Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 99. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Babam evdeydi anlaşılan. Yanına
çıkmak istemiyordum, doğruca eve girdim. Yatak odasına geçtim,
üstümü çıkarıp rahatlamak, sonra da doğruca banyoya girip
yıkanmak istiyordum. Yatağın üzerinde karımın
günlük kıyafetleri vardı. Eteğini ve gömleğini
çıkarıp yatağın üzerine atmıştı.
Bunları çıkarıp o süslü elbisesini giymişti. Soyunup
banyoya geçtim hemen. Sıcak suyu açıp yıkandım güzelce.
Yatak odasına dönüp kurulandım. Eşofmanlarımı
giyindim. Refiye’nin çantasını yatağın üzerine koyup
açtım. Şişkin çantanın gözleri paralarla, altınlarla
doluydu. Paraları tek tek çıkardım. Ardından
altınları da cinslerine göre ayırdım. Burma bilezikler;
tam, yarım ve çeyrekler, küpeler, kolyeler vs. derken epey de altın
vardı.
Bütün bunları görünce keyfim yerine geldi, yorgunluğum bile
geçmişti. O ara yukardan, yani annemlerin yatak odasından sesler
geldi. Evde benden başka kimse olmadığından sessizdi. O
nedenle yukardan gelen bu sesleri kolayca duyabilmiştim. Zeminden gelen
ayak seslerini yatağın gıcırdaması takip etti. Ne
oluyor diye durup bekledim bir süre. 2-3 dakikanın ardından
yatağın gıcırdama sesi geldi yeniden ve sesler devam etmeye
başladı. Yukarıda bir şeyler oluyordu.
Sessizce kalktım ve daha önce yaptığım gibi
kulağımı duvara dayadım. Evet, yatak devamlı olarak
gıcırdıyordu. Karyolanın bu gıcırdamalarına
ara ara da daha şiddetli ve tok sesler karışıyordu. Babam
annemin yatağında birini sikiyordu. Şefika abla kınada
olduğuna göre kimdi bu kadın? O ara kalbim deli gibi çarpmaya
başladı. İstemsiz şekilde yarağım da
sertleşiyordu.
Babam yukarda kadının birini sikerken ben de onu dinliyordum. Sesler
ara ara azalıyor, bazen kesiliyor ama ardından daha şiddetli
olarak duyuluyordu. Karyolanın ayaklarının sikişin
şiddeti arttıkça yere hafiften vurma sesleri de gelmeye
başladı. Babam kadını deli gibi sikiyordu. Sesleri
artık duvardan değil tavandan rahatça duyar olmuştum.
Babam bizim dairenin de boş olduğunu sandığından olsa
gerek sikişi bu kadar şiddetlendirmişti. Karyolanın kulak
tırmalayıcı gıcırdamaları arttıkça
yarağım da gittikçe daha çok sertleşir olmuştu. Elimi
yarağıma atıp sıvazlamaya başlamıştım
ki, üstten, “Ayyy, ağhh...” diye ince ve tiz sesler duydum. Kadın
artık aldığı zevk veya acı ile midir nedir böyle
sesler çıkartıyordu. Babam iyi pompalıyordu belli ki.
Kulağımı yeniden duvara dayadığımda
kadının iniltilerinin alçak perdeden devam ettiğini duydum.
“Iğhh, ayyy, ağhhh, yavaş, ağhh, yavaş...” diyordu.
Ancak babamın yavaşlayacak hali yoktu belli ki. Kadının bu
sözlerine inat daha da sert sikmeye başlamıştı.
Duvarın içinden tren geçiyormuş gibi yoğun ve şiddetli
sesler gelir olmuştu. Babam artık kendini iyice
kaptırmıştı sikişin zevkine ki, ondan da kulak
tırmalayan, “Oğhh, ağhh, aığmm, oğhh...” sesleri
geldi. Babam büyük bir istek ve hışımla boşalmıştı.
Karyolanın gıcırdamaları bir süre daha devam ettikten sonra
yavaş yavaş azaldı, azaldı ve sonunda tamamen kesildi. Bu
arada babamın birkaç şiddetli öksürüğünü duydum.
Babam kadının birini hayvan gibi sikip
boşalmıştı. Yarağımın kafasından zevk sıvıları
geliyordu. Kimdi bu kadın? Aklım karmakarışıktı.
Yatağa uzandım. Yarağımı biraz daha sıvazlasam
belki de boşalacaktım. Onun için bıraktım. Ellerimi başımın
altına koyup yukardan gelebilecek yeni sesleri dinlemeye koyuldum.
Yarağım kazık gibi dikilmişti.
5 dakika kadar sonra zeminden ayak sesleri gelince kalktım. Banyoya
geçtim. Üst kattan sifonun sesi geldi önce, ardından da duşun
açıldığını duydum. Kadın mıydı bu
yıkanan, yoksa babam mı? Bekledim bir süre sessizce. Az sonra banyo
zemininden ayak sesleri geldi yine. Sifon çekilirken bunun babam olduğunu
anladım.
Sikişin ardından birlikte yıkanıyorlardı. 10 dakika
kadar sürdü yıkanmaları. Yeniden ayak sesleri geldi banyodan. Salona
geçtim, 1-2 dakika sonra cep telefonum çaldı. Yatak odasında
çıkardığım pantolonumun cebindeydi. Kimdi bu şimdi?
Bakınca arayanın babam olduğunu gördüm. Ne demek oluyordu bu?
Telefonu korkuyla açtım. Keriman’ın evindeki gibi sert bir ses tonu
yoktu. “Osman, oğlum nerdesin?” diye sorunca, “Evdeyim baba.” dedim. Bunu
duyunca sesi değişti birden, korkmuş gibiydi, daha
telaşlıydı. “Evde mi? Ne zaman geldin?” diye sordu bu sefer.
“Yeni, yeni geldim baba.” dedim. Bu sözüm üzerine sesindeki telaş
kayboldu, inanmıştı hemen. “Haa, iyi tamam. Şey ne
yaptın, bıraktın mı yengenleri?” deyince, “Bıraktım,
bıraktım.” dedim sakince.
“Haa, iyi iyi. İşin var mı peki?” diye sordu. Çok kibardı
hayret verici şekilde. “Yok baba, işim falan yok...” dedim.
Cevaplarımdan sonra 1-2 saniye susuyordu. Babamı fena
yakalamıştım. Bir çıkış yolu
aradığına emindim. “Senden bir ricam olacak oğlum. Bizim
şey var ya, Fatma hanım, komşu...” dedi. “Evet biliyorum baba...”
dedim. “Haa, o şeye gitti... ananlarla kınaya gitti de, onun
yeğeni varmış, onlara gelmiş misafir, şimdi de
Ankara’ya gidecekmiş, benden rica etti, dedi Osman bırakır
mı otogara dedi geldiğinde, kız bizde şimdi...” dedi.
İşin içinde Ankara lafı geçince aklım Refiye’nin
söylediklerine gitti. Babamın Ankara’dan buraya üniversite okumak için
gelen bir sevgilisinin olduğunu söylemişti. Hatta annemin bunu
öğrendiğini, babama karşı geldiğinde de dayak
yediğini söylemişti. Bunları ona anlatan da annemdi. Yoksa bu
kız onun sevgilisi miydi?
“Olur baba, bırakırım, sen söyle kız hazırlansın,
ben arabada beklerim, çıkarım şimdi...” dedim. Bunun üzerine
babam derin bir nefes almış gibi, “İyi, iyi, tamam oğlum, o
da hazır zaten...” dedi ve kapattı telefonu.
Annem dayak yemesine sebep olan kızın kendi yatağında
kocası tarafından sikildiğini bilse ne yapardı? Aklım
karmakarışıktı. Ev boştu, herkes kınaya
gitmişti. Babam bunu fırsata çevirmeye kalkmıştı.
Belki de beni yengemlere göndermesindeki sebep de buydu. Beni de böylece evden
göndermiş olacaktı. Ama vakitsiz gelmiştim. Sikişmelerine
şahit olmuştum.
2-3 ayda bir, yada fırsat buldukça daha kısa aralıklarla
Ankara’ya giderdi. Orada yaşayan akrabalarımız vardı.
Onların yanında bir iki gece kalıp dönerdi. Oraya gitmelerinin
asıl sebebi olan kızı şimdi kendisi buraya getirmişti.
Üzerimi giyindim. Paraları, altınları çantaya koydum,
çantayı da yatağın altına. Arabaya geçip beklemeye
başladım. 5 dakika kadar sonra binanın kapısından önce
babam çıktı, ardından da sevgilisi. En fazla 25-26
yaşında gösteren, uzun boylu ve kapalı bir kızdı.
Başı öne eğik, hiç etrafına bakmadan yürüyordu. Üzerindeki
uzun ve beli zincir kemerli siyah pardesüsünün eteklerinden tutmuştu.
Omzunda da gene zincir askılı parlak, siyah bir çantası
vardı. Başını desenli büyükçe bir türbanla
bağlamıştı.
Kız arabaya binmeden önce babamın elini öpüp başına koydu.
Sonrasında babam kapıyı açtı, kız bir şey demeden
arka koltuğa oturdu. Babamın yüzünde ve sesinde hafif bir telaş
seziyordum ne kadar rahat görünmeye çalışsa da. “Otogara götürürsün,
Fatma hanımın yeğeni kendisi. O kınaya gidince dedi Osman
bıraksın otogara diye...” derken, “Tamam baba,
bırakırım sorun değil.” dedim. Babam “Tamam, hadi
oğlum, dikkatli sür...” dedikten sonra kıza döndü ve “Babanlara selam
söyle yavrum...” dedi.
Yavrum dediğini daha az önce çatır çutur sikmişti. Kız, “Baş
üstüne.” dedi inceden bir sesle. Arabayı çalıştırıp
otogara doğru sürdüm ağır ağır. Aynadan
bakıyordum arkaya. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Arka koltukta
babamın sevgilisi vardı ve ben onu otobüse bindirecektim.
Bebek gibi bir yüzü vardı. Başını kaldırmıyor,
elinde tuttuğu çantasının askısı ile oynuyordu. Babam
çok şanslıydı. Böyle bir güzelliği ben bile sikmemiştim
bu güne kadar. Parmağında tek taş bir yüzük vardı dikkatimi
çeken. Bu kız nişanlı veya evli miydi yoksa? Babam evli biriyle
mi ilişki yaşıyordu?
Kıza, “Otobüsünüz saat kaçta?” diye sordum. Kız önce, “Efendim?” dedi
anlamamış gibi. “Otobüsünüz diyorum, kaçta?” diye tekrar edince,
“Şey, dokuzda. Yani dokuzu çeyrek geçe...” dedi çekingen bir halde.
Yarım saatten fazla vardı. Çok da hızlı gitmeme gerek
yoktu. Kızla konuşmak istiyordum, belki de ağzından laf
alabilirdim.
“Demek Fatma ablanın yeğenisiniz...” diye bir giriş yaptım.
“Ee, evet, teyzem olur.” dedi. Yoksa gerçekten de Fatma ablanın
yeğeni miydi? Bunu anlamanın tek yolu vardı, o da Fatma abla ile
ilgili sorular sormaktı. “Şey, şu mahkeme işi ne oldu?
Sizin bilginiz var mı?” dediğimde başını kaldırdı
hafifçe. “Hangi mahkeme?” diye sordu.
“Şu Mehmet amcanın miras meselesi?” dedim. Mehmet amca, Fatma
ablanın kocasıydı. Birkaç sene önce rahmetli olmuştu.
Mirasla ilgili süren bir davaları vardı. Fatma ablanın kendi
kardeşlerini de ilgilendiren bir durumdu bu mahkeme. Eğer kız
gerçekten Fatma ablanın yeğeni ise bununla ilgili bir şeyler
söylemesi gerekliydi.
“Devam ediyor halen, en son iki ay sonraya atmışlar. Tarlalardan yol
geçmiş, çok az bir para veriyorlar...” dediğinde, gerçekten de Fatma
ablanın yeğeni olduğunu anladım. Fatma abla da
aynısını söylemişti bize geldiğinde. Babamın
sevgilisi Fatma ablanın yeğeni çıkmıştı. Üstelik
Fatma abla annemin en yakın komşusu, arkadaşı,
sırdaşıydı. Annem koynunda yılan beslemişti
anlaşılan ve bundan haberi yoktu. Fatma ablanın da bundan haberi
yok muydu acaba? Yani yeğeni babamla ilişki yaşarken bunu
bilmemesi mümkün müydü?
Tuhaf bir durumdu. Fatma ablanın durumu fena sayılmazdı ama buna
rağmen bizim işyerinden her ay, ama az ama çok, erzak verirdik
kendisine. Para da almazdık üstelik. Bize sık sık gelip giderdi.
Bu işin ayrıntısını öğrenmem gerekliydi.
“Siz Ankara’da oturuyorsunuz değil mi? Yani burayla bir ilginiz yok?” diye
sordum. “Öyle, doğma büyüme Ankara’dayım. Ama aslen
buralıyım tabii. Hem üniversiteyi de burada okudum...” diye
yanıtladı. “Aaa, öyle mi, ne güzel? Ne okudunuz sorması
ayıp?” dedim şaşırmış gibi. Kız, “İşletme.”
deyince, “Ne güzel, ben de okumak istedim ama olmadı. Şehir
dışını kazanmıştım, ama bizimkiler
göndermedi. Özellikle de annem. Hem babam da istememişti zaten. Şimdi
işte ondan kalan işyerini çalıştırıyorum, o da
emekliliğin keyfini çıkartıyor...” dedim gülerek.
Kız bu dediklerime yanıt vermedi. “Okurken Fatma ablanın
yanında mı kaldınız? Yani aramız iyidir onunla da,
sizi hiç görmedim?” dedim. Attığım yemi çabucak yuttu. “Yok, ben
yurtta kaldım önce, sonra da eve çıktım.” dedi. Babam onu eve
çıkartmıştı, okurken bakmıştı. Refiye’nin
söyledikleri tek tek doğru çıkıyordu. “Hımm, zor
olmuştur sizin için herhalde?” deyince, “Öyle, ama sağ olsun annem gelirdi
arada bir, yalnız bırakmazdı beni.” dedi. “Ne güzel, ne güzel.
Analar bunun için var zaten...” dedim gülümseyerek. Kız buna da bir
yanıt vermeyince, bir süre sustum.
Başka bir yol bulmam gerekliydi. “Şey, bu şey işi
nasıl oluyor, siz bilirsiniz. Burs kredi işleri falan üniversitede.
Bunların hangisini sonradan ödüyorlardı, bizim bir arkadaş
vardı da Samsun’da okumuştu, bu burs mu almış kredi mi tam
bilmiyorum, sonra faiziyle istemişler...” dedim. Kız, “Eğer
istemişlerse o kredidir. Burs karşılıksız olur. Ben de
okurken kredi almıştım, onu ödedim. Ama mesela burs da
almıştım onu ödemedim, karşılıksız
veriyorlar çünkü. Ama bazı burslar varsa bilmiyorum, onu istemiş de
olabilirler.” dedi. Konuşurken insanın içini titreten bir sesi
vardı. İçimden (Babam da amma şanslı piçmiş!) dedim.
“Siz nerden almıştınız bursu?” diye sordum bu sefer.
Kız, “Teyzem sağ olsun aracı oldu, bir dernekten aldım.”
deyince, “Öyle mi, hangi dernek? Bazılarına biz de
bağış yapıyoruz, belki biliyorumdur?” dedim. Kız burs
aldığı derneğin adını söyledi. Bu babamın
üye olduğu dernekti. “Aaa, öyle mi? Babam da üyedir oraya. Hatta sözü
geçen biridir bile diyebilirim.” dedim şaşırmış
numarası yaparak.
Sonunda kız büyük yemi yuttu. “Biliyorum, Şefik amcayı
tanırım zaten. Teyzem ona söyleyince bana burs
çıkmıştı.” dedi. İşte buydu. Babam dernek, burs
ayağına bebek gibi kızı kapmıştı. Senelerdir
de çatır çutur sikiyordu. Peki ama parmağındaki o yüzük neyin
nesiydi?
“Nişanlısınız galiba?” diye sordum. Kız
utangaçtı, bu sorumun onu rahatsız ettiğini fark ettim ve
“Kusura bakmayın...” dedim. “Yoo, önemli değil, sorabilirsiniz,
nişanlı değilim.” dedi. “Şey, yüzüğü görünce...” dedim
keh keh gülerek. Kız, “Evliyim!” deyince afalladım. “Eşiniz mi
alacak sizi otogardan? Geç bir saatte ineceksiniz çünkü.” dediğimde, “Yok,
eşim şehir dışında çalışıyor, babam
karşılayacak.” dedi.
Babam elin evli barklı karısını mı sikiyordu? Kız
evlendikten sonra da ilişkileri devam ediyordu demek ki. Babamın
böyle bir şey yapabileceği aklımın ucuna gelmezdi hiç. Ona,
“Benim de yarın nikâhım olacak. Yani şey, imam nikâhı...”
dedim. Kızın söylediklerini sindirememiştim henüz, evlilik
lafı geçince ağzımdan çıkıverdi bir anda.
“Biliyorum, teyzem de orada zaten. Allah mesut etsin.” dedi. “Teşekkür
ederim, cümlemizi.” diye yanıtladım. Bir süre sessiz kaldık.
“Çalışıyor musunuz? Yoksa...” derken, “Çalışıyorum,
özel bir firmada.” dedi. “Ne güzel. Şey, bu kriz falan sizi etkiledi mi?
Yani iş bulabildiniz mi hemen? Gazeteler hep şey yazıyor
üniversite mezunları iş bulamıyor falan...” dedim. Kız, “Yoo,
buldum ben Allah’a şükür. Sağ olsun Şefik amcanın
tanıdıkları vardı, onlar vasıtasıyla buldum,
halen ordayım 3 senedir.” dedi. Babam kıza burada okurken hem ev
tutmuş, bakmıştı. Üstelik Ankara’ya döndüğünde de
iş bulmuştu. Üstelik kız evliydi hem de.
Otogara yaklaşmıştık. “Çocuk var mı peki?” diye
sordum. Kız önce yanıt vermeyince, “Kusura bakmayın,
gevezeliğim tuttu benim de.” dedim. Yanıt vermemesine
bozulmuştum. Ama hemen ardından kız, “Yoo, Estağfurullah,
henüz yok, İnşallah sonraki zamanlarda.” deyince “İnşallah.”
dedim ben de.
Arabadan indik. Az arkamda yürüyordu. Kalın ve yüksek topuklu çizmeleri
zeminde şiddetli 'Tak tuk, tak tuk!' sesleri çıkartırken, bu
sesler bile beni tahrik etmeye yetiyordu. Ne zayıf ne de kiloluydu. Ama
memelerinin zayıf vücuduna oranla büyük olduğunu fark ettim.
Pardesünün zincir kemerini sıkıca bağlamıştı.
Bembeyaz yüzünde makyajdan eser yoktu, zaten makyaj yapmasına da gerek
yoktu. Dudakları etliydi. Babamın o dudaklarını
emdiğini, memelerini okşadığını öptüğünü hayal
ettikçe ayaküstü yarağım sertleşir oldu.
Yazıhaneye girip işlemleri yaptık. Otobüs yolcu almaya devam
ediyordu. Muavin çocuğun cebine azıcık para
sıkıştırdım, “Ablanın yanına kimseyi
oturtma, inene kadar da servisini falan eksik etme!” dedim. Çocuk parayı
almış olmanın verdiği sevinçle, “Tamam abi, sen yeter ki
iste. Hiç merak etme!” dedi yavşak yavşak.
Hava soğuktu. Kıza, “İsterseniz geçin, üşümeyin.”
dediğimde, “Önce bir lavaboya gitsem iyi olacak...” dedi. “Tabii,
nasıl isterseniz!” dedim. O tuvalete gitmişken ben de ayaküstü bir
sigara yaktım. Birkaç dakika sonra döndü. O ara muavin otobüsün 5 dakika
sonra kalkacağını söyledi. Kız elini çantasına
attı ve ince bir sigara çıkarttı. Hemen çakmağımı
çıkarıp yaktım. “Teşekkür ederim.” dedi kibarca. “Buna da
burada okurken alıştım. Öyle günde 2-3 dal içiyorum.” dedi
gülümseyerek.
Otobüs manevra yapmaya başlamışken, “Siz geçin artık,
beklemeyin.” dedim. “Peki, her şey için çok teşekkür ederim, size de
çok zahmet verdim.” diyerek elini uzattı utanarak da olsa. “Önemli değil!”
dedim nazikçe elini sıkarken. Babamın sevgilisine karşı bir
şeyler mi hissediyordum yoksa. Kız, “Ha bu arada, benim adım
Zuhal.” deyince, “Ben de Osman!” dedim gülerek. “Biliyorum!” diyerek otobüse
bindi ve cam kenarındaki koltuğuna yerleşti.
Otobüs dönerken ona bakıyordum halen. Cep telefonunu çıkarıp
birini aradı. Belki de babamı arıyordu, (Osman beni bindirdi)
diye haber vermek için. Arabama giderken babam aradı. “Ne yaptın
oğlum, bindirdin mi kızı?” diye sordu. “Bindirdim baba, otobüs
şimdi hareket etti.” dedim. Babam, “Tamam oğlum, sağ ol!”
diyerek kapadı ardından.
Yeniden eve doğru sürdüm arabayı. Babam evli biriyle ilişki
yaşıyordu, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.
Nasıl yapabilirdi böyle bir şeyi? Hem kız böyle bir şeyi
nasıl yapabilirdi? Haline bakan onun inancına, namusuna, töresine
bağlı olmayan biri olduğunu söyleyemezdi kesinlikle. Bu
işte bir gariplik vardı. Evin önüne geldim. Bu kez üst katın
ışıkları yanmıyordu. Babam büyük ihtimal kahveye yada
bir arkadaşına gitmişti.
Arabanın içinde bir süre öylece oturup düşündüm. Kız buraya
üniversite okumak için gelmişti, Fatma ablanın yeğeniydi. Fatma
abla onu babamla tanıştırmıştı. Babamla
aralarındaki ilişki böylece başlamıştı. Ve halen
devam ediyordu. Kız evliydi. Ve babamla ilişkiye girebilmek için
Ankara’dan kalkıp gelmişti. Ve babam da Ankara’ya çokça gidiyordu
onunla ilişkiye girmek için.
Kız evliydi. Evliydi, peki kimle? Sonunda aslında meselenin ne
olduğunu anladım. Kız babamın sevgilisi değil, imam
nikâhlı karısıydı. Parmağındaki yüzük de bu nikâh
yüzüğüydü. Kızın annesinin veya babasının onun evli ve
kendisinden yaşça çok büyük bir adamla bu tip bir ilişki içinde
olabileceğine inanmak saflıktı. Ve büyük ihtimal bu durumu Fatma
abla da biliyordu. Anneminse bu nikâh meselesinden haberinin olmadığına
emindim.
Eve girdim yeniden. Dokuz buçuğu biraz geçiyordu. Karımı
aradım. Fısıltıyla konuşarak, “Hoca burada, dua
okunuyor!” dedi. “Ne zaman dönersiniz?” dediğimde, “Bilmiyorum, ama geç
olur herhalde, sen bekleme bizi yat. Belki burada da kalabiliriz...” dedi.
“İyi tamam!” diyerek kapadım telefonu.
Karnım açtı. Karımın dediği gibi dolaptaki yemeği
ısıttım ve yedim biraz. Yorgunluk vardı, ama babamın
meselesi uykumu kaçırmıştı. Yeniden Refiye’nin verdiği
çantayı açtım. Paralar ve altınlardan hariç laptop, video kamera
ve dokunmatik telefon da vardı. Onları yatağın üzerine
koydum. Bir süre baktım öylece. Sonra bendeki hafıza kartı geldi
aklıma. Ceketin cebindeydi halen.
Sonunda içinde ne olduğunu görebilecektim...
[Osman]
|