce doğrusu
şaşırdım. Kadriye üzerine uzun basma bir etek, uzun kollu
çiçekli bir gömlek giymişti. Başını da bir türbanla arkadan
bağlamıştı. Bana, “Osman, oğlum bu ne hal, ne
yapıyorsun sen?” dedi. Benimle tiyatro oynuyordu, ben de ona
katılıp, “Anne ne olur babama söyleme!” dedim gülerek. Oysa Kadriye
çok ciddi görünüyordu. Elini ağzına götürerek, “Bu
yaptığın çok ayıp, benim gibi namusuna düşkün bir
kadının evinde bunu yapman çok ayıp!” dedi. Sonra da, “Bunu
babana söylemem, ama bir şartım var!” dedi. Ben de, “Neymiş anne?”
dedim gene gülerek. Kadriye gözlerini yarağımdan ayırmadan, “Beni
sikmezsen her şeyi babana söylerim, o da senin kemiklerini kırar!”
dedi. Ben de, “Ama bu çok günah, sen benim annem sayılırsın,
bunu yapamam!” dediğimde, Kadriye, “Biliyorum, benim için de zor, ama
başka türlü olamaz!” dedi.
Ardından önümde dizlerinin üzerine çöktü ve yarağımı
sıvazlamaya başladı. Uzun kırmızı ojeli
tırnaklı parmakları yarağıma dokunduğu anda bir
zevk dalgası sardı her yanımı. Kadriye az sonra
yarağımı iştahla emerken, ben de televizyondaki filme
baktım. Filmde de kadın çocuğun yarağını
ağzına almış, iştahla yalıyordu. Kadriye
şimdi benim üvey annem olmuştu ve birlikte bir günaha imza
atıyorduk. Dizlerinin üzerinde ileri geri yaylanıyor,
başını ileri geri oynatıyordu Kadriye. Her seferinde
yarağımı vakum gibi ağzının derinlerine
çekiyordu. Büyük keyif alıyordum o anda. Kadriye’nin küçük oyunu işe
yaramıştı, yarağım patlayacak gibi olmuştu
nerdeyse. Silikonlu dudaklarındaki kırmızı ruj
yarağımın zevk sıvıları ile birleşince,
yarağım hafiften kırmızı bir renk
almıştı. Başımı kaldırıp gözlerimi
tavana diktim. Kadriye’nin, “Oğmm, oğmm, ığmm!” diye
boğuk boğuk seslerinden başka, televizyondan gelen
kısık sesler yayılıyordu salona.
Böyle giderse ağzına patlayacaktım Kadriye’nin. Onu dürtmek
zorunda kaldım. Kadriye başını kaldırııp, “Ne
oldu oğlum, hoşuna gitmedi mi? Yoksa beni yaşlı mı
buluyorsun?” dedi. Yarağımın zevk sıvıları
ağzını, dudaklarını ıslatmıştı
iyice. Kadriye halen oyunu sürdürmekte kararlıydı
anlaşılan. Ben bir şey demeden ayağa kalktı ve elimden
tutarak, “Hadi gel benimle, baban gelmeden şu işi yapalım!”
dedi. Onun sözüne uyarak kalktım koltuktan, birlikte yatak odasına
geçtik. Ortada iki kişilik büyük bir ikiz yatak vardı. Kadriye
soyunurken, bana da, “Baban gelmeden sik beni, ne olur, onun yarağı
kalkmıyor artık, ben de kadınım, benim de isteklerim var,
hadi sik beni!” diyordu.
Az sonra çırılçıplak halde yatağa uzandı,
bacaklarını iki yana ayırdı ve ellerini uzatarak, “Hadi
gel, hadi!” dedi. Ben de yatağa çıkarak bacaklarının
arasında yerimi aldım. Yarağımı tutarak amına
sürtmeye başladım. Kadriye’den derin bir inleme sesi geldi önce, daha
sonra da nefesi kesilecekmiş gibi oldu. Yarağım yavaş
yavaş amına girerken ikimiz de büyük zevk alıyorduk.
Çocuk doğurmadığı için amı dardı. O ara Kadriye oynadığı
oyunu unutup, “Kocam amıma da estetik yapmıştı, am
dudaklarıma bakınca görürsün!” dedi. O bunları söylerken ben
amında çalışmaya başlamıştım bile.
Ayakuçlarımdan destek alarak amına yarağımı piston
gibi sokup çıkartıyordum ağır ağır. Kadriye
ellerini sırtıma atmış, “Oğhh, ağhhh,
ığmmm, baban gelmeden yap şu işi, hadi oğlum, sik
ananı, oğhh!” deyip duruyordu. Kadriye’nin böyle bir
saplantısı vardı belki de.
Tempomu bozmadan yavaş hareketlerime devam ederken, Kadriye bu kez, “Daha
çok sok, daha çok!” demeye başladı. O zaman amından
çıktım, dizlerimin üzerinde doğruldum. Kadriye’nin
bacaklarını tutup havaya kaldırdım ve omzuma attım.
Alttan amına soktum yarağımı ve kalçalarından tutarak
hızlı hızlı sikmeye başladım. Kadriye kendini
kaybetmişti sanki, başını deli gibi sağa sola
sallıyor, dudaklarını emiyor, sallanan memelerini avuçluyordu.
Bense gittikçe hızlanıyordum. Omzumdaki bacakları yarak
darbelerimle titrerken, kasıklarım göt yanaklarına, kalçalarına
çarpıp 'Şlop, şlop, şlop!' diye sesler
çıkartıyordu. Altımızdaki ikiz yataktan yayların
çıkardığı sesler geliyor, Kadriye’nin inlemeleri ise
gittikçe artıyordu. O ara Kadriye yatağın üzerindeki pikenin
ucunu ağzına sokup ısırmaya başladı. Bu
şekilde şiddetli iniltilerini kısmaya
çalışıyordu.
Bir süre bu pozisyonda devam ettim, ama yorulmuştum. Amından
çıktım yine, Kadriye’nin kalçasına bir tokat atarak, “Hadi
domal, çabuk ol!” dedim. Kadriye de, “Tamam, tamam oğlum, sen iste yeter
ki, hadi, sik beni, baban gelir birazdan, ağhh, hadi!” diyerek, yatakta
dört ayaküstüne domaldı. Bacaklarını iyice ayırarak, belini
biraz indirdi. Yarağımı biraz amına sürttükten sonra tekrar
içine girdim. Kadriye, “Ağhh, ağhh, aoğhh, oğhh,
ığmm!” diyerek inlerken, ben amına şiddetle
pompalıyordum. Kadriye başını sağa sola
oynatıyor, ara sıra pikenin ucunu ağzına sokup
ısırıyor, ama çoğunlukla adeta hayvan gibi böğürerek
inliyordu. Elleriyle yataktan destek almaya çalışırken,
şiddetli yarak darbelerim neticesi birkaç sefer yüzü yatağa
yapıştı. Makyaj aynasından görebildiğim kadarıyla,
Kadriye’nin suratı bambaşka bir hal almıştı.
Ağzı sürekli açıktı, gözlerine sürdüğü siyah boya
yanaklarından ince bir çizgi gibi akıyordu. Ağlayıp
ağlamadığını bilmiyordum o sıra.
Altımızdaki ikiz yatak hayvan gibi yaylanıyordu, sanki
altımızda içi su dolu bir yatak vardı.
Aklım başımdan gitmişti sanki. Derken Kadriye’nin
böğürmeleri, inlemeleri çoğaldı. Art arda
boşaldığımız zaman ikimizin inlemeleri odayı
dolduruyordu. Nefes nefese kalmıştım, terden
sırılsıklam olmuştum. Kadriye’nin amından
çıktım ve sırtüstü kendimi yatağa attım. Kadriye de
başını göğsüme koyarak uzandı yanıma. Derin derin
inliyordu. Gözlerinden yaşlar geliyordu. Ona, “Neden ağladın?”
diye sorduğumda, “Çok mutluyum, üvey oğlum sikti beni!” dedi.
Saplantılı bir kadındı Kadriye. Ona, “Bu yukardakiler
duymuş mudur sesleri?” diye sordum. Kadriye, “Merak etme, ses
yalıtım sistemi var dairelerde, top patlasa duyulmaz!” dedi.
Bir süre o şekilde kaldık, ardından tatlı bir
ağırlık çöktü üzerime. Kendime geldiğimde Kadriye
yanımda yoktu. Salona geçtim. Televizyonun
karşısındaydı. Filmde çocuk üvey annesini sikiyor,
babası da anahtar deliğinden içeri bakıyordu. Kadriye ise deri
koltukta oturmuş amını ovalayarak filmi izliyordu. Az sonra adam
kalbini tutarak yere yığıldığında, çocuk ve üvey
annesi arka arkaya boşalıyordu. O anda da film bitti zaten.
Kadriye beni görünce, televizyonu işaret ederek, “Film çok güzel,
değil mi?” dedi. “Evet, güzelmiş!” dedim. Onu kırmamak için
böyle söylemiştim. Kadriye, “Hadi banyoya!” diyerek elimden tuttu. Banyoda,
aynı yengemin evindeki gibi lüks bir duş kabini vardı.
İkimiz birden içine girdik. Kadriye tuşlara basarak suyu açınca,
tazyikli su her yönden akmaya başladı. Banyoda yarım saate
yakın kaldık. Hem eğlendik, hem yıkandık.
Tekrar salona döndüğümüzde gecenin ikinci kısmı başlamak
üzereydi...
[Osman]
|