Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 72. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Ses çıkarmamaya çalışarak
üzerimi giyinmeye başladım. Hamide denen kadın beni bulursa ne
yapacağımı bilmiyordum. Tek şansım Hülya’nın onu
bir an önce göndermesiydi. Hamide, “İki saattir kapıya vuruyorum, niye
açmıyorsun? Telefonunu da açmıyorsun, ne boklar yiyorsun sen burada?”
dedi. Hülya, “Şeyy, Hamide hanım, temizlik yapıyordum, arka
odadaydım, duymamışım...” diye cevapladı.
Hamide Hülya’yı bir güzel paylıyor, Hülya korkusundan
ağzını bile açamıyordu. Sonra Hamide, “Bu odaya bugün
misafir alınmayacak, işini güzelce yap, ama çok da uzatma, daha
diğer odalar da temizlenecek biliyorsun!” dedi. Hülya ise, “Biliyorum
Hamide hanım, siz merak etmeyin...” diye yanıtladı. Hamide,
“İyi, tamam, ben gidiyorum, güzelce temizle buraları!” dedi tekrar ve
sonra da kapının kapanma sesi geldi.
Az sonra banyonun kapısı açıldı. Hülya’nın beti benzi
atmıştı. Kadının gelmesi onu çok korkutmuştu. Bana,
“Kimseye görünmeden git!” dedi. Sanki bizi biri duyabilirmiş gibi usulca
konuşuyordu. Ona, “Bir kere daha yapalım!” dediğimde, “Olmaz,
manyak mısın sen, kadın burada, sağı solu belli olmaz,
gene gelebilir, hemen gitsen iyi olacak!” dedi. Karım halen
yatıyordu, uyansa yanında beni bulamadığı için
arardı yoksa ki. Bu fırsatı değerlendirmek istiyordum.
Hülya’ya tekrar teklifte bulundum, o da yine aynı cevabı verdi. Ona
ciddi olduğumu söyledim. Hülya, “Ben de ciddiyim!” dedi. Son bir kere onu
götünden sikmek istiyordum, bunu söylediğimde ise elini ağzına
götürdü, “Çok günah, bilmiyor musun! Hadi işine git, hadi,
başımı derde sokma!” dedi. Beni resmen kovuyordu. Ama ben gitmek
istemiyordum. Hülya giderek ses tonunu yükseltmeye başlıyor, “Tamam
artık, bokunu çıkartma, git diyorsam git!” diyordu. Ona, “Eğer
istersen para veririm?” dediğimde, “Ben orospu değilim, sana söyledim
bunu. Hadi Osman, bak kalbini kırmayayım, git şuradan!” diye
cevap verdi.
“Tamam, sen temizliğini yap, ben beklerim!” dedim bu kez. Ama Hülya gene
aynı tepkiyi gösterdi. Ona, “Eğer götünden vermezsen oteldeki herkese
seninle sikiştiğimi, beni odaya aldığını söylerim!”
dedim. Gerçekten bunu yapacak değildim, ama buna nasıl tepki
göstereceğini merak ediyordum. Hülya bana küfürler etmeye
başladı. Ağzına geleni söylüyordu, çok
kızmıştı dediğime. Ama onun bu kızgın hali
benim hoşuma gidiyordu. Söylediklerine gülmeye
başladığımda, Hülya üzerime yürüdü. Ama koca cüssesi
hareketlerini zorlaştırıyordu. Bir hamlede ağzını
tuttum, “Eğer götten vermezsen oteldeki herkese söylerim, en başta da
şu Hamide denen kadına!” dedim.
Bunu söylerken ciddi olmaya çalışıyordum. Hülya’nın
gözlerinden korkusu anlaşılıyordu. Attığım
zokayı yutmuştu. Elimi çektim, bana yeniden küfürler etmeye
başladı. Ben de, “Sen bilirsin, şu Hamide hanımı bir
bulalım bakalım!” diye sırtımı dönmüştüm ki,
arkamdan, “Tamam, tamam, dur!” dedi korkuyla. Hülya yola geliyordu. Korkulu
gözlerle, “Tamam ama bir kere yapıp gideceksin, söz mü?” diye sordu.
“Tamam, namus sözü!” dedim. Hülya cevabıma gene küfürle
karşılık verdi, ama artık başka da yapacak bir
şeyi yoktu. Ona, “Şu koltuktan tutunup domal iyice!” dediğimde
korku ve nefretle bakan gözlerini üzerime dikti. Kendi kendine bir şeyler
mırıldanıyordu.
Ellerini koltuğun minderine dayayarak domaldı. Kocaman götü pembe
önlüğün altında devasa bir karpuz gibiydi sanki. Önce
kapıyı kilitledim içerden. Sonra şortumu ve külotumu indirdim,
gömlekle kaldım. Önlüğünü eteğiyle birlikte
sıyırdım yukarı, belinde topladım. Eteğine
bulaşmış döllerim ellerimi ıslattı. Beyaz, paçalı
külotunda da ıslaklıklar vardı ayrıca. Külotu
lastiklerinden tutup indirdim aşağı, ayaklarından
çıkarttım. Az önce etli ve koca amını sikmiştim,
şimdi sıra götündeydi. Ellerimi göt yanaklarına attım, hamur
gibi yoğurmaya başladım.
Bir taraftan da ufak ufak tokatlıyordum. Başparmaklarımla
ayırdım göt deliğinin ağzını. Ona, “Daha önce
götten sikişmişsin, bana yalan söyleme!” dediğimde, “Bu seni
ilgilendirmez!” dedi. Cevabı komiğime gitti ve güldürdü beni.
Yarağım görüntü karşısında yeniden sertleşmeye
başlamıştı bu arada. Göt deliğinin ağzına
tükürdüm, tükürüğümü parmaklarımla deliğin ağzına ve
içine yedirdim. İşaret parmağım kolayca girmişti
içine.
O sırada Hülya, “Sabun sür sikine, sabun sür!” dediğinde, “Olur!”
dedim ve banyoya geçtim. Küvetin yanında duran küçük şişeden bir
miktar şampuan aldım ve yarağıma sürdüm. İçeri geçtim,
Hülya’nın amını ve götünü seyrederken yarağıma
şampuanı iyice yedirdim. Az önce döllerim ve Hülya’nın
amının zevk sıvıları ile ıslanmış
yarağıma şampuanı da sürünce, yarağımın
üzeri banyodaymışım gibi köpürdü. İyice sıvazlayarak
yarağımı içine girecek kadar sertleştirdim. Sonra, “Bacaklarını
ayır biraz!” dedim. Dediğimi yaptı, arkasına
yanaştım iyice. Yarağımı götünün
yarığına sürtmeye başladım. Tombul, koca götünün
yarığına değen yarağımın kafası bana
büyük zevk veriyordu. Şampuanla iyice kayganlaşan
yarağımı göt deliğine hafif hafif bastırmaya başladım
hemen ardından.
Kısa, sert ve sık siyah kıllarla örülü göt deliğinin
ağzı bastırmamla birlikte açılmaya
başlamıştı. İlk anda yarağımın
kafası girmişti içine. O halde bir süre bekledim. Hülya’dan hiç ses
çıkmıyordu. Elleri koltuğa dayalı halde sadece önüne
bakıyordu. Tekrar bastırmaya başladım. Kaygan
yarağım yavaş yavaş girmeye başlamıştı.
O anda da Hülya’dan, “Ayy, ağhh, ığmm, yavaş, ağhh,
yavaş...” sesleri gelmeye başladı. Onu kızdırmak,
korkutmak istemediğimden durdum ve götünde bekledim. Hülya
başını sağa sola sallamaya başladı.
“Hızlı hızlı yapma, yavaş ol, yavaş...” dedi.
“Tamam, merak etme!” diyerek yeniden yüklendim götüne. “Uğhh, ayy,
yavaş, ığhh...” demeye başladı gene Hülya. Ama bundan
da yavaş yapamazdım. Bu tempoda götüne yüklenmeye devam ettim.
Şampuanlı yarağım her saniye daha derinlere giriyordu. Göt
deliğinin ağzı her an daha da genişlerken, sık
kılları da yarağıma batıyordu. Hülya tekrar tekrar
yavaş olmamı söylese de bundan daha yavaş olamazdım.
Sonunda yarağım nerdeyse dibine kadar götüne girmişti
Hülya’nın. Sağ ayağımı koltuğun üzerine
attım. Bu şekilde daha rahattım, belimi ileri geri oynatarak
götüne girip çıkmaya başladığımda
aldığım zevk katlanmaya başladı. Amı çuval gibi
olmuştu, ama göt deliği ona nazaran daha dardı. Daracık bir
deliği sikmenin hazzı her tarafımı
kaplamıştı. Yarağım her seferinde göt deliğinin
daha derinlerine girmeye çalışan bir delme makinesiydi sanki.
Bastırdıkça Hülya’nın götü yarağımı
taşaklarıma kadar alıyordu içine.
Bu arada Hülya da sürekli, “Uğhh, ayy, ığmm, ağhh...”
sesleri eşliğinde inliyor, kesik kesik derinden nefes alıp
veriyordu. Belinden sıkıca tutuyordum. Sağa sola hareket etmeye
çalıştığında, birkaç sefer götünü tokatladım ve
beline vurdum. Ama Hülya’nın hareketleri azalmadı. O zaman götünden
çıktım. Göt deliğinin ağzı
kızarmıştı ve delik bir liralık madeni para kadar
açık duruyordu.
Ona, “Yerde dizlerinin üzerine çöküp, dört ayaküstüne domal!” dedim bu sefer.
Hülya ahlaya, puflaya dediğim gibi yaptı. Ben de dizlerimi
kırdım ve çömeldim. Yarağımı tuttum, Hülya’nın
halen açık duran göt deliğine bastırmaya başladım
yeniden. Yarağım az sonra dibine kadar girmişti yine. Ama bu
pozisyonda yavaş yapmaya niyetim yoktu. Ayaklarımı sağa
sola oynatıp kendime rahat bir pozisyon yarattım. Ellerimi beline
koydum tekrar. Ve bu kez hızlı hızlı belimi ve götümü
indirip kaldırmaya başladım.
Bununla beraber yarağım Hülya’nın götüne büyük bir baskıyla
girip çıkmaya başladı. Hülya’dan, “Ağhh, yavaş, ayyy,
ığmm, ağhh, uğhh, yavaşş oll, ayy...” sesleri
gelmeye başlasa da, benim yavaşlamaya niyetim yoktu. Göt deliği
yarağımı içine tamamen alacak kadar açılıp
kapanıyordu her defasında. Taşaklarım ve
kasıklarım onun kasıklarına, göt yanaklarına çarptıkça
aynı amından olduğu gibi 'Şlop, şlop, şlop!' sesleri
gelmeye başladı. İyice kayganlaşmış
yarağım kolayca koca götüne girip çıkıyordu.
Büyük bir güçle götüne pompaladıkça, Hülya’nın gücü de tükenmeye
başlamıştı. Sürekli inliyor, ahlıyordu.
Yavaşlamam için söylenip duruyor, ama bütün bunlar işe
yaramıyordu. Hülya başını devamlı geriye atmaya
uğraşıyor, aklınca beni engellemeye
çalışıyordu, ama başaramıyordu. Her geçen saniye
aldığım zevk katlanırken ben de zevkten inlemeye
başladım. Hülya’nın ahlamalarına karışan
inlemelerim odayı çınlatıyordu.
Kapının önünde biri dursa bizi duyması mümkündü. Hülya
artık ağlamayla karışık sesler çıkartır
olmuştu. Bense boşalmaya çok yaklaşıyordum. Son bir
gayretle gücümü topladım ve götüne abandım ve bir anda patladım.
Boşalırken de götüne girip çıkmaya devam ettim. Kısa süre
önce boşaldığımdan şimdi boşalmam kısa
sürmüştü. Boşalırken de inlemeye devam ettim. Yarağım
köküne kadar içindeyken bekledim bir süre. Ardından yavaş yavaş
götümü kaldırdım havaya, yarağımı Hülya’nın
karanlık göt deliği mağarasından çıkardım. O anda
Hülya’nın götünden çok sağlam osuruklar gelmeye başladı.
Evet, Hülya resmen osuruyordu. Göt deliğinin içine giren havanın
çıkardığı sesler değildi bunlar. 'Zort, zort, zort!'
diye ve yoğun bir osuruk kokusu ile birlikte Hülya’nın
osuruğunun sesleriydi bunlar.
Ben doğrulurken Hülya sağlam osuruklar atıyordu halen. Döllerim
göt deliğinin ağzından akıyordu. Göt deliğinin
ağzı kızarmıştı ve açık duruyordu.
Yarağım da onca kayganlığına rağmen kızarmıştı.
Hülya yavaşça doğrulup kalktı, belini tutuyordu. Birşey
demeden banyoya girip kapıyı kapattı. Ben de gömleğimin
koluyla terimi sildim. Üzerimi giyinirken banyodan Hülya’nın osuruk
sesleri gelmeye devam ediyordu.
Giyinip hazırlandım, yarağım halen sertti ve şortumun
altında belli oluyordu. Banyonun kapısına vurdum, “Ben
çıkıyorum!” dedim. İçerden, “Siktir git!” diye bir cevap gelince
güldüm. Hülya tuvaletini yaparken ben de odadan çıktım. Asansörlerin
orada, 40-45 yaşlarında, koyu lacivert etek ceket takımı
giymiş bir kadın vardı. Beni görünce elindeki telefonu
kulağına götürdü, konuşmaya başladı. Gerçekten biriyle
mi konuşuyordu, yoksa numara mı yapıyordu, anlamadım.
Bana göz ucuyla bakıp duruyordu. İlk önce anlamadım, ama sonra
bu kadının Hamide olduğunu anladım. Sesinden
tanıdım onu. Dizlerinin bir karış üstündeydi eteği. At
suratlı, koca ağızlı bir kadındı. Erkeklerin (Götüme
boya sürsem daha güzel olur!) dediği türde bir kadındı, ama
fiziği çok güzeldi. İncecik beli gömleğinin altından belli
olan dolgun memeleriyle afet bir kadındı. Kısa eteği götünü
sarmıştı, klasik siyah yüksek topuklu bir ayakkabı
vardı ayağında. Biçimli, düzgün bacakları yağ
sürülmüş gibi parlıyordu. Omuzlarına dökülen sarı,
boyalı saçları vardı. Ayağındaki topuklularla 1.75
kadar vardı boyu.
Ben ona yaklaştıkça hareketlerinden
heyecanlandığını anlıyordum. Ona, “Günaydın!”
dedim. Önce şaşırdı ve konuştuğu telefona, “Günaydın!”
dedi, sonra da, “Ah, pardon, kusura bakmayın, günaydın!” diyerek
telefonu diğer eline aldı. Etrafta insan ve ses yoktu. Bana, “Aşağı
mı iniyorsunuz? Asansörü çağırayım!” dediğinde, “A,
hayır, odama döneceğim, kısmetse az sonra inerim!” dedim.
Gülümseyerek başını salladı Hamide. Gömleğinin üst iki
düğmesi açıktı ve çilli, bronzlaşmış koynuyla,
dolgun memelerinin çatalı görünüyordu.
“Ee, şey, ben Hamide, bu otelin idari işler şefiyim!” diyerek
elini uzattı. Ben de elimi uzatıp, “Memnun oldum, ben de şu
odada kalıyorum!” diyerek kaldığım odayı gösterdim.
“Şey, ama siz yan odadan çıktınız, orada şu an
temizlik yapılıyor!” dedi Hamide. Bakışlarından az
önce içerde yaşananlardan haberinin olduğunu anladım. Belki de
kapının önünde durmuş bizi dinlemişti. Ben bu sözüne bir
şey diyemedim ve sadece, “Kolay gelsin!” diyerek odama yöneldim. Ben
kapıyı kapatırken Hamide’nin yan odaya girdiğini
anladım.
Karıma baktım,
halen yatıyordu. Tekrar koridora
çıktım ve yan odanın kapısını dinlemeye
başladım. Hamide içerde Hülya’yı çok fena paylıyordu. Gür
seslerini kapıdan kolayca duyuyordum. Benim yüzümden Hülya’nın
başı derde girecekti. Kapıyı açıp odaya girdim. Beni
gören Hamide şaşırdı ve “Pardon, yanlış geldiniz!”
dedi az önceki cazgırlığını bırakmış
bir halde. Ona, “Hamide Hanım, sizinle özel konuşmak istiyorum!”
dedim. Şaşırdı, ama birşey demedi. Hülya
başını önüne eğmiş, süt dökmüş kedi gibiydi.
Hamide bir baş işaretiyle Hülya’ya, “Sen devam et, bitir işini!”
dedi.
Önümden Hamide, arkasından ben, odadan çıktık. Yine hareketli
bir sabah yaşıyordum. Hamide, “Benim odama geçelim!” diyerek asansörü
çağırdı. Asansöre bindik, Hamide en alt kata bastı.
Aşağı inmeye başladık. Hülya’nın
karşısındaki sinirli halinden eser yoktu. Utangaç bir genç
kız gibi davranıyordu. Bir taraftan da saçlarıyla ve elindeki
cep telefonuyla oynuyordu.
Konuşmadan aşağı indik. Hamide, “Buyurun bu taraftan!”
dedi. Resepsiyonun arka tarafındaki bir kapıyı açtı,
Resepsiyondaki kıza, “Benim odama iki tane büyük taze
sıkılmış portakal suyu getirin!” dedi. Herkese emir vermeye
alışmıştı anlaşılan. Bana portakal suyu içip
içmeyeceğimi bile sormamıştı. Kapıyı tutup
geçmemi sağladı. Burası otelin yönetim kısmına
açılan yerdi anlaşılan. Hamide önümde götünü kıvıra
kıvıra koridorda yürürken kapılardan birini açtı, “Buyurun!”
diyerek beni odasına aldı.
Büyük, geniş ve güneşli bir odaydı. Otelin arka
kısmına bakıyordu oda. Hamide jaluzi perdeleri indirirken, “Güneş
gözlerimi alıyor!” dedi. Perdeleri indirince içerisi loş bir
karanlığa gömüldü. Hamide, masanın önündeki koltuğu
işaret edince oturdum. O da karşımdaki koltuğa oturdu ve
bacak bacak üstüne attı. Bu sırada açılan eteğinden
kalçaları ortaya çıktı. Masanın üzerindeki sigara
paketinden bir tane aldı. Çakmak da masanın üzerindeyken, “Ay, nerde
bu çakmak?” diye numara yapmaya başladı. Hamide yollu bir
kadındı ve bu işleri de iyi biliyordu. Ben uzanıp
çakmağı aldım ve sigarasını yaktım. “Mersi, çok
naziksiniz!” diyerek gülümserken kapı vuruldu.
Hamide yüksek sesle, “Geelll!” diye bağırınca kapı usulca
açıldı. Papyonlu bir garson elinde bir tepsi ve tepsinin üzerinde iki
büyük bardak portakal suyuyla geldi. Hamide karşısında emir eri
olan bir komutanmış gibi davranıp, “Sehpanın üzerine
bırakıp çık!” dedi. Garson çocuk korka korka davranıyordu,
tepsiyi sehpanın üzerine bıraktı, sadece önüne bakıyordu.
Ses etmeden kapıyı kapatıp çıktı.
Hamide, “20 sene havayollarında çalıştım, kabin
memurluğu, sonra da kabin amirliği yaptım. Müşteriye,
misafire nasıl davranılacağını iyi bilirim.
Aslında eğitimim de turizm otelcilik üzerinedir. Sağ olsun müdür
bey benim eski bir ahbabımdır, kendisi teklif edince bu işi
kıramadım. Senelerce uçmak insanı yoruyor!” dedi ve “Bunlar beni
pek sevmezler, disiplini elden bırakmam çünkü, ipin ucunu
bırakırsan bunlar tepemize af buyurun ederler yani!” diye ekledi.
Sonra da, “Pardon, isminizi söylemediniz?” diye sordu. “Osman, adım Osman!”
dediğimde, “Umarım otelimizden memnun
kalmışsınızdır Osman bey!” dedi. “Evet, çok memnun
kaldım!” dedim.
Hamide sigarasından nefesler çekerken, “Evet, benimle ne
konuşacaktınız?” dediğinde, “Hülya hanım hakkında!”
dedim. “Nesi varmış Hülya hanımın? Sizinle ne ilgisi var
anlayamadım?” dedi. “Ben odaya girerken ona bağırıyordunuz!”
dedim. “Evet, bu çok doğal, çünkü ben onun amiriyim, yanlış bir
şey yaptığında onu uyarmak için zaman zaman bağırmam
gerekirse bağırırım!” dediğinde, “İyi ama, niye
bağırıyordunuz?” diye sordum. “Bu sizi ilgilendirmez!” dedi
saçıyla oynarken. “Bana yanlış odadan
çıktığımı söylemiştiniz?” dediğimde bu kez
cevap vermedi. “Hadi Hamide Hanım, bırakın oyun oynamayı,
benim içerde Hülya’yla ne yaptığımı biliyordunuz siz!”
dedim.
Hamide önce yutkundu, sonra sigarasından derin bir nefes aldı ve “Çok
küstahsınız ve terbiyesizsiniz. Yaptığınız çok
ayıptı!” dedi. “Evet, bunu biliyorum, ama siz de kapının
önünde bizi dinlediniz, bana yalan söylemeyin sakın, anlarım!” dedim.
Bunun üzerine birşey diyemedi. “Gitseniz iyi olacak!” dediğinde,
“Hülya’ya bir şey yapmayacaksınız. Sizden bunun sözünü istiyorum!”
dedim. Hamide, “Siz nasıl olur da benimle böyle konuşursunuz, ne
yapacağımı sizden mi öğreneceğim?” dedi. Hamide
kızgındı ama bağırmadan usulca
konuşmasını biliyordu.
“Hayır, ama bu konuda Hülya’nın suçu yok. Ona bir şey
yapmayın. Zaten bu mesele aramızda, üçümüzden başka bilen yok.
Sizden bunu rica ediyorum. Ben de evliyim ve karım öğrenirse benim de
başım ağrır!” dedim. Hamide ellerini iki yana açıp, “Bakın
gördünüz mü, karınız öğrenirse sizin de başınız
ağrırmış, ha, ha, ha... Siz erkekler hep böylesiniz.
Başkasının çöplüğüne girer onların tavuklarıyla
oynarsınız, sonra da karılarınızın tek bir lafından
korkarsınız!” dedi.
Hamide bir süre konuşup durdu, ben sadece dinledim. Aklınca bana
nasihat veriyordu. En sonunda, “Tamam, Hülya’ya birşey
yapmayacağım. Ama ona birşey olmasın diye değil, sizin
aile problemi yaşamamanız için kabul ediyorum bunu. Yoksa bana kalsa
onu derhal kovarım!” dedi. “Teşekkür ederim, size de böyle bir
davranış yakışırdı zaten!” dedim. Hamide
alaycı alaycı, “Sahi mi?” diye söylendi.
Otelden ayrılırken başımı derde sokmaya niyetim yoktu.
Kalkmaya niyetlendim, ama Hamide, “Portakal suyunuzu içmediniz!” dedi. Ufak
ufak içmeye başladım portakal suyunu. Bu sırada Hamide beni
sorguya çeker gibi sorular sormaya başladı. Beni tanımak
istiyordu. Ben de herşeyi olduğu gibi anlattım. Dönüşte
Refiye ile imam nikâhımızın
kıyılacağını söyledim, ardından Elif’le de
aynısı olacaktı. Bunları duyan Hamide, “Anlaşılan
çevrenizde çok popüler bir erkeksiniz!” dedi önce, sonra da, “Ayol bu zamanda
kaldı mı imam nikâhı falan?” diye gülümsedi.
Birşey demedim. Benden sonra kendisi anlatmaya başladı. Evlenip
boşandığını, bir kızı olduğunu,
kızının kendi annesinin yanında İzmir’de
yaşadığını, kendisinin de İzmir’li olduğunu
söyledi. Masasının üzerinde küçük bir çerçeve içinde
kızının resmi vardı. Esra’nın yaşlarında,
çok güzel bir kızdı. “Kızınız da çok güzelmiş!”
dediğimde, “Ee, ne de olsa İzmir’liyiz!” dedi övünerek.
Gerçi kendisinin götüm gibi suratı vardı, ama fiziğinin
düzgünlüğü bu açığını kapatıyordu. Uzun
yıllar hostes olarak çalıştığından fiziğine
dikkat etmişti anlaşılan. Konuşurken koca ağzı
açılıyor, büyük ve beyaz dişleriyle koyu pembe diş etleri
görünüyordu. Yüzünde hafif kırışıkları vardı.
Hamide bu ara bana İzmir’le ilgili şeyler anlatmaya
başladı. Kızlarımız şöyle güzel, kadınlarımız
böyle güzel falan diye anlatıp durdu. Kendisiyle ilgili birşeyler
söylememi bekliyordu herhalde. Güzel olmadığını kendisi de
biliyordu aslında. Buna rağmen az makyaj yapmıştı,
kendine güveniyordu. Bu tarafı hoşuma gitmişti.
O kadar çok kadınla birlikte olmanın sonucunda, kadınlar bendeki
durumu fark etmekte zorlanmıyordu. Nasıl ki bir erkek kaşar bir
kadını anlamakta zorlanmazsa, bir kadın da benim gibi deneyimli
bir erkeği tanımakta zorlanmıyordu. Hamide’nin bana iş
attığından emindim artık. Yine de ona güzelliği ile
ilgili birşey demedim. Bunu dersem kendimi kadınlar konusunda toy bir
delikanlı gibi gösterecektim. Ve öyle bir durumda Hamide gibi bir
kadın beni çiğ çiğ yerdi. Bunu bildiğimden ses etmedim.
“Bana müsaade!” diyerek kalktım. “Gidiyor musunuz?” dedi. “Evet, hem bugün
otelden de ayrılıyorum!” dedim. “Aa, eşinizle de
tanışmak isterdim! Şey, normalde misafirlerimiz saat 12.00 gibi
otelden ayrılmak zorundadır, yani anlarsınız, odayı
boşaltması gerekir. Ama size bir iyilik yapayım, bugün
istediğiniz saatte çıkabilirsiniz!” dedi. Ve hemen masadaki telefonla
bir numarayı aradı. Adımı ve oda numaramı söyledi, “Misafirlerimiz
çıkış saati konusunda serbesttir, anladınız mı?”
dedi. Ardından kapadı telefonu, “İşte oldu, zaman konusunda
sıkıntı yaşamayın!” dedi gülümseyerek. Kendisine çok
teşekkür ettim. Odaya girerken ne konuşacağımı bile
bilmezken, şimdi konuşmalar keyifli bir hava içinde geçiyordu.
Kapının önündeydim, Hamide’nin benim bir hareketime
baktığını seziyordum. Elimi uzatıp kapının
topuz kolunu açacakmışım gibi yaptım, ama onun yerine
kilitledim. Ardından Hamide’nin dudaklarına yumuldum. İki elimle
yanaklarına sıkıca bastırmıştım. Hamide önce
karşılık verdi, ama sonra beni kollarımdan itti. Onu o anda
çok arzuluyordum. Hamide bu sırada yanağıma sert olmayan bir
tokat attı ve “Önce temizlikçiyi yaptın, şimdi sıra bana
mı geldi? Beni onunla bir tutma!” dedi kızgınlıkla.
Doğrusu bunu beklemiyordum. Hamide elinin tersiyle dudaklarını
silerken, “Sen git temizlikçileri sikmeye devam et!” dedi.
Saat ilerliyordu, karım her an kalkıp beni arayabilirdi. Hamide bana
kızgındı, kendini bir temizlikçi ile bir gördüğümü
zannediyordu, ama yanılıyordu. Ama bunu kendisine nasıl
anlatacağımı bilmiyordum. Hamide güngörmüş geçirmiş,
olgun bir kadındı. Söyleyeceklerim ters tepki verebilirdi.
Ayrıca sabah sabah iki posta atmıştım ve bir üçüncüsünü
atabileceğimden emin değildim. Kendi kendime bunları
düşünürken, bu kez Hamide iki elini yanaklarıma attı ve
dudaklarıma yumuldu. Dudaklarımı serbest bıraktım,
Hamide deneyimli bir kadındı, nasıl öpüşüleceğini iyi
biliyordu. Her iki dudağımı vakum gibi çekiyordu, dilimi de deli
gibi emiyordu. Çok ateşliydi. Ellerim sırtında ve
kalçalarında gezinmeye başladı.
Götünü okşadım. Yaşına rağmen taş gibi sertti
götü. O ara öpüşmeyi bıraktık, daha doğrusu Hamide
bıraktı öpmeyi. Duvardaki saate baktı, 11:00 olmak üzereydi.
Şansıma karımın bu sabahki uykusu ağırdı,
gideceğimizi bildiği halde uykusuna yenik düşmüştü. Hamide,
“Fazla zamanımız yok!” dedi, ceketini çıkarıp koltuğun
üzerine attı. Çizgili gömleğin altından dolgun memeleri iyice
belli oluyordu şimdi. Hamide önümde dizlerinin üzerine çöktü,
şortumun fermuarını açtı. Külotumun üzerinden
yarağımı okşadı kısa bir zaman. Yarağım
yeniden bir sikişe hazırlanmaya başlıyordu. Gittikçe sertleşiyordu.
“Bununla mı siktin o koca götlüyü?” dedi bana bakıp. Bir taraftan da
elini külotumun içine sokmuştu, yarağımı okşuyordu.
“Evet, hem amından, hem götünden! Sen odaya girdiğinde banyoya
saklanmıştım!” dedim. Hamide, “Anlamıştım zaten
bir şeylerin olduğunu, karının suratı pancar gibi
kızarmıştı. Onun için gitmedim, bekledim kapının
önünde!” dedi. Bunu dedikten sonra, “Nasıl, sana zevk verdi mi bari?” diye
sordu. “Verdi!” dedim sadece. Cevabıma kızmış gibiydi. “Sen
zevk neymiş bilmiyorsun anlaşılan, amına koyduğumun
koca götlü köylüsünü sikmekle zevk alıyorsan şaşarım senin
zevkine!” dedi alaycı alaycı.
Sonra birden, “Iğhh, iğrenç!” dedi, suratını
buruşturdu ve “Sen duş almadın mı?” diye sordu. “Hayır,
fırsatım olmadı!” dedim. Hülya’nın koca götünü sikince
götünün yoğun osuruk kokuları yarağıma geçmişti.
Hamide yarağımı okşamayı bırakıp ayağa
kalkacak sandım, ama o yerde dizlerinin üzerine basarak masanın
üzerindeki ıslak mendil paketinden birkaç mendil aldı. Ve bununla
sertleşmiş yarağımı iyice sildi.
Yarağımı tutup ağzına aldı hemen sonra. Deli gibi
somurmaya başladığında deneyimini konuşturmaya başladı
tekrar.
Yarağımın kafasını dudaklarının
arasında dondurma yalar gibi emip yaladıkça aldığım
haz artıyordu. Tam o anda telefonum çaldı. Şortumun cebindeki
telefonumu alabilmek için biraz uğraştım. Hamide çalan
telefondan hiç rahatsız olmuşa yada çekinmişe benzemiyordu.
Baktım, karım arıyordu. Hamide yarağımı yalamaya,
emmeye devam ederken telefonu açtım. Karım, “Aloo, neredesin, hani
gitmiyor muyuz bugün?” dedi. Konuşmak için kendimi toparlamam gerekti.
Hamide’nin sihirli dudakları şu anda bana sihrini göstermekle
meşguldü. “Ben aşağıdayım, gelirim birazdan,
konuştum otelcilerle, akşamüzeri çıkarız!” dedim. Bunu
duyan karım, “İyi, ben biraz daha yatıyorum o zaman, sen
gelirsin.” dedi ve kapattı telefonu.
Yarağımı kazık gibi yapmayı
başarmıştı Hamide. Aklım karımda olduğu
halde Hamide çalışmaya devam etmiş ve yarağımı
iyice sertleştirmişti. Benim birşey dememe kalmadan Hamide
yalamayı bıraktı, ellerini yere koyup destek alarak ayağa
kalktı. Eliyle dudaklarını silerken, “Karın mı, ne
diyor?” diye sordu. “Hiç, yatacakmış...” dediğimde, “İyi,
iyi, yatsın tabii, uyku önemlidir!” dedi. Islak mendilin minik tüyleri
vardı dudaklarında ve onları parmaklarıyla temizliyordu.
“Benim de zamanım yok zaten!” dedi ve masasının altındaki
çekmecesini anahtarla açtı. İçinden küçük metal bir kutu
çıkardı, elinde bir adet kondom tutuyordu. “Şimdi bundan yoktur
sende herhalde?” diye sorunca, “Yok!” dedim. “İyi o zaman, tak şunu!”
diyerek kondomu bana attı. O sıra üzerimdekileri çıkartmaya
başladım. Hamide ise gömleğini eteğinin içinden çıkarttı,
eteğinin arkadaki fermuarını çözünce de ayaklarından
çıkardı eteği. Altında beyaz, önü şeffaf bir tanga
külot vardı. Bacakları parlıyordu, kıldan tüyden eser
yoktu. Tangasını indirince önünde minik bir kıl yumağı
olan amı çıktı ortaya.
Yaşına rağmen am dudakları bir bakireninki gibi
görünüyordu. Esra’nın minik amı geldi gözlerimin önüne. Ama
Hamide’nin amı kimbilir o zamana kadar ne yaraklar yemişti. Kıl
yumağı şekilliydi, özellikle bu şekilde kestiği
anlaşılıyordu. Ben tamamen soyununca, “Bakalım nasıl
bir erkeksin, bana oral çekmeni istiyorum, beni yarağın amıma
girmeden boşaltabilecek misin bakalım?” dedi. Bunu der demez götünü
kendi masasına yasladı, bacaklarını ayırdı. Bense
önünde dizlerimin üzerine çöktüm. Hamide’nin amının
dudaklarını dillemeye başladım.
Uzun uzun dilledim dudaklarını, açılan aralıktan içine
soktum dilimi. Amının içi cayır cayırdı. Dilimin
ucunda ateşini hissettim. Hamide’den bir hareket gelmiyordu bu
sırada. Zevk alıp almadığını anlamıyordum.
Ellerim kalçalarında, kasıklarında geziniyor, dilim ve
dudaklarım amında çalışıyordu. Amı
yalandıkça sulanmaya başladı, am dudakları da
kanlanıyor ve şişiyordu. Hamide’nin aldığı
nefesler değişmeye başladı. Bir süre sonra da elleri
saçlarımda geziniyordu. Evet, Hamide geç de olsa zevk almaya başlamıştı.
Amını yalamayı bıraktım ve doğrulup ayağa
kalktım.
Hamide, “Niye bıraktın, pes mi ediyorsun?” dedi pembeleşmiş
yüzüyle. “Hayır, masanın üzerine çıkıp sırt üstü uzan!”
dedim. Masanın üzerindeki laptopunu, birkaç parça eşyasını
yere indirdi kendisi. Bu sırada önümde domalınca arkasında kara
bir çukur gibi duran göt deliği de göründü. Bir genç kız gibi
fiziği vardı Hamide’nin. Ayrıca bel çukuruna dövme
yaptırmıştı, yılan yada ejderhaya benzeyen bir
hayvanın dövmesiydi. Eşyaları yere bırakınca
masanın üzerine çıkıp sırt üstü uzandı.
Bacaklarını iki yana açtı, önüne geldim ve eğildim
amına. Amını deli gibi emmeye başladım. Kısa süre
sonra Hamide’den, “Iğmm, ağhh, evet, çok güzel, devam et, uğhh...”
sesleri gelmeye başladı.
Bacaklarını da kendine çekerek iyice havaya dikti,
ayakkabılarının tabanı yukarı bakarken
amının sulanması da artıyordu. Dilime, dudaklarıma
geliyordu amının sıvıları. Dilimi amına yarak
gibi sokup çıkarmaya başladım. Olabildiğince derinlere
sokuyordum dilimi. Amının içi koyu pembeydi. Hamide’nin zevk
iniltileri artmaya başlarken saçlarımı çekiştirmeye
başladı. Amının üzerindeki minik kıl yumağı
burnumun ucuna değiyordu. Ağzım amıyla
birleşmişti adeta. Amının suları
kasıklarını ıslattı. Gerçekten koca götlü Hülya’ya
nazaran, Hamide manken gibi duruyordu. Üstelik erkeğine de zevk vermesini
biliyordu. Amını yaladıkça benim de kalbim yarağımda
atmaya başladı. Bir an önce içine girmek istiyordum. Ama sabretmem
gerekliydi, bu kadına karşı rezil olmak istemiyordum.
Hamide’nin nefes alışları sıklaşmaya
başladı, amının sıcaklığı ve
sululuğu da buna paralel artmaya başlamıştı.
Saçlarımı çekmeyi bırakıp gömleğini yukarı
sıyırdı, o sırada göbek deliğinin üzerinde gençlerin
piercing dediği metal şeyi gördüm. Hamide kendini gerçekten genç
kız zannediyordu. Bir kadının vücudunda böyle birşeyi ilk
defa görüyordum. Hamide memelerini okşarken inlemeleri artmaya
başladı.
Ben de onu sikmeden boşaltmayı çok istiyordum. Yalamayı
bıraktım ve parmaklarımla amını ovalamaya
başladım. Hamide artık ufaktan çığlıklar atıyordu.
Başparmağımı soktum içine. Parmağım
amının sıcaklığıyla eriyecekti sanki. O kadar
yanıyordu amının içi. Ardından orta ve işaret
parmaklarımı da soktum, başparmağımı
çıkarmıştım. İki parmağımı amında
yarak gibi çalıştırıyordum. Hamide’nin inlemeleri
çoğaldıkça çoğaldı. O da artık Hülya gibiydi,
ağlıyor muydu, inliyor muydu anlamadım. Parmaklarım su
içinde kalmıştı. Amının sıvıları
kasıklarında minik derecikler halinde akıyordu.
En sonunda Hamide’nin vücudu titremeye, sarsılmaya başladı.
Derinden boğuk hırıltılar çıkartıyor, nefesi
kesilecekmiş gibi oluyordu. Boşalması uzun sürdü, bu süre
boyunca parmaklarımı hızlı hızlı sokup
çıkardım amına.
Doğrulup kalktığım zaman, Hamide bir süre daha o
şekilde durdu. Sonunda o da toparlandı ve masanın üzerinde oturur
vaziyette kaldı. İkimiz de terlemiştik. Camlar
kapalıydı. Hamide, “Şu klimayı açsana, kumanda bak
şurda!” diyerek kumandasını gösterdi. Klimayı açınca
serin hava içeri dolmaya başladı. Hamide yarağıma
bakıp, “İyi, kendini tutmasını biliyorsun!” dedi gülerek.
Sonra ayaklarını yere koyup ayağa kalktı. Dirseklerini
masaya dayayarak domaldığında arkasında oluşan görüntü
çok güzeldi. Am sıvılarının ıslattığı
kasıkları parlıyordu. Bacaklarını ayırınca
amının aralık duran içi pembe deliği çıktı
ortaya.
Kondomu alıp paketini açtım, tırtıklı koyu pembe,
kırmızı bir renkteydi, hafif yağlıydı.
Yarağımı sıvazladım bir süre, sonra da kondomu
taktım. Hamide başını arkaya atıp bana bakmaya
çalışırken amına girmeye başladım. “Iğmm...”
diye küçük bir inilti çıkardı Hamide. Amı gittikçe
genişledi ve yarağımı dibine kadar içine aldı. Bir
süre bekledim içinde. Hamide gene küçük küçük iniltiler çıkartıyordu.
Yarağımı amına sokup çıkartmaya başladım ağır
ağır. Kondomun tırtıklı yüzeyi amının
duvarlarına sürttükçe aldığı zevk artıyordu
Hamide’nin. Bir süre ağır ağır girip çıktıktan
sonra hiç beklemediği bir anda hızlıca sokup çıkartmaya
başladım. “Ağhh, ağhh, ığmm, uğhh...” diye
diye inlemeye başladı. Sikişten önce beni küçük görmüştü
aklı sıra Hamide. Ama bunun böyle olmadığını kendisine
göstermek istiyordum şimdi.
Ellerim belinde, götünün yanaklarında, kalçalarında geziniyordu.
Amı lastik gibiydi, soktukça genişliyor, sonra da daralıyordu.
Anlaşılan Hamide de amına estetik
yaptırmıştı. Yoksa bu yaşta böyle bir amı
olmazdı. Hamide’nin amında yarağımı delme makinesi
gibi kullanarak hızlıca çalışmaya başladım.
Yarağımı amında aşağı yukarı, sağa
sola oynatarak kondomun tırtıklı yüzeyini amına
sürttürüyordum. Artık yavaş hareket etmeme gerek yoktu, Hamide’yi
hayvan gibi sikiyordum. Dirseklerini dayadığı masası ileri
geri sallanmaya başladı. Eski masa gacır, gucur sesler
eşliğinde sallanırken, Hamide de daha çok inliyordu. “Uğhh,
ağhh, çok iyi, evet, çok güzel, böyle, oğhh, işte,
ığmm...” diyor, başını sağa sola oynata oynata
konuşuyor, inliyordu.
Başparmağımı göt deliğine bastırdım,
deliğin ağzında kahverengi bir et beni vardı, öyle büyük
olmasa da hissediyordum. Hamide’nin amının
kayganlığını kondomdan dolayı anlayamıyordum.
Kondomda zaten kayganlaştırıcı vardı ve
amının içine rahatça girip çıkabiliyordum. Hızlanmaya
başladım, Hamide’nin iniltileri daha da arttı. Sabah sabah
üçüncü sikişimi yaşıyordum ve boşalmaya çok
yaklaşmıştım. Son bir güçle kökledim amına, amı sanki
taşaklarımı da içine alacakmış gibiydi.
Döl niyetine ne varsa hepsini kondomun içine boşalttım.
Boşalırken de amına girip çıkmaya devam ettim. İkimiz
de nefes nefese kalmıştık. Neyse ki çalışan klima bizi
serinletiyordu. Amından çıkınca masanın önündeki
koltuğa oturdum. Hamide de doğruldu, ayaktaydı. Bir süre kendine
gelmek için derin derin nefes alıp verdi, birkaç ıslak mendille
amını sildi, ardından çıkardığı
tangasını, eteğini giydi. Giyinirken de, “Gitsen iyi olacak,
zaten yeterince uzun kaldın burada, şüphelenmesin kimse!” dedi.
Ona, “Şu göbeğindeki
zımbırtı ne böyle?” dedim. Güldü ve “Kızımla beraber
yaptırdık, o çok istedi, ben de kıramadım!” dedi. “Ya
belindeki dövme?” diye sordum. “Ha, o mu, onu da kızımla
yaptırdık, eski Çin mitolojisinden bir figür!” dedi ciddiyetle.
“Amına ameliyat yaptırmışsın?” dediğimde, “Ameliyat
demeyelim de, ufak bir operasyon sadece. Bakıyorum hemen anlamışsın,
seni üçkâğıtçı!” dedi gülerek.
Kondom halen yarağımdaydı. Yarağımın
sertliği geçiyordu. Hamide kondomu parmak uçlarıyla tutup
çıkardı, az biraz akmıştı içine döllerim. Hamide
ıslak mendil aldı birkaç tane, kondomu içine sardı, sonra da
bana verdi mendili. “Bunu al, koy cebine, benim odamda bulunmasın. Sen
kendi odanda çöpe atarsın!” dedi, “Odalarda bunlardan çok buluyoruz!” dedi
sonra da.
Ben de kalkıp giyindim. Az sonra ikimiz de odaya girerkenki haldeydik.
Hamide, “Neyse ki bugün Pazar, yönetimdekilerin çoğu olmuyor otelde, benim
gibi otelde kalan birkaç kişi var hepsi bu. Yoksa böyle iş saatinde
sikişe ayıracak fırsatımız olmazdı!” dedi ciddi
ciddi. “Memelerini göremedim ama!” dediğimdeyse, “Başka sefere,
başka sefere!” dedi gülerek.
Resepsiyonun önüne geldiğimizde Hamide rol yapmaya başladı.
“Konuştuğumuz gibi Osman Bey, bu akşamüstü
ayrılabilirsiniz, bunun için herhangi bir masraf alınmayacak sizden,
eşinize selamlar!” dedi. Ben de teşekkür ettim kendisine numaradan.
Odaya döndüğümde karım kalkmış televizyon izliyordu. “Ayy,
başım çatlıyor, amma uyumuşum!” dedi. Yanağına
bir öpücük kondurdum. O ara karım, “Şortunun cebi niye ıslak?”
diye sordu. Baktım, ıslak mendil cebimi
ıslatmıştı, unutmuştum bunu. “Ha, birşey
değil...” dedim ve banyoya gidip çöpe attım. Duşu açıp
altına girdim. Üç posta atmıştım ve yorgundum. Ben
yıkanırken karım geldi yanıma, o da soyunup duş
kabininin içine girdi. Karım, “Şeyy, aşkım, burada
yapalım mı?” diye sorunca, bir dördüncüsüne hazır olmadığım
için, “Olmaz, ben de yorgunum, sonra yaparız!” dedim.
Karım cevabıma üzüldü, ama birşey demedi. İkimiz de
sessizce yıkandık. Artık kahvaltı saati geçmişti,
öğle yemeğine inecektik. İkimizin de karnı açtı, ama
beklemekten başka çaremiz yoktu. Kurulanıp birlikte yatağa
girdik. Öğle yemeğine indiğimizde Aydan’ı tek
başına yemek yerken gördük. Karım onun yanına oturunca, ben
de mecbur kaldım. Karımla Aydan’ın arası çok iyiydi. Ne de
olsa dün gece birlikte sikişmiştik. Onlar konuşurken, Hamide
yanımıza geldi. Aydan’la tanıştıkları belli oldu
bu sırada. Hamide karımla da tanıştı, bana ise
karım yanımda olduğundan mesafeli davranıyordu. Oysa iki üç
saat önce güzel bir sikiş yaşamıştık onunla.
Yemekten sonra odamıza çıktık, bavullarımızı
hazırladık. Aydan’ın bende kalan laptopunu götürdüm kendisine.
Ama gitmeden önce internet geçmişini sildim. Başıma iş
almak istemiyordum. Karım yanımda olmadığından
şimdi daha rahattı. “Ben de sıkıldım zaten, Erika’yla
tokmakçısı ayrıldı otelden. Kimse de kalmadı. Ben de
yarın öbür gün döneceğim!” dedi, Laptopa bakıp, “Ne yaptın
bununla hınzır?” dedi gülerek. Ben de, “Özel birkaç şey...”
dedim. “Hadi, hadi, vardır sende numaralar!” dedi gülerek. Birbirimize
sarıldık, kısa bir süre öpüştük. Aydan, “Yolun ne zaman
İstanbul’a düşerse, uğra yanıma!” dedi. “Tamam!” diyerek
ayrıldım yanından.
Odaya döndüğümde karım giyinmişti. Eve döneceğimiz için
giyinmesi de ona göre olmuştu. Siyah, uzun ve geniş bir pardesü
giymiş, büyük bir türbanla başını
bağlamıştı. Topuksuz siyah bir ayakkabı vardı
ayağında. Yatağın üzerinde üzgün bir halde oturuyordu,
avucunda Meryem ve Rahmi’den aldığımız altınlar ve
paralar vardı. Bana bakıp, “Biz çok günah işledik, şu para
için neler yaptık akşam!” dedi. Bunu içinden gelerek söylediği
belliydi. Ona, “Beni sen zorladın ama!” dediğimde, gözlerinden birkaç
damla yaş geldi. “Biliyorum, onun için daha çok utanıyorum!” dedi ve
elindekileri bana uzattı, “Al, bunlar senin, sen benim yanımda ol,
ben başka şey istemem!” dedi. “Sende kalsın, benim
ihtiyacım olursa alırım senden!” dedim.
Karım ayağa kalkıp sıkıca sarıldı bana.
Gözyaşları yanağımı ıslattı. Yarım saat
kadar sonra otelden ayrıldık, araba sürüyordum. Evimizi
özlemiştik ikimiz de...
[Osman]
|