Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 82. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Karımla annem konuşmaya devam ederken
ben yorgun olduğum için yatak odasına geçtim. Hızlı bir gün
geçirmiş, önce karımla, ardından Zekiye ile
sikişmiştim. Aysel’in evinde yaşadıklarım ve sonra büyü
bozma işi ile annemin yatağının altından çıkanlar
da cabasıydı. Acaba Zekiye gerçekten hamile kalabilir miydi? Bu
mümkün müydü? Böyle bir şey olursa başım çok
ağrırdı. Yapabileceğim bir şey yoktu. Sadece
bekleyecektim. Kafam bir süre bununla meşgul oldu.
Tam uykuya dalacağım sırada karımın dürtmesiyle bütün
uykum kaçtı. “Ne oldu be kadın? Bütün uykumun içine sıçtın
bıraktın!” dedim sinirle. Karım, “Kızma, kızma, bu
Semanur ben gidecem de gidecem deyip duruyor. Şunu bir evine
bıraksana sana zahmet!” dedi çekine çekine. “Gece gece ne gitmesi, derdi
neymiş? Kalsın işte burada, sabah isterse götürürüm!” dediysem
de, karım, “Ben dedim ama dinlemedi, bir de sen konuş istersen, ama
dinleyecek gibi görünmüyor!” diye karşılık verdi.
“Bana bak lan, kıza bir şey mi dedin, bir şey mi yaptın?”
diye sordum bu kez, sinirlenmiştim. Karım başından beri
Semanur’un evde kalmasını istemiyordu, ama yine de sesini
çıkartmamıştı ona karşı. Belki şimdi bir
şey demiş, yada yapmış olabilirdi. “Tövbe billah, ben bir
şey yapmadım, demedim. Elin garibine bir şey diyecek
değilim ben!” dedi. Sesinden yalan söylemediği
anlaşılıyordu, yine de emin olmak istemiştim.
“İyi tamam, giyineyim ben!” dedim. Karım içeri geçerken, ben de
kalkıp giyindim yeniden. Uyku gözlerimden akıyordu, ama bu işi
halletmem gerekliydi sonuçta. Salona geçtiğimde, annem de, karım da,
Semanur’a gitmemesi için dil döküyordu. Ama o dinleyecek gibi değildi,
sürekli, “Olmaz, gideyim!” deyip duruyordu. İşin garip tarafı
Özge kendi odasındaydı. Esra bile salonda iken, onun
arkadaşının yanında olmaması tuhaftı. Ama belki
de tartışmışlardı ve bu yüzden Semanur gitmekte bu
kadar kararlıydı. Öyle bir durumda bir şey yapamazdım. Özge
benim için değerliydi çünkü.
Semanur’un küçük çantasını alıp bagaja koydum, birlikte arabaya
geçtik. Üzgün olduğu her halinden anlaşılıyordu. “Ne oldu?
Özge ile mi tartıştın?” diye sordum. Ses etmedi, o zaman
aynı soruyu birkaç defa daha sordum. Konuşması için
zorladım. Evet anlamında başını sallamakla yetinince
işin rengi de ortaya çıkmıştı.
“Niye tartıştınız? Anlat, bak yoksa götürmem eve!” dedim
kızar gibi yaparak. “O zaman taksiyle gideyim!” dediğinde, “Heey,
bana bak, bu saatte seni taksiyle falan göndermem ben. Doğruca bize geri
döneriz!” dedim. Ses tonum kararlı olduğumu göstermişti ona.
“Ya, tartıştık işte, ne yapacaksın ki?” deyince, “Kızım
bak, benim tepemi attırma. Şu işi adam gibi anlat bana.
Sinirlendirme, döverim yoksa!” dedim. Semanur bir süre sustuktan sonra, “Tamam,
anlatacağım. Ama aramızda kalacak, söz mü?” dedi. “Söz, hadi söz
veriyorum baş belası. Ne oldu anlat bana!” dedim sinirli sinirli.
Genç kız haliyle bana neyin sözünü verdirdiğini bilmiyordum. Basit
sandığım şeylerin hiç de öyle
olmadığını, anlatınca öğrendim.
Semanur, “En başından anlatmam gerek aslında... Lisede benim Cem
diye bir sevgilim vardı. Birbirimizi çok seviyorduk, evlenmeyi
düşünüyorduk. İşte, şeyy... o zaman biz beraber olduk. Yani
anlayacağın, kızlığımı kaybettim ben.
Ahmet’ten daha önce kaybettim yani. Ama onu çok sevdiğim için, hem ilerde
kocam olacağı için üzülmedim buna. Ama okuldan sonra öyle hemen
evlenemedik. Paramız yoktu. İkimiz de iş bulup
çalışmaya başladık...”
“Ben sonra Ahmet’le tanıştım.
Çalıştığım mağazaya geliyordu sürekli. Zamanla
ona ısınmaya başladım. Zengin ve
yakışıklıydı, ona karşı boş kalamadım.
Cem’i ikinci plana attım. Bir süre sonra da ayrıldım ondan ve
Ahmet’le nişanlandım. Babası neyse de, annesi istemiyordu beni.
Kendine zengin bir gelin almak istiyordu çünkü. Ama Ahmet’in isteği
karşısında bir şey yapamadı...”
“Ahmet, nişanlıyken benimle birlikte olmak istediğini
söylüyordu, ben hep reddediyordum. Neyse, bir gün dayanamayıp anneme
anlattım bunu. Annem hemen, Kızım böyle fırsat geçmez
eline, yat altına çocuğun. Bırak kendini, görsün işini. Hem
bizim işimiz de kolaylaşır! dedi bana. Ama annem kız
olmadığımı bilmiyordu tabii...”
“Onun demesiyle Ahmet’le birlikte oldum. Bazı kızlık
zarlarının elastik olduğunu ve kolay kolay
yırtılmadığını biliyordum. Ahmet saftı, ona
bunu yani kızlık zarımın elastik olduğunu, ancak
doğum yaparsam yırtılacağını söyledim.
İnandı bana. (O zamanlar Semanur benimle de sikişmişti, ama
bunu söyleme ihtiyacı duymadı). Her şey güzel gidiyordu, ta ki
bir gün Cem’le tekrar karşılaşana kadar...”
“Çalıştığım mağazaya gelmişti. Askerden izne
geldiğini söyledi bana. Beni başkası için terk etsen de, seni
halen deli gibi seviyorum! diyordu sürekli. Ne kadar Ahmet’le nişanlı
da olsam, Cem benim ilk aşkım, ilk göz ağrımdı. Onunla
birlikte oldum. Sonra...” dedi ve bir süre sustu, bir şey söylemek istiyor
ama söyleyemiyordu.
“Ee, sonra..” dedim anlatması için. Gözlerinden
yaşlar süzülüyordu. “Sonra hamile olduğumu öğrendim!” dedi
ağlamasını sürdürerek. Bunu duyunca yumruk yemiş gibi
oldum. “Nasıl yaaa? Bu ne demek?” sözleri yüksek sesle ağzımdan
çıktı. Oysa Özge’nin anlatmasına bakılırsa, Ayşe,
yani Ahmet’in annesi, Semanur kız olmadığı için
nişanı bozmuştu. Semanur’un gözlerinden yaşlar süzülüyordu
halen. Ona Özge’nin söylediklerini anlattım.
Bir süre sustu. Bir sigara yakmak istediğinde engel oldum. Sonuçta
hamileydi. Ama o yine de beni dinlemeyip bir tane yaktı ve “Ahmet’in
annesi beni zaten istemiyordu dedim ya. Hep zengin bir gelin almak
istediğini söyler dururdu, beni küçümserdi. Ahmet bir
patavatsızlık yapıp annesine benimle birlikte olduğunu, ama
zarımın yırtılmadığını söylemiş
bir gün. Bunun üzerine annesi benden kızlık raporu istedi. Ben itiraz
ettim ama dinlemedi...”
“Ben de Özge ile birlikte doktora gittim. O dışarda bekliyordu.
Doktora kız olmadığımı, zarımı diktirmek
istediğimi söyledim. Doktor önce muayene edeyim dedi. Muayenede hamile
olduğumu söylediğinde dünyam karardı. Üç haftalık
hamileymişim. Ahmet’le en son bir buçuk ay önce ilişkim olmuştu.
O tarih Cem’le birlikte olduğum zamana denk geliyordu. Yani çocuğumun
babası Cem’di. Doktor bana istediğimin bu durumda mümkün olmadığını
söyledi. Yani kızlık raporu vermesi, yada zarımın dikilmesi
mümkün değildi. Ben çok ısrar ettim. En azından rapor niyetine
bir kâğıt verin dedim. Halime acıdı. Çıkarıp bir
kâğıda bir şeyler yazdı...”
“Bunu götürüp kayınvalideme, yani eski kayınvalideme verdim.
Kâğıda bakıp, Bu ne böyle? dedi, inanmadı, beni kendi
doktoruna götüreceğini söyledi. İtiraz ettim gene, ama o yine
dinlemedi. Götürdüğü kadın beni onun yanında muayene etti.
Hamile olduğum ortaya çıkınca da oracıkta nişanı
attı!” diye gerisini getirdi Semanur.
Ve, “Annem ve ablamdan başka bir tek sen biliyorsun hamile olduğumu.
Bir de Ahmet’in annesi tabii. Bana, Oğluma senin hamile olduğunu
söylemem, korkma, ama bundan sonra bizden uzak dur! dedi. Herhalde Ahmet’in de
bundan haberi yoktur. Nişanın atılma sebebi olarak Özge’ye ve
başkalarına kızlık zarı meselesini anlattım.
Başka bir şey diyemezdim çünkü!” diye ekledi.
Yanakları gözyaşları ile ıslanmıştı iyice.
Demek ki Dilber’in Cem’in peşinden o kadar koşmasının
sebebi buydu. Kızı hamileydi ve ilerleyen zamanlarda bu durum daha da
sarpa saracaktı. En kısa zamanda Cem’le Semanur’un evlenmesi
gerekliydi.
Semanur’a, “Peki o çocukla birlikte olduğunda korunmadınız
mı?” diye sordum. Semanur yanaklarındaki gözyaşlarını
elinin tersiyle silerken, “Yok, Cem içime boşalmadı. Son anda
çıkardı şeyini, yani, şey, erkekliğini içimden
çıkardı. Ama demek tam olmamış ki, dölleri içime
akmış!” dedi. Yaptığı hata hayatının en
büyük hatasıydı. Amı zaten patlaktı, fazladan bir yarak
yemesinin bir zararı olmayacaktı. Ama bunu yaparken aptalca
davranmıştı. O da, Cem dediği çocuk da.
“Peki, sen konuştun mu bu Cem’le?” diye sordum. “O beni aradı. Annem
ailesi ile konuşmaya gitti, ama annemi resmen kovmuşlar. Ama Cem’e
haber vermişler demek ki. O da beni aradı geçen gün. Zaten bu yüzden
annemle kavga ettim. Cem bana inanmadı, Çocuğun benden olduğunu
nerden bileyim? falan gibi şeyler söyleyince, annemle birbirimize girdik.
Onun için şimdi sıkıntım daha da arttı. Eğer Cem
beni kabul etmezse, çocuğu aldırmaktan başka çarem yok. Ama
bunun için çok para lazım. Hem zaten aldırmak da istemiyorum, çocuğumu
doğurmak istiyorum. Tek şansım Cem’in beni kabul etmesi. Beni
telefon kulübesinden aradığı için, nerde asker olduğunu,
telefonunu falan da bilmiyorum. İzne geldiğinde de söylememişti,
ben de sormamıştım. Ne yapacağımı
şaşırdım?” dedi ağlamasını sürdürerek.
Bir süre sessiz kaldım. Eğer bir şeyler yapılmazsa,
yakın bir zaman sonra Semanur’un karnı büyüyecekti. Bu durumda da her
şey daha da karışacaktı. Şu haliyle, babasız,
annesi ve ablasıyla yaşayan bir kız için durumu Trajikti.
Yardım alması gerekliydi ve annesi mecburen benden yardım
istemişti.
“Annen anlattı bana bu Cem meselesini. Ama hamile olduğunu söylemedi.
Neyse, ben bu çocuğun yerini buldum. Şu nikâh işlerinden sonra
oraya gideceğim!” dedim. Semanur Cem’i bulmuş olmama çok
sevinmişti. Birkaç sefer, “Ağbi lütfen, aramızı yap, ne
olur, ne istersen yaparım, lütfen!” dedi sevinçle.
Pembe renkli, dışı tül, içi astarlı bir etekle beyaz,
yakasız ve dar bir gömlek giymişti. Memeleri dar gömleğin
altında şişmişti sanki. Hamile olmasına rağmen,
yüksek topuklu bir ayakkabı vardı ayağında.
Başını, siyah bir şalla bağlamıştı.
Yeni hamile sayılırdı, karnı henüz çıkıntı
bile yapmamıştı, fiziği çok güzeldi. Onu yeniden sikmeyi
çok istiyordum. Arabaya binmeden önce, (Bu meseleyi halledersem, onun minik,
kıllı göt deliğini sikeceğim!) diye bir düşünce
vardı kafamda. Ama şimdi onun hamile olduğunu
öğrenmiştim. Bu iş nasıl olacaktı?
Ona, “Sen şimdi rahatla, sakin ol. Sen eve niye gidiyorsun peki? Kalsana
bizde!” dedim. Semanur, “Olmaz, kalamam, hamile olduğum açığa
çıkabilir, daha da kötü olur. Hem...” deyip, bir süre sustu yine. “Ne oldu
gene? Anlatsana? Biri mi bir şey dedi? Karım mı, Özge mi? Bir
şey mi oldu?” diye sordum. Özge ile
tartıştığını unutmuştum o anda. “Orada
kalamam, yani, Özge’nin yanında kalamam!” dedi. Anlatması için çok
ısrar ettim. Duyduklarım beni onun hamile olmasından daha da
fazla şaşırttı.
Semanur, “Bunu bilmek senin de hakkın. Özge ile Ahmet arasında bir
şeyler var sanırım. Yani tam emin değilim, yüzde yüz
diyemem, ama en az 70-80 diyebilirim sana. Benim yanımda telefonda
konuşuyor, hep şifreli şekilde, yada kalkıp diğer
odaya geçiyor falan. Eskiden olsa yapmazdı böyle şeyler. Ben
nişanlıyken, Ahmet’in Özge’den hoşlandığını
biliyordum. Galiba Özge de hoşlanmıştı Ahmet’ten.
İtiraz etsem, Ahmet beni bırakır korkusuyla bir şey
diyemedim o zamanlar. Yanlış anlama, Özge namuslu kızdır.
Başkasının nişanlısına bakacak kız
değildir. Ama şimdi aramızda nişan yok, resmiyet yok. Ahmet
bekar bir erkek. Özge de öyle. Yani artık Özge de ona
karşılık veriyor gibi. Bu akşam ona, Ahmet’le aranda bir
şey varsa söyle, çekinme! dedim. Var demedi, ama yok da demedi. Yani
anlayacağın aslında var bir şeyler. En iyi
arkadaşımın eski nişanlımla çıkıyor
olması beni iyice yaralıyor. Orada kalamam artık!” dedi.
Semanur’un bu sözleri çok yaraladı beni. Özge beni ne kadar çok
sevdiğini söylüyordu oysa. Bunlar yalan mıydı? Semanur, “Eğer
Ahmet’le ciddi iseler, onun adına çok sevinirim. Ahmet çok temiz bir
çocuk, Özge de öyledir. Nişanın bozulmasının sebebi tamamen
benim hatam, onun için kimseyi suçlayacak değilim!” dedi
gözyaşları akarken.
Bir süre sessiz kaldım. Üzülmüştüm. Özge ile aramda bir şey
olamayacağını biliyordum, ama yine de onun birini seviyor veya
en azından hoşlanıyor olmasına bile katlanamıyordum.
Semanur beni yine şaşırtmaya devam ediyordu
anlattıklarıyla: “Şey, bu söylediklerim seni üzmüş
olabilir. Yani yanlış anlama, aslında Özge’nin seni ne kadar
sevdiğini biliyorum. Bu her halinden, davranışından
anlaşılıyor. Zaten bizzat ondan duydum seni ne kadar
sevdiğini. Şey...” derken ben lafını kesip, “Saçmalama,
bunlar genç kız hayalleri. Ben onun annesiyle evliyim, böyle bir şey
mümkün olabilir mi?” dedim.
Semanur, “Yani haklısın, Özge’nin aşkının bir
karşılığı olmadığını biliyorum.
Ama şey, onunla ilişkiye girdiğini de biliyorum!” dedi küçük bir
çocuk masumiyetiyle. “Nasıl yani? Bu ne demek?” diye sordum, ne
bildiğini merak ediyordum. “Onunla ilişkiye girdiğini, yani Analdan
ilişkiye girdiğini biliyorum. Gizlemene gerek yok. O
anlatmıştı!” diye yanıtladığında, ne
diyeceğimi bilemedim. Özge onu götünden siktiğimi
anlatmıştı Semanur’a.
Semanur sanki çok ayıp bir şey yapmış gibi mahcup bir yüzle
oturuyordu koltuğunda. “O mu anlattı bunları gerçekten?” diye
ikinci bir soru sordum. “Evet, o anlattı!” dedi. Özge bunu niye
yapmıştı anlayamıyordum. Semanur, “Bize seni sevgilisi diye
anlatırdı!” diye devam ettiğinde, “Ne sevgilisi, biz
dediğin kim? Başka kim, ne biliyor?” diye sordum. Özge
anlaşılan çenesini sandığımdan daha düşük
tutmuştu. “Lisede bizim bir grubumuz vardı. Kız kıza
olduğumuzda bazı şeylerimizi, yani özelimizi
anlatırdık birbirimize. Yani Özge de anlatırdı
bunları, ben de anlatırdım. Gizlemezdik bir şeyimizi. Ama
tabii ben daha önce Cem’le birlikte olduğumu anlatmadım kimseye, o
ayrı. Bir de şimdi hamile olduğumu!” dedi.
Özge ileri gitmişti. “Başkaları ne biliyor peki? Sizin bu
grubunuz kim? Şu düğünde birkaç tane kız vardı senle
Özge’nin yanında, onlar mı?” diye sordum. “Hı hı!” diyerek
başını salladı ve “Aynen öyle. Laf aramızda, grupta
çok popülersin!” dedi. Arabaya bindiğimizden beri ilk defa gülmüştü
bunu söylerken. “Onlar da biliyor Özge ile Analdan ilişki
yaşadığını!” dedi kıkırdayarak. Bunları
duymak canımı sıkmıştı. Bu konuyu
değiştirmekten başka çarem yoktu.
“Annenle kavgalıysan nasıl olacak peki? Seni oraya götürürsem gene
kavga edersin. Hem bak gebesin, şimdi çocuğun için de düşünmen
gerekli!” dedim ciddi ciddi. Semanur, “Başka çarem yok, o da sonuçta
annem. Gerçi beni evde neyin beklediğini bilmiyorum, ama ne yapabilirim
ki?” dedi çaresiz bir halde. Durumuna üzülmüştüm. “Eğer istersen seni
bir otele yerleştireyim?” diye teklifte bulundum. “Olmaz ağbi,
sağol. Sana yük olmayayım, hem niye böyle bir şey yapasın
ki? Olmaz, gerek yok!” dedi. Haklıydı, otelde nereye kadar
kalacaktı.
Evinin önüne gelmiştik. Semanur beni içeri davet etti. Ben, “Olmaz, geç oldu!”
dediğimde, “Ağbi lütfen, bak sen varken annem bana bir şey
diyemez, ne olur sen de gel!” dedi. “Olur, tamam, sen geç o zaman, ben park
edeyim!” dedim.
Semanur eve geçerken, ben park ettim arabayı, bagajdan çantasını
aldım. Günün son saatleri bile benim için hızlı geçiyordu.
Kapıda Dilber karşıladı beni. Çevreden gören olmasın
diye dışarının ışığını
yakmamıştı. Beni gördüğüne çok sevinmişti. Ayağıma
terlik uzatırken, elimdeki kızının çantasını
aldı. Ev hali ile yakalamıştım onu. Pijamasının
üzerine gelişigüzel bir etek giymişti. Üst pijamasının
üzerine ise bir yelek giymişti. Siyah, ince bir eşarpla
bağlamıştı başını arkadan. Diğer
kızı Gonca yoktu görünürde, belki de yatıyordu. Az sonra Semanur
geldi, yüzünün gülüyor olması beni sevindirdi. Ben Dilber’e, “Kızınla
kavga etmeyi bırak, bana anlattı her şeyi. Sen de
anlatabilirdin, niye gizledin?” diye sordum.
Dilber’in suratı kıpkırmızı oldu önce, Semanur’a
baktı bir iki sefer. Sonra da, “Böyle bir şeyi nasıl söylerim
ki...” dedi başını önüne eğip sağa sola sallayarak.
Belki de haklıydı. Kısa bir sessizlik oldu, o sırada
içerden Gonca’yı elinde bir tepsi ile çıkmış görünce
şaşırdım. Türk kahvesi yapmıştı. Tepsiyi
uzatırken gözlerimiz kesişti. Onu en son bizim evde Rabia ile
birlikte deli gibi kıvıra kıvıra oyun oynarken
görmüştüm. Vücudunun her bir yeri ayrı oynuyordu. Götünün
yanakları, memeleri, kalçaları ayrı ayrı
çalkalanıyordu o akşam.
Oysa şimdiki görüntüsü çok başkaydı. Gecenin bu vaktinde, belki
de vakitsiz geldiğimden, siyah bir çarşaf giymişti üzerine.
Sadece gözleri, bir de karşıma geçip oturduğunda ten rengi
çoraplı ayak parmakları görünüyordu, o kadar. Kahve çok güzel
olmuştu, “Eline sağlık, çok güzel olmuş!” dediğimde,
onun yerine annesi, “Afiyet olsun!” dedi.
Dilber orada olduğum için Semanur’a tek kelime etmedi. Kahveden sonra
fazla oturmayıp kalktım. Dilber’e ayrıca tembihte bulundum,
kızına bir şey dememesi için. “Tamam, arada sen varsın. Sen
de olmasan onu parçalarım!” dedi. Kızına çok
kızgındı. Semanur’un hatası ile birlikte onun da hayalleri
suya düşmüştü çünkü.
Semanur karnında bir bebek taşıyordu, aklım hayretler
içindeydi, inanamıyordum. Çıkarken her iki yanağımdan öptü
beni hararetli şekilde. Ablasının şaşkın ve
kızmış bakışlarını fark ettim o sırada.
Belki de kardeşine kızıyordu. Çünkü onca zaman evli
kalmasına karşın çocuğu olmadığı için
kocası onu boşamıştı. Ama şimdi kardeşi
evlilik dışı bir şekilde hamileydi.
Eve geldiğimde bütün ışıklar kapanmıştı,
karım ve kızlar yatmıştı. Ben de bir an önce
yatağa girmek için sabırsızlanıyordum. Karım yatakta
horul horul yatıyordu, geldiğimden haberi bile olmadı. Soyunup
girdim yatağa. Aklım Zekiye, Semanur ve Özge arasında gidip
geliyordu. Semanur bir hata yapmıştı. Sikiştiği çocuk
dışarı boşaldığını sanıyorken onu
hamile bırakmıştı. Aynı şey benim için de geçerli
olabilir miydi? Üstelik ben dışarı da boşalmamış,
bütün döllerimİ Zekiye’nin tatlı amcığına
bırakmıştım.
Sonra Özge meselesi, benden gizli işler çevirmişti. Ahmet’le
arasında gerçekten bir şey var mıydı? Varsa ilişkisi
ne boyuttaydı? Ayrıca beni nasıl olur da arkadaşlarına
sevgilisi diye anlatmıştı, onu götünden siktiğimi
söylemişti. Kadınların, kızların bir
başlarına kaldıklarında erkeklerden daha açık
saçık konuştuklarını bir zamanlar Tuğba
söylemişti bana. Bunun doğru olduğunu Semanur’un
anlatımlarından öğreniyordum bu gece.
Uyuyamıyordum bir türlü, yatakta belki de bir saate yakın zaman
geçirmiştim, ama uyku girmiyordu gözüme. Karımın
horlamalarına ara sıra osurukları karışıyordu bu
gece. Kadriye’nin hamile kalabilmesi için verdiği ilaçların
kendisinde gaz yaptığını söylemişti. Uyku haliyle
farkında olmadan ufak ufak osurarak içinde biriken gazı atıyordu
şimdi. Derken üst katımdan hafif yatak
gıcırtıları geldi. Ardından ayak sesleri izledi bunu.
Belki de annem, yada babam tuvalete gitmek için kalkmıştı.
Kalkan her kimse beş dakika kadar sonra yeniden yatağa girdi,
gıcırtılardan anlamıştım bunu. Aradan yine
beş dakika kadar geçmişti ki, gıcırtılar kesilmez
şekilde gelmeye başladı bu kez. Saate baktım, ikiye
geliyordu. Anlaşılan annemle babam bu gece bir değişiklik
yapmış ve sabaha karşı değil de gecenin bir vaktinde
sikişmeye başlamışlardı. Gıcırtılar
bazen azalıyor, bazen çoğalıyordu. Karyolanın
ayaklarının yere vurma sesleri nadiren de olsa duyuluyordu.
Karım olan bitenin farkında olmaksızın yatmaya devam
ederken, yataktan kalktım sessizce. Kulağımı karyola
başının yanında duvara dayadım. Binamız eski, ama
sağlam bir binaydı. Ama buna rağmen kulağıma yatakta
olduğumdan daha fazla sesler gelmeye başlamıştı
şimdi. Yıllar önce Nurten’le üvey oğlunun sikişme seslerini
dinlemiştim bu şekilde. Şimdiyse annemle babamın
sikişmelerini dinliyordum.
Sanki duvarın içinde bir film oynuyordu, yatağın
gıcırtılarını daha net ve yoğun şekilde
duyuyordum. Karyolanın zemine vuran sesleri de aynı şekilde
yoğundu. Konuşma yada inilti sesi yoktu, belki de vardı ama ben
duyamıyordum. Sesler, yani yatak gıcırtıları belki 10
dakika kadar hemen hemen aynı tempoda sürdü, daha sonra gittikçe
çoğalmaya, yoğunluğu artmaya başladı. Sanırım
babam boşalmaya yaklaşıyordu. Bu ara birkaç sefer şiddetli ve
tok sesler geldi. Babamın kasıkları annemin göt
yanaklarında yada kasıklarında patlıyor ve bu sesi
çıkartıyordu. Sonunda sanki duvarın öbür tarafından biri
yumruk atıyormuş gibi devamlı şekilde karyola
ayağının yere vurma sesleri geldi.
Babam boşalmıştı. Gecenin ikisinde annemi sikmişti.
Babamın iyi bir sikici olduğunu fark etmiştim bu gece. Belki de
o porno dergileri o getirmişti eve. Yine de kararsızdım bu
konuda. Az sonra tavandan ayak sesleri geldi. Bense uykunun tüm
ağırlığını hissediyordum artık. Onların
banyoya geçip yıkanacaklarını biliyordum. Oraya da gidip
onları dinleyecek değildim. Yatağa girip uykuya daldım...
[Osman]
|