Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 78. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Nurten’le nasıl
tanıştığımla ilgili anılarım geldi
aklıma. Onunla ilk kez Keriman’la ikinci defa sikiştiğim gün
tanışmıştım. Ama onun da öncesi vardı
aslında...
Bir Cumartesi gecesiydi. O akşam Tuğba ve Keriman’a davetliydim yemek
için. Her şey güzel geçiyordu. Ama yemekten bir saat kadar sonra
başım dönmeye, midem bulanmaya başlamıştı. O
zaman Tuğba, “Geç içeri, benim yatağımda uzan biraz, dinlen!”
demişti. Ben de yatağına uzanmış, biraz düzelmeyi
umuyordum.
Gözlerim kapalıyken alnımda bir el hissetmiştim. Keriman’ın
eliydi bu. Yanımdaki sandalyede oturmuştu. Ateşim vardı
biraz ve elinin soğukluğunu kolayca hissedebiliyordum. Tuğba’ya,
“Kızım bu çocuğun ateşi var, bu gece kalsın burada,
yatsın. Zaten dışarda yağmur yağıyor,
çıkmasın dışarı. Sen gel benimle yat!” demişti. O
çıkınca Tuğba yanaşıp yanağıma bir öpücük
kondurmuş ve “İyi geceler sevgilim!” diyerek kapamıştı
kapıyı.
Anneme akşam arkadaşlarla takılacağımı
söylemiştim. Annem itiraz etmişti, ama babam, “Bırak hanım,
genç delikanlı, en ateşli zamanları şimdi!” demişti
gülerek. Bu konularda babam anneme göre daha serbestti. Onun için o gece orada
kalsam bile sorun olmazdı. Etraf sessizdi. Dışarda yağan
yağmurun pencereye vuran sesleri duyuluyordu sadece. Yatağın
içinde bir sağa bir sola dönüp duruyordum, ama uyku tutmuyordu.
Yağmurun sesi bazen hafifliyor, bazen artıyordu. Bir ara pencere
demirlerinden ses gelmişti, ne oluyor demiştim kendi kendime. Ama
halsizdim ve kalkacak dermanım yoktu. Zaten sesler hemencecik
kaybolmuştu.
Kolumdaki saate baktığımda 01:00’e geldiğini
görmüştüm. Uyku tutmuyordu bir türlü. Derken bir takım sesler gelmeye
başlamıştı. Bu sesler pencereye vuran yağmurun sesleri
değildi. Kulak kesilmiştim, nedir bunlar diye. Az sonra seslerin
yukardan geldiğini anlamıştım. Zemine bir şeyler
vuruyordu hafiften, sonra yatak gıcırdaması gibi sesler
ekleniyordu buna.
Yavaşça yataktan kalkıp kulağımı yatağın
kenarındaki duvara yaslamıştım. Sesler daha net duyulmaya
başlamıştı. Duvarın derinlerinden, “Tak tuk, tak tuk...”
sesleri geliyordu ara ara. Sonra yatağın şiddetli
gıcırtısı duyuluyordu. Beraberinde, “Tak tuk, tak tuk...”
sesleri geliyordu yine. Sanki biri elinde bir keserle vuruyor gibiydi duvara.
Ama bunun keser vurma sesi olmadığını anlayacak
yaştaydım. Yatağın ayağının zemine vurma
sesleriydi gelen sesler.
Annemle babamın şimdilerde şahit olduğum sikişlerinin
bir benzerine şahit oluyordum o anda. Üst kattakiler sikişiyordu.
Sesler bazen yavaşlıyor, bazense hızlanarak trenin raylarda
çıkardığı vurma seslerine benzer şekilde
mekanikleşiyordu. O anda elimi yarağıma atmıştım,
sertleşmişti çoktan. Heyecandan kalbim küt küt atmaya
başlamıştı. Keriman’la sikiştiğim günden beri
elim sikimde geziyor, anca 31 çekiyordum. Onun için içimde müthiş bir
heyecan duymuştum o sesleri dinlerken.
Sesler bir süre sonra kesilmişti. İçimden (Devam edin, devam edin!)
deyip duruyordum. Benimle aynı fikirde olacaklardı ki, sesler yeniden
gelmeye başlamıştı. Bu kez daha şiddetli duyuluyordu
üstelik. Üst katta sikişenler kimlerdi acaba? Gıcırdama
seslerine, “Tak tuk, tak tuk...” sesleri karışıyordu
devamlı. Bu şekilde bir dakikaya yakın zaman geçmişti
herhalde. Sonunda sesler yavaş yavaş azalmış ve
kesilmişti tamamen.
Adam boşalmıştı anlaşılan. Yarağım
kazık gibiydi bu arada. Elimi atmış okşuyordum sürekli.
Yarağımdan akan zevk sıvıları elimi
ıslatmıştı bile. Ses yoktu yukarıda artık,
dışardan gelen yağmurun sesi vardı sadece. Yatağa
girmiştim yeniden. Üzerimde Tuğba’nın rahmetli
babasının çizgili pijama takımı vardı. Yumuşak,
güzel bir kumaştan yapılmış, kaliteli bir pijama
takımıydı. Kim bilir babası bu pijama takımını
giydiği gecelerde nasıl da sikmişti Keriman’ı.
Pijamanın üzerinden hafif bir naftalin kokusu geliyordu. Keriman
sandığında özenle saklamıştı pijamayı
yıllarca. Ve o gece kendisini siken ikinci erkeğin giymesine izin
vermişti.
Koca memelerine dikkat kesilmiştim yemek boyu. Gömleğinin açık
üst düğmesinden beyaz koynuna bakmış, düğmelerin
arasındaki ufak açıklıktan giydiği beyaz sutyenini ara ara
minik de olsa görmüştüm. Yatakta Keriman’ı düşünerek
yarağımı sıvazlamaya başlamıştım.
Halsiz, hasta da olsam, aklıma bir kadın girdiğinde
yarağım kalkmasını beceriyordu. O gece de öyle
olmuştu. Keriman’ı düşünerek yarağımı deli gibi
okşuyordum ha bire.
Sandalyenin arkalığında Keriman’ın eşarbını
fark etmiştim o ara. Elimi uzatıp aldığımda, bunun o
akşam başına örttüğü eşarbı olduğunu
anlamıştım. Desenli, ince bir eşarptı. Burnuma
götürdüğümde kokusunu hissetmiştim. Şampuan ve saç teri
karışıktı o kokuya. Yüzüme sürmüştüm uzun zaman.
Ardından yarağıma sürtmeye başlamıştım.
Yarağım eşarbın değmesiyle birlikte daha da
sertleşmeye başlamıştı. Deli gibi
sıvazlıyordum yarağımı Keriman’ın
eşarbıyla. Derken o hasta halimle sarsılmaya
başlamıştı bedenim. Yağmur şiddetini artırırken
deli gibi boşalıyordum, döllerim kaplamıştı
eşarbını. Yarağımdan akan tüm döllerimi
temizlemiştim iyice eşarpla. Ardından yere atmış ve
derin derin nefes alıp vermiştim.
Üzerimi toparlayıp yorganı çekmiştim üstüme. Uyumak istiyordum,
ama uyku tutmuyordu. Derken üst katımdan gene sesler gelmeye
başlamıştı. Heyecanla yeniden
fırlamıştım yataktan. Kulağımı tekrar duvara
dayadığımda, “Tak tuk, tak tuk...” seslerinin hızlıca
birbirini takip edişlerini dinlemiştim bir süre boyunca.
Kulağımı duvardan çekip, üst kata baktığımda
sesler o kadar çok gelmiyordu. Ama kulağımı duvara
yapıştırdığımda sesler bir fabrikada devamlı
inip kalkan pres makinesi gibi beynimin içinde yankılanıyordu.
Kadının amcığına giren yarağın sesleriydi
bunlar. Yarak amında piston gibi çalışıyordu
anlaşılan. Ve yatağın gıcırtıları
gittikçe artmaya başlıyordu. Sonunda sesler kulağımın
zarını patlatacakmış gibi olmuştu, sürekli bir, “Tak
tuk, tak tuk...” sesi geliyordu.
Zamanla sesler yavaş yavaş azalmaya başlamıştı ve
sonunda yine tamamen kesilmişti. Ben de yatağıma dönmüştüm.
Yarağım yine sertleşmişti. İkinci defa 31 çekmek
istiyordum. Yere attığım ve döllerimle ıslanmış
eşarbı almıştım. Pijamanın altını ve
külotumu aşağı sıyırıp döllerle kaplı
eşarbı yarağıma sürtmeye başlamıştım.
Eşarp yarağıma değdiğinde yine aynı duygular
beynimde canlanmaya başlamıştı. Keriman’ı deli gibi
sikmek istiyordum. Kendimi kaybetmiş halde uzun zaman
yarağımı sıvazlamıştım ellerimin
arasında Keriman’ın döllerimle kaplı eşarbıyla.
Sonunda yine sarsılarak boşalmıştım.
Eşarptan başka ellerime de bulaşmıştı döllerim.
Eşarbı yere atarken ellerimi yatağın çarşafına
silmiştim iyice. Gözlerim yavaş yavaş ağırlaşmaya
başlamıştı. Uyku ile uyanıklık
arasındaydım. Derken dışardan, pencere demirlerinden ses
gelmişti yine. Bu kez ne oluyor diye yataktan kalkıp perdeyi
aralamıştım biraz. O anda da büyük bir şok
yaşamış ve korku hissetmiştim.
Üzerinde kot pantolonla deri mont olan bir adamın pencere demirlerinden
tutunarak aşağı indiğini görmüştüm. O beni fark
etmemişti, ama ben görmüştüm onu. Gerçi yüzünü görememiştim tam,
ama suratındaki kirli sakalı, uzun sayılabilecek
kıvırcık saçlarını fark etmiştim. Adam pencerenin
en alt demirindeki ayağını da çekip yere
atladığında, başını kaldırıp
yukarı bakmış ve bir elini 'Hoşçakal!' anlamında
sallamıştı. Hemen ardından da bahçe duvarına
tırmanıp gözden kaybolmuştu.
Ben kadını kocasıyla sikişiyor sanmıştım,
oysa o eve bir erkek almış ve onunla sikişmişti. Adam
pencere demirlerinden yararlanarak üst kata girmişti. Burası iki
katlı, bahçe içinde bir binaydı. Alt katta Keriman, üst katta Nurten
oturuyordu. Ama üst katta o gece sikişen kadın Nurten miydi
bilmiyordum.
Sabah erken bir saatte yanıbaşımda Keriman’ı görür gibi
olmuştum. Ama bir rüya olup olmadığını bilmiyordum.
Derken saat 10:00 gibi uyanmıştım. Baktığımda
yere attığım eşarbın olmadığını
görmüştüm. Keriman gerçekten odama gelmişti anlaşılan, rüya
görmemiştim. Utanç duymuştum yaptığımdan. Ama ya o
eşarbı gören ve alan Tuğba ise diye korkuya
kapılmıştım bir anda. Olabilir miydi acaba?
Çabucak üzerimi giyinmiş ve çıkmıştım odadan. Keriman
salondaydı, gözlüğünü takmış, dantel işliyordu o
sırada. Koltukta bir ayağını altına alarak
oturmuştu. Bir süre karşısında sessizce oturmuştum,
dün gecekine benzer büyücek bir eşarpla başını
bağlamıştı. Yas evine gider gibi bir haldeydi o haliyle.
“Aç mısın? Kahvaltı hazırlayayım mı?” diye
sormuştu. Ben, “Tuğba nerede?” diye sorduğumda, “Dershanede!”
demişti. Tuğba Pazar günleri de çalışırdı,
unutmuştum. Keriman’ın yaptığımdan haberi vardı,
eşarbı o almıştı, ama bunu hiç belli etmemeye
çalışıyordu. Mutfağa geçmişti, az sonra da beni
kahvaltıya çağırmıştı. Birlikte
kahvaltımızı yaparken göz ucuyla ona bakıyordum. Mor renkli
ince bir kazakla, beyaz bir yelek vardı üzerinde. Kavun gibi
şişkin memeleri giysisinin altından kendini belli ediyordu. Uzun
ve bol, çiçekli bir etek vardı ayağında da. Eşarbına
attırdığımı biliyordu, ama bir şey demiyordu. Onu
çok özlemiştim. Ama bunu söyleyecek cesaretim yoktu o anda.
Keriman, “Makinede çamaşırım vardı...” diyerek banyoya
geçmişti ki, kapı çalınmıştı. Ben Keriman bakar
sanıyordum, ama kapı vurulmaya devam ediyordu. Banyonun
kapısına yaklaşınca, içerde Keriman’ın tuvaletini
yaptığını anlamıştım. Mecburen kapıya
ben bakacaktım. Kapıyı açınca karşımda siyah bir
çarşafın içinde, orta boylu bir kadın duruyordu. Kadın beni
görmeyi beklemediğinden, çarşafının peçesini alelacele
çekmişti yukarı. Sadece ela gözleri görünür olmuştu. Siyah
çarşafına inat yüzü bembeyazdı.
Kadın, “Şey, ben Keriman hanıma bakmıştım ama...”
dediğinde, “Banyoda, buyurun!” demiştim. “Ee, bunu ona verebilir
misiniz? Beyim rahatsız. Ara ara bakarsa çok sevaba girer. Benim
çıkmam gerekli, gelinim hasta da, çocuğuna bakacaktım...”
demişti. “Tabii, ne demek!” derken elimi uzatmıştım
anahtarı almak için. Kadın elimin eline değmemesine özen
göstererek anahtarı vermişti bana. “Peki, kim diyeyim, kusura
bakmayın, ben yabancısıyım da buranın!” dediğimde,
kadın beni şaşırtan sözlerini söylemişti, “Nurten
dersiniz, üst katta oturuyorum ben!” demiş ve ardından koridordan
yürüyüp, dış kapıyı açıp çıkmıştı.
Siyah çantasını omzuna atmıştı. Yürüdüğünde
ayağındaki kalın ve yüksek topuklu ayakkabıları aynı
dün gece sikiştiğinde yatağın yere vururken
çıkardığına benzer şekilde, ama daha güçlü olarak, “Tak
tuk, tak tuk...” diye sesler çıkartıyordu.
Ağzım açık kalmıştı. Demek Nurten buydu.
Hızlıca salona koşup peşinden bakmıştım
camdan. O anda ikinci bir şok beni bekliyordu. Dün gece gördüğüm adam
onu karşılamış ve beraber bir taksiye binmişlerdi.
Adamın üzerinde gene aynı kot pantolonla deri mont vardı. Nurten
arka koltuğa otururken, adam şoförün yanına geçmişti.
O sırada arkamdan, “Kime bakıyorsun?” diye Keriman’ın sesini
duymuştum. Elimdeki anahtarı gösterip, “Nurten verdi bunu,
kocası rahatsızmış, senin çıkıp bakmanı
istedi. Gelinim rahatsız gitmem gerek deyip, bir adamla taksiye
atlayıp gitti!” demiştim ben de. Keriman, “Haaa, Ömer’dir o. O gelip
almış demek ki. İyi, bakarım. Adamcağız da bir
iyileşemedi gitti!” demişti. “Nesi var ki?” diye sorduğumda, “Felçli,
yatalak, konuşamıyor bile zavallı adam, bu kadın sağ
olsun, yıllardır bakıyor ona, altından alıyor
senelerdir!” demişti.
“Bu Ömer kim?” diye sorduğumda, üçüncü şok gelmek üzereydi.
“Oğlu!” demişti Keriman. (Nasıl yani?) demiştim kendi
kendime. Ona, “Böyle kıvırcık uzun saçlı, uzun boylu, kirli
sakallı bir adam!” dediğimde, “He, he, işte o. Oğlu Ömer.
Oğlu dediysem, adamın oğlu yani, kadının da üvey
oğlu!” demişti peşinden. Bu bile beni şok etmeye yeterdi.
“Bu adam kaç yaşında, kadın kaç yaşında ki?” diye
sormuştum bu kez. Keriman itiraz etmeden yanıtlıyordu. “Bilal
abi 70 var her halde, Nurten de benle yaşıt, belki bir iki yaş
büyüktür!” diye yanıtlamıştı.
“Nurten daha önce evlenmiş, 3 tane çocuğu varmış. Sonra
çoluğunu, çocuğunu bırakıp Bilal abiye kaçmış.
Bilal abinin de dört tane çocuğu vardı, bu Ömer tek erkek. Diğer
üçü kız, Ömer en küçükleri. Ama çocukları falan Nurten besledi,
büyüttü. Şimdi kendi öz çocukları ona yüz vermiyor, görüşmüyor.
Kadın yıllardır çekiyor bu kocasından. Adamın
altından alıyor dedim ya senelerdir. Hangi kadın yapar bunu bu
zamanda?” diye anlatmıştı Keriman Nurten’in hikâyesini.
Nurten kocasının altından alıyordu, ama kendi
altını da üvey oğluna veriyordu. Keriman
çamaşırları arka balkona asarken, “Ben bir çıkıp
bakayım Bilal abiye!” demişti. “İyi, tamam!” demiştim ben
de. Ben salonda oturup televizyon izlerken, Keriman da yukarı
çıkmıştı.
Aradan on dakikaya yakın zaman geçmiş, ama Keriman dönmemişti. (Ne
yapıyor bu kadın?) demiştim kendi kendime. Yukarı
çıkmaya karar vermiştim. Merdivenlerden
çıktığımda kapının kapalı olduğunu, ama
anahtarın kapının üzerinde olduğunu görmüştüm.
Kapıyı yavaşça açıp içeri geçerken kapıyı
kapatmamıştım ses olmasın diye. Keriman’ın terlikleri
hemen girişteydi. Buranın mimarisi de aşağısı ile
aynıydı. Salonda epey kitap vardı. Çoğunluğu dini
kitaplardı bunların. Yemek masasının üzerinde de
kapağı kapalı bir Laptop vardı. Arka tarafa doğru
sessizce geçerken, Tuğba’nın odasının üstündeki odayı
görmüştüm. Dün gece Nurten halen aklıma geldikçe beni şoka sokan
şeyi yapmış ve üvey oğluyla sikişmişti burada.
Odada iki tane karşılıklı uzun çekyatla, bir
sandığın üzerinde birkaç kat yatak ve yorgan vardı. Yer
halıfleks kaplıydı. Onun için kulağımı duvara
dayadığım zaman sesler daha net geliyordu diye
düşünmüştüm.
Az ötede ise Keriman’ın yatak odasının üzerindeki oda, yani
Nurten ve kocasının yatak odası vardı. Kapı hafif
aralık kalmıştı. Aralıktan gördüklerim beni
şaşkınlığa uğratmıştı bir anda.
Keriman Bilal adındaki yaşlı adamın üzerindeki yorganı
kaldırmıştı.
Adamın belden aşağısı
çırılçıplaktı ve Keriman adamın artık
işlevini kaybetmiş de olsa, o halde bile oldukça büyük ve kalın
yarağını ağzına almıştı...
[Osman]
|