Kaymak Gibi Seks Hikayeleri!

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (101)

Webcammen met de geilste amateurs thuis!

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 101. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

Şok içindeydim. Resmi hemen kapattım. Neydi bu böyle? Nasıl olabilirdi? Annemle babam nasıl olur da bunu yapabilirdi? Hem de bir başkasının gözü önünde... Düşündükçe canım sıkılıyor, canım sıkıldıkça daha çok düşünüyor, üzülüyordum. Peki ama o resmi çeken kimdi?

Bir sigara yakıp salonun ortasında ileri geri yürüyüp durdum. Ne yapmalıydım? Aklım gidip geliyordu sürekli. Annemle babamın görüntüsünden ziyade, resmi çekenin kim olduğunu merak ediyordum. İstemeye istemeye açtım yeniden resmi. Resim annemlerin salonunda çekilmişti. Ama ilginç olan annemin kıyafetiydi. Diğer resimlerde görülen, yani Muhsine’nin kızının kına gecesinde giydikleri vardı üzerinde. Kırmızı eteği, beyaz gömleği ve halen başında duran kırmızı şalı. O zaman bu resim o gece çekilmişti. Biz Antalya’dayken, evde kimse yokken çekilmişti. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Heyecandan terlemeye başladım.

Annem babamın yarağını ortasına kadar ağzına almış, gözleri kapalı haldeydi. Dizlerinin üzerine çökmüş, ellerini de babamın kalçalarına atmıştı. Babamın yüzünde ne kadar keyifli olduğunu gösteren bir ifade vardı. Kameraya gülerek bakıyordu. Annem babama sakso çekerken, bir başkası bunun resmini çekmişti, hem de kendi evlerinde. Akıl alır gibi değildi. Nurcan haklı çıkmıştı söylediklerinde. Ama içimdeki merak duygusuna yenilmiştim.

İkinci resme geçtim. Bu da onun devamıydı. Aynı olay burada da devam ediyor ve annem babamın yarağını ağzına alıyordu. Üçüncüye geçtim, babam yarağını kameraya tutmuş sallıyor gibiydi. Yarağının kafası epey ıslanmıştı. Annemse ağzının kenarını siliyordu bir eliyle. Babamın yarağı da benimki kadar vardı. Kasıklarında, taşaklarında alınmamış bir miktar kıl vardı ancak. Annemin yüzünde gülümseyen bir ifade vardı bu sırada. Kocasına sakso çekerken, birinin resmini çekmesinden memnun gibiydi.

Dördüncü resimde ise asıl şok bekliyordu beni. Resmi kimin çektiği ortaya çıktı. Refiye idi bu, yani müstakbel karım, annemle babamın gelini. O an damarlarımdaki tüm kan çekildi sanki, sinirlerim boşandı birden. Elim ayağım tutmaz oldu adeta. Yüreğim çatlayacakmış gibi atıyordu. Ağzıma gelen en ağır küfürleri ettim.

Resimde, Refiye annemin yerini almıştı. Babamın yarağı bu kez Refiye’nin ağzındaydı. Resmi de annem çekmişti. Refiye babamın yarağını nerdeyse dibine kadar ağzına almış, ellerini babamın bacaklarına atmıştı. Babamın kalın yarağının Refiye’nin ağzının içinde, yanağında yaptığı şişliği görebiliyordum. Refiye aç bir hayvan gibi babamın yarağına saldırmıştı adeta. Babamsa onun başını tutmuştu bu sırada. Refiye’nin de üzerinde halen o gece giydiği elbisesi vardı.

Anneme, babama, Refiye’ye küfürler savurdum dakikalarca. Benimle oyun oynamışlardı. Yeniden bir sigara yaktım, derin nefesler çeke çeke bitirdim kısa sürede. Çok sinirliydim. O sinirle Refiye’yi aradım. Telefon uzun uzun çaldı, ama açan olmadı. Yeniden aradım, yine epey bir zaman çaldı. Tam kapatacakken açıldı. Ama bu Refiye değil, Ceren’di. Onun tatlı sesini duyunca bir an için sakinleşir gibi oldum. Ceren, “Nasılsın? İyi misin? Annem yukarı çıktı da ben açtım telefonu. İnince söyleyeyim arasın seni...” dediğinde, “Yok, boş ver...” dedim ve kapattım.

Bu sırada resim halen karşımda duruyordu. İçimde biriken siniri dışarı atmam gerekliydi, ama dört duvar arasında kapalı kalmıştım. Tek başıma, annemin, babamın ve evleneceğim kadının çirkefliklerine şahit oluyordum. Annem karım hakkında atıp tutmuştu, onu sevmiyor, istemiyordu. Ama belki de içlerinde en masumu oydu, karımdı. Refiye ile beraber bana bir oyun oynamıştı annem. İkisi birden kandırmıştı beni.

O sırada telefonum çaldı, Refiye arıyordu. Açıp açmama konusunda kararsız kaldım. En sonunda açtım. Küfür etmek istiyordum, ama kelimeler boğazımda düğümleniyordu. Refiye böyle bir şeyi nasıl yapabilmişti? Refiye, “Aşkım aramışsın, yukardaydım da canım, annen ve hoca hanımla beraberdim. Hoca hanım sağ olsun, mutluluğumuz için dua etti, okudu üfledi uzun uzun...” dedi. Ona, “Çok mu istiyorsun mutlu olmamızı?” diye sordum. Bunu söylerken sesim titriyordu, hem üzüntüden hem de sinirimden.

Refiye, “Evet, tabii ki, çok istiyorum, elbette. Ne demek şimdi bu Allah aşkına, sen istemiyor musun yoksa?” dedi sitem eder gibi. Bu dediğine cevap vermedim. Bir süre sessiz kaldım, ne diyeceğimi bilmiyordum, aklıma ilk gelen şeyi söyledim. “Şey için aramıştım ben... Şu şeyle ilgili... Çantayla...” deyince, Refiye, “Ne oldu çantaya?” dedi telaşla. “Bir şey olduğu yok. Şey diyecektim, bu paralar falan, bunlardan annemle babamın haberi var mı?” diye sordum.

Refiye, “Haa, şeyy, dur canım, şu an müsait değilim de, az bekle...” dedi ve sesi kesildi. Takır tukur sesler gelirken, ahizeden evdeki kadınların da seslerini duyuyordum. 15-20 saniye kadar sonra Refiye, “Hah canım, aşağıda müsait değildim, konuşamam şimdi orada da yatak odama çıktım. Ha, kurban olduğum, gözünü sevdiğim, o paradan kimsenin haberi yok. Ne ananın, ne babanın, zaten sana vermemin sebebi de o, annen kesinlikle görmemeli. Yanlış anlama ama, annenin görmemesi, bilmemesi lazım. Kızımın ve oğlumun bile haberi yok o paradan, güvendiğim sadece sen varsın, o para bizim paramız, geleceğimiz. Kurban olduğum, sahip çık o paraya. İstersen kendi üzerine bankaya yatır, kasaya koy, ne bileyim. Ama kesinlikle annenin babanın haberi olmasın!” dedi.

Çok telaşlıydı bunları söylerken. Fısır fısır konuşuyordu ayrıca. Kimsenin duymasını istemiyordu. Haklı mıydı değil miydi anlayamadım. “Nerden geldi bu para peki?” dediğimde, “Kurban olduğum, son kuruşuna kadar helaldir o para. Tek kuruş, tek gram haram yoktur onun içinde. Sonra anlatırım nerden geldiğini. Ama benim tek dileğim var, lütfen sahip çık onlara, kimse görmesin!” dedi. “İyi, tamam!” dedim.

“Canım, benim aşağı inmem lazım, annen tepemde dolanıyor sürekli, yalnız bırakmamam gerek onu, seni çok seviyorum, sen benim her şeyimsin, öpüyorum...” dedi ve kapattı telefonu. Çantadaki paralardan, altınlardan annemin ve babamın haberi yoktu. Eğer bu doğruysa tabii. Aklım yeniden gidip gelmeye başladı. Nasıl bir işti bu?

Önümdeki resimde, Refiye öz babamın yarağını ağzına almıştı. Ama telefonda beni çok sevdiğini söylüyor, üstelik kendi çocuklarının bile haberdar olmadığı yüklü miktarda parayı, altını istersem kendi adıma bankaya yatırabileceğimi söylüyordu. Kaderimin bana bir oyunuydu bu, beni sınava çekiyordu...

Evlenmeme bir engel yoktu, her şey hazırdı. Bir evet dememle bütün bu paralar, altınlar benim olacaktı. Ama eğer evlenmezsem bu paraya el süremeyecektim. Üstelik annemin ve babamın hiç haberleri yoktu bu paradan. İşin asıl güzel tarafı buydu. Derin derin nefes alıp verdim. Karşımdaki resme bakıp durdum dakikalarca.

Ne zaman çekilmişti bu resim? Biz Antalya’dayken. Yani ben henüz Refiye ile değil tanışmak, adının R’sini bile duymamıştım. Yani sadece bu resme bakarak Refiye’nin beni aldattığını söylemek zor olacaktı. Daha o dönemde tanışmamıştık. Gerçi Refiye benden haberdardı, ama benim haberim yoktu. İçimden iki farklı ses yükseliyordu. Biri (Bırak bu orospuyu, babanla bile iş tutmuş, bırak şunu!) derken, diğeri (Evlen, bir sürü parası var, ilerde bırakırsan gene bırakırsın!) diyordu. Yüklü miktardaki para ve altınlar işin rengini değiştiriyordu...

Şimdi kalkıp (Ben evlenmiyorum!) desem, bunun için geçerli bir sebep ileri sürmem gerekliydi. Bunu yapmazsam kırkından sonra Refiye’nin adı orospuya çıkardı. Bizim buralarda böyleydi bu. Eğer ki damat düğünden, nikâhtan, yada nişandan önce gelini bırakıyorsa, bunun tek nedeni olabilirdi. Gelin iffetsizdi ve bunu öğrenen damat ve ailesi kızı istemiyordu. Bu kanun gibiydi sanki. Ama insanlara karşımdaki resimle ilgili şeyler söyleyemezdim elbette. Nasıl bir sebep ileri sürecektim?

Evlenmezsem, aynısı Refiye’nin başına gelecekti. Bunun olmasını da istemezdim kesinlikle. Düşünüp dururken diğer resme geçtim. Babamın yarağı yine Refiye’nin ağzındaydı. Birkaç resim daha aynı bu şekildeydi. Anlaşılan resimleri çeken annem, işi seri çekime vurmuştu. Peş peşe basmıştı makinenin düğmesine.

Bir sigara yaktım yeniden. Bu arada içerisi duman altı olmuştu. Salonun camını açtım, temiz hava çektim ciğerlerime. Dışarda soğuk bir hava vardı, hafif hafif yağmur yağıyordu yine. Sokakta in cin top oynuyordu. Birkaç köpeğin havlama sesleri geliyordu uzaktan sadece. Salonun camını hafif aralık bırakıp, laptopun karşısına oturdum yeniden.

Resimler arasında gezinmeye devam ettim. Birkaç resim sonra bir tanesinde Refiye ağzının kenarını elinin tersiyle siliyordu, bir sonrakinde ise babam yarağını sıvazlıyordu. Yarağının kafası iyice şişmiş ve kızarmıştı. Refiye de aynı annem gibi keyifli görünüyordu resimde. Babamın yarağını ağzına almaktan keyif duymuş gibiydi. Ama içlerinde en keyiflisi babamdı. Aynı gecede hem karısının, hem de ilerde gelini olacak kadının ağzına vermişti yarağını.

Bir diğer resme geçtiğimde ise başka bir büyük sürpriz bekliyordu beni. Annem çırılçıplak bir halde yatağın üzerinde uzanmıştı. Başını yastığa koymuş, makineye gülen gözlerle bakıyordu. Bu iş sadece sakso ile kalmamıştı anlaşılan. Annem sanki makineye değil de, bana bakıyor gibiydi. Laptopun kapağını indirdim sinirle.

Kalktım, sigaramdan kalan birkaç nefesi pencerenin kenarında içtim, dışarı attım izmariti. Muhtemelen diğer resimlerde Refiye de vardı, aynı annem gibi anadan doğma bir halde çekilmiş resimleri vardı. Çok sinirliydim, ama bir şey yapamıyordum. Laptopun kapağını kaldırdım tekrar. Annem yine gülen gözleriyle bana bakıyordu.

Öz annemin çırılçıplak vücudu karşımdaydı. Anlamsızca bakıyordum resme. 51 yaşındaydı annem, mavi gözlü, orta boylu, kumral bir kadındı. Benim yanımda, evde bile başını açmayan annem, şimdi tam karşımda anadan doğma bir halde bana bakıyor, üstelik gülümsüyordu. Bembeyazdı vücudu, kılsız amının dudakları etli ve iriydi, ama bir genç kızınki gibi pembe değil, hafif kahverengiydi. Memeleri ise vücuduna kıyasla büyük ve dolgundu.

Hayatımda ilk defa çırılçıplak bir kadın resmi görüp de etkilenmemiştim. Diğer resme geçtim, o da diğerinin aynısı gibiydi. Bir sonrakinde, yatakta yan dönmüş haldeydi annem. Bir diğerine geçtiğimde ise, bu sefer resimde Refiye de vardı. O da çırılçıplak bir halde annemin yanında uzanmıştı. Bu resimleri babam çekmişti.

Daha ileri gitmek istemedim önce, ama sonra (Bu iş zaten olmuş bitmiş, yapacak bir şey yok bu saatten sonra, ister bak, ister bakma!) dedim içimden. Olan olmuş, biten bitmişti gerçekten de. Öbür resimde ise olayın farklı bir boyutu çıktı karşıma. İşin rengi farklıydı bu resimde. Refiye annemin sol memesini dillerken, bir elini de annemin amına atmıştı. Annemle Refiye arasında lezbiyen bir ilişki vardı!

Refiye annemle ilgili şeyler anlatırken, onun Kamer abla ile lezbiyen ilişki yaşadığını söylemişti. Ama şimdi bu resme göre kendisiyle annem arasında da böyle bir ilişki vardı. Annemin Refiye’yi bu kadar çok sevmesinin sebeplerinden biri de anlaşılan onunla lezbiyen ilişki yaşamış ve belki de halen daha yaşıyor olmasıydı.

İğrenç bir şeydi bu. Gelin ve kaynana arasında bu tip bir ilişkinin olabileceği hiç aklıma gelmezdi. Ama kendi başıma gelmişti şimdi, resimler her şeyi açıklıyordu. Diğer resme geçtiğimde, Refiye’nin sağ elinin birkaç parmağının annemin amına girmiş olduğunu gördüm. Aynı zamanda annemin memelerini okşuyordu. Resimler arasında ilerlemeye başladım.

Refiye ve annem kimi zaman dudak dudağa öpüşüyor, kimi zaman da annem Refiye’nin memelerini öpüp, amını parmaklıyordu. Birbirlerine sıkıca sarılmış halde epey resimleri vardı. Babam tüm bunları makine ile çekmiş, kaydetmişti.

Bir resimde ise, annemle Refiye birbirlerine 69 yapıyorlardı. Annem altta iken, Refiye üstte ve ters vaziyette uzanmıştı. Babam hiç beklenmedik şekilde sanki gerçek bir fotoğrafçıymış gibi çekmişti resimleri peş peşe. Refiye’nin dilinin annemin amının dudaklarında gezinmesini gösteren birkaç resmi artarda çekmişti. Kaynana ve gelin birbirlerine 69 yapıyorlardı, aklım çıkacaktı nerdeyse.

Diğerlerinde ise, resimler annemin tarafından çekilmişti. Annem Refiye’nin göt deliğine sol elinin başparmağını sokmuş, ayrık duran amını dilliyordu. Birkaç resimde ise, babam kendi yarağını çekmişti. Karşısında iki kadının birbirlerine 69 yapmaları onu da zevke getirmişti ki, yarağı epey bir sertleşmiş ve kalkmıştı. 55 yaşında biri için halen daha yarağı genç bir erkeğinki gibi kalkıyordu. Ancak bu resimler bende hiçbir uyarıcı etki yapmadı. Aksine, gördükçe midem bulanıyordu. Ama bakmaktan da kendimi alamıyordum.

Sonunda tüm resimler bitti. Klasörün içinde başka resim yoktu. Ancak en sonda, resim zannettiğim iki dosyanın video dosyası olduğunu fark ettim sonradan. Altlarında yazı değil de resimlerinki gibi sayı olduğundan anlamamıştım bunların video olduğunu. Tüm bu resimlerin sonunda ayrıca bir de video dosyaları vardı ve kim bilir içlerinden ne çıkacaktı? İlkine tıklayıp açtım.

Görüntülerde birkaç saniye boyunca yerdeki halı göründü. Sonra kamera düzgün konuma geldi, karşı duvarı çekti ve sonra da annemle babamın yatağını çekmeye başladı. Kamera annemin elindeydi, çünkü babam yatakta Refiye’yi sikiyordu bu sırada. Videoyu durdurdum. Bir sınava çekiliyordum, ama bu nasıl bir sınavdı böyle? Evleneceğim kadın babamın altında, babam tarafından sikiliyordu ve annem de bunu kameraya çekmişti!

Neresinden bakılırsa bakılsın, gerçek bir rezillikti bu. Yüreğim iki değirmen taşının arasında sıkışmış, ezilmişti adeta. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Sinirimden elim ayağım titriyordu. Dudaklarımı ısırdım kanatırcasına o sinirle. Artık içecek sigaram da kalmamıştı. Yeniden ağzımın alabileceği en bariz küfürleri savurdum...

Durup düşündüm yine. Bütün bunlara karşın iki düşünce beni avutuyordu. İlki, bunların ben daha Refiye ile tanışmadan önce yaşanmış olmasıydı. İkincisi ise, Refiye’nin bana verdiği çantaydı. İçi paralar ve altınlarla dolu olan çanta. Bundan annemin ve babamın haberi yoktu. En azından Refiye’nin bu konu hakkında yalan söylemediğine emindim. Çantayı bana verirken anneme yalan söylemişti çünkü. Ayrıca bu paradan annemin haberi olsa herkesten önce bana söylerdi, benden gizlemezdi bunu. Beni kullanmaya kalkardı para için. Bu iki düşünce beni avutuyordu.
Müstakbel karımın daha biz tanışmadan önce babamla sikişmesi o nedenle çok da koymadı bana. Ama, ya buna daha sonra da devam ettilerse? Bununla ilgili görüntüler de var mıydı yoksa? Öyle bir şey varsa ne yapacaktım peki? Doğrusu o anda bu sorulara verecek bir cevabım yoktu.

Videoya yeniden tıklayıp oynatmaya başladım. Yine birkaç saniyenin sonunda kamera yatağı çeker duruma geldi. Babam klasik pozisyonda altındaki Refiye’yi sikiyordu. Refiye iki yana iyice açmıştı bacaklarını. Babam bacaklarının arasındaydı. Ayakuçlarından destek alarak ağır hareketlerle gidip geliyordu Refiye’nin amında.

Annem kamerayı pek düzgün tutamasa da, yatağı çekmekten geri kalmamıştı. Babamın oldukça kıllı sırtı, götü ve bacaklarını görüyordum karşımda. Babamdan ufaktan homurtu benzeri sesler gelirken, Refiye’den, “Iğhhh, ağhh, ığmmm...” diye uzun ve derinden inleme sesleri geliyordu. Refiye’nin elleri babamın kıllı sırtında, belinde, zaman zaman da götünün yanaklarında geziniyordu.

Demir karyoladan hafif gıcırdama sesleri çıkarken, babam ara ara hızlanıyor, ara ara da yavaşlıyordu. Ellerini Refiye’nin başının iki yanında yatağa bastırmıştı. Bir süre bu şekilde devam etti video. Sonra babamın, “Heee, seni oğlum mu sikecek bundan sonra? Hee, amına koyduğumun kaltağı, seni oğlum mu sikecek? Seni ona bırakmam ben, bırakmam, amına koyduğumun orospusu.... Haa, iyi mi böyle, amcığına kurban olduğum!” demesini duydum. Bir taraftan da başını annemin elindeki kameraya çeviriyor ve “Ulan çok tatlı bunun amı be, nerden buldun sen bunu? Çok tatlı amına koyduğum...” diyerek gülüyordu.

Babamın bu sözleri sanki kafama çivi çakılıyormuş gibi bir etki yaptı. Sonraki zamanlarda da devam mı etmişti bu durum? Babamın bu sözlerine annem, “Hee, buldum işte, sen napacan, sikmene devam etsene, helal olsun benin aslanıma, iyice sik orospuyu, kökle iyice şunun amına!” diye cevap verdi. Onlar bu şekilde konuşurken babamın altındaki Refiye’den sadece iniltiler gelmeye devam ediyordu.

Bir taraftan küfürler ediyor diğer taraftan izliyordum. Babam yavaş yavaş hızlanmaya başladı bu kez. Her seferinde daha büyük bir güçle Refiye’nin amına pompalıyordu. Refiye bacaklarını geriye atıp kaldırdı. Bunun üzerine babam hayvan gibi sikmeye başladı Refiye’yi. Refiye kollarını babamın sırtında gezdirirken deli gibi inliyordu. “Oğhh, oğhhh, ığhhh, sik, oğhhh, sik, sik, oğhhh...” deyip duruyor, aldığı zevkle babamın sırtına tırnaklarının ucuyla bastırıyordu.

Annemse tüm bunları çekiyordu kameraya. Bu sırada da, “Sik, sik, iyice sik, kökle, kökle...” diyerek, sanki babama destek çıkıyor, tezahürat yapıyordu. Annemin bu sözlerine babam, “Sikecem, sikecem, öküz gibi sikecem!” deyip duruyor, Refiye’nin amına köklüyordu yarağını ha bire. Altlarındaki yatak gacır gucur sallanıyordu bu sırada. Bir süre sonra sesler artmaya başladı, Refiye artık ufaktan çığlıklar atıyordu. Babamsa ayı gibi homurdanır olmuştu. Babamın götü bir inip bir kalkıyordu sürekli. Babamın kasıkları, taşakları Refiye’nin kasıklarına çarptıkça çıkan şiddetli 'Şlop, şlop, şlop...' sesleri laptoptan içinde olduğum salona yayılıyor, çınlatıyordu. Ara ara görüntü yere yada duvara kaysa da, genelde olan biteni çekmişti annem. Refiye’nin havaya kaldırdığı bacakları, babamın abanmaları nedeniyle yaylanıp duruyordu ayrıca.

Sonunda babamdan homurtular daha yüksek perdeden çıkmaya başladı. Boşalıyordu, boşalırken de Refiye’nin amına pompalamaya devam etti. Bu sırada sırtının, götünün, bacaklarının tüm etleri, kasları kasılıyordu. Alttaki Refiye’den de derinden “Ağhh, ağhh, çok güzel, çok güzel...” sesleri gelirken, onun da boşaldığı anlaşılıyordu. Babamın hareketleri yavaş yavaş azaldı. Babam da Refiye’de yorulmuştu sikişmekten.

Babam bir dakika kadar Refiye’nin üzerinde uzanmış halde kaldı. Ardından yavaşça doğrulup kalktı. Bu sırada annem Refiye’nin iyice açılmış amını ve babamın yarağını çekiyordu. Refiye’nin amı, kasıkları kızarmıştı iyice, amından yatağa babamın dölleri akıyordu. Babamınsa yarağı halen daha sertliğini koruyordu, kafası iyice şişmişti. Refiye’nin amının sıvıları ve dölleri ile iyice ıslanmıştı yarağı. Kasıklarında da terden kaynaklı ıslaklık vardı.

Annem Refiye’nin yüzünü çekti bu sırada. Sikiş esnasında yüzünü net görememiştim. Yüzü kızarmış ve terlemişti. Yorgun olduğu belliydi, sikişmek yormuştu Refiye’yi. Babamın geniş göğsü bir inip bir kalkıyordu şiddetle. Göğsündeki kıllar ağarmıştı iyice. Babamın bu kadar kıllı bir vücudunun olduğunu bilmezdim hiç.

Annem kamera elinde olduğu halde, “Hee, yıkan da gel hele, daha sırada ben varım!” dedi gülerek. Babamsa, “Ulan amına koyduğumun kaltağı, bir dur da soluklanalım, götümden nefes alıyorum!” dedi. Annem buna cevap vermezken, babam, “Lan siktik ama, gebe mebe kalmasın sonra?” diye sordu.

Halen yataktaki Refiye’den cevap geldi buna. “Korkma, spiral takılı bende!” dedi Refiye. Babam, “İyi, iyi!” dedi, sonra kameraya, yani anneme dönerek, “Lan kapat şu zıkkımı sen de, çocuk gibi almışsın eline!” dedi. Annem, “Hee, kız nasıl kapanıyor bu bok?” diye kamerayı Refiye’ye gösterirken, Refiye, “Şu yeşil düğmeye bas!” dedi. Bu sözün ardından da video bitti. Annem düğmeye basıp bitirmişti kaydı...

Dul Refiye’nin amında spiral takılıydı, peki niye? Aslında nedenin ne olduğu belliydi. Kocası öldükten sonra da sikişmeye devam etmişti anlaşılan. Yoksa neden spiral taktırmış olsun ki? Bana hiç bahsetmemişti bu spiral işinden. Onu evinde siktiğim gece (İçime boşalma!) demişti. Hem laptoptaki diğer gizli klasörlerde neler vardı başka. Bunların hepsinin cevabı belki de onların içindeydi.

Bir sonraki videoya geçtim. Kamera bu kez Refiye’nin elindeydi. Refiye’nin annem gibi amatör olmadığı anlaşılıyordu kameranın hareketlerinden. Annem yatağın üzerinde oturur vaziyette iken babam ayaktaydı, yarağını okşuyordu. Babam anneme, “Hele yala şunu biraz, kaldır bakalım!” deyince, annem, “Gel o zaman yanıma!” dedi eliyle de işaret ederek. Bu sırada ikisi de gülüyordu.

Babam yaklaştı yatağa, annemse yatağın kenarına geldi ve babamın yarağını ağzına aldı. Refiye ise tam karşılarına geçti, bir yönetmen gibi çekiyordu bu anı. Annem sağ eliyle babamın taşaklarını avuçlarken, gözleri kapalı halde yarağını boğazına kadar sokup çıkartıyordu. Babamın iniltilerine, annemden gelen, “Oğmm, ığmm, aoğmm...” sesleri karışıyordu.

Annem yeni evlenecek genç kızlara, hatta kimi zaman evli kadınlara 'Sikiş hocalığı' yapan bir kadındı. Dolayısıyla bu işlerde neyi nasıl yapacağını da biliyordu. Elif’e de yine hocalık yapan annemdi. Bir süre devam etti annemin saksosu. Babam bu sırada annemin saçlarını okşuyordu sürekli. Birkaç defa, “Uğhh, yavaş ol kız, yavaşşş...” dediğini duydum. Bu anlarda annem kendini saksoya fazlasıyla kaptırıyordu çünkü. Kırk yıllık orospudan bile daha iyi yapıyordu annem saksoyu. Babam şanslı bir adamdı.

Derken babam, “Tamam hadi, geç şöyle, geç yatağa!” dedi. Annem bunun üzerine babamın yarağını emmeyi bıraktı, ağzının kenarını elinin tersiyle sildi. Sonra da yatağa sırt üstü uzandı. Yastıklardan birini karyolanın başlık demirine yaslayarak başını koydu. Elleriyle de demirlerden tutunurken, babam da yatağın üzerine çıktı, dizlerinin üzerindeydi.

Refiye bu sırada yatağı yandan görecek şekilde durmuştu. Babamın yarağı iyice şişmiş, kalkmıştı. Babam yeniden yarağını birkaç kez sıvazladı. Annemin her iki ayak bileğinden tutarak bacaklarını havaya kaldırdı iyice. Annemse bu sırada ellerini başının her iki yanından geriye atmış ve karyola demirlerinden tutunuyordu.

Babam annemin kasıklarına, amının dudaklarına sürttü yarağını bir süre. Sonra da ağır ağır annemin amına sokmaya başladı. Hayatımda ilk defa annemle babamın sikişmelerine gözlerimle şahit oluyordum. Yönetmenliğini, kameramanlığını Refiye’nin yaptığı bir porno film izliyordum sanki. Oyuncuları da annemle babamdı.

Babamın yarağı nerdeyse dibine kadar annemin amına girmişti ki, içinde gidip gelmeye başladı. Ama istediği pozisyonu bulamamıştı. Diğer yastığı aldı ve anneme, “Kaldır şu götünü!” dedi. Annem babamın dediğini yaptı elleriyle yataktan destek alarak. Babam annemin belinin altına yastığı koyup, “Ha şöyle!” dedi keyiflenmiş gibi.

Annemin beli ve götü havaya dikilmişti şimdi. Annem bacaklarını dikleştirmiş ve geriye atmıştı, ayaklarının tabanları tavana bakıyordu. Yine karyola demirlerinden tutunmaya devam ediyordu. Babam annemin kalçalarından tuttu sıkıca ve gidip gelmeye başladı amında. Bu anda da her ikisinden zevk iniltileri gelmeye başladı.

Annem, “Oğhh, kocam, oğhh, devam et, yarağına kurban olduğum, sik...” derken, babam, “Şerife’m, sevdiğim, oğhhh, tatlı amcıklı karım, ığmmm...” deyip duruyordu. Onca senenin ardından halen daha sikişirlerken zevk alıyorlardı. Babamın yarağı annemin amında matkap gibi çalışıyor, Refiye tüm bunları kameraya alıyordu.

Babamın hareketleri hızlanmaya başlarken, altlarındaki yataktan da gıcırdama sesleri gelmeye başladı yine. Birkaç defa sert şekilde abandı babam annemin amına. Bu sırada şiddetli 'Şlop, şlop, şlop...' sesleri çınlattı kulaklarımı. Babam bazen yavaşlayıp bazen hızlanıyordu. Annem bacakları baston gibi dimdik vaziyette durmaya devam ediyordu, amına kocasının yarağı girip çıkarken.

Derken babam ileri doğru kaydı dizlerinin üzerinde. Sonra da annemin amına şiddetle sokup çıkartmaya, annemi sikmeye başladı yeniden. Annemden, “Ağhh, ağhh, ığmmm, uğhhh, ayyy, oğhhh...” diye diye yüksek perdeden zevk ve inleme sesleri gelirken, babam gene ayı gibi homurdanmaya başlamıştı. Refiye ise yatağın öbür tarafına geçerek çekmeye başlamıştı şimdi.

Babamın her bir yarak darbesiyle annemin koca memeleri deli gibi sallanıyor, hopluyordu. Babam aldığı zevkle kendini daha da ileri kaydırdı bu arada ve karyola demirlerini kavradı sıkıca. Annem babamla demirlerin arasında sıkışmış, iki büklüm olmuştu, ama halinden çok memnundu. Çünkü babamın yarağı amının duvarlarını dövüyordu sürekli.

Eski demir karyolanın gıcırdamaları, ayaklarının yere şiddetle vuruşları, babamın taşaklarının ve kasıklarının annemin kasıklarında ve amında oluşturduğu şiddetli 'Şlop, şlop, şlop...' sesleri, her ikisinden yükselen iniltiler, homurtular, derken babam daha da kaybetti kendini. Adeta annemin amını yırtmak, parçalamak istiyordu. Annem artık acı ve zevki bir arada yaşıyor, ufaktan çığlıklar atıyordu. Babamın görüntüsü ise inanılmazdı. Resmen hayvan gibi sikiyordu annemi. Az önce Refiye’yi sikerken bile böylesine istekli, kendinden geçmiş değildi. Annemin amından ara ara osuruk benzeri 'Zort, zort...' sesleri de geliyordu. Geniş amına babamın yarağıyla birlikte hava da girip çıkıyordu çünkü.

Babamın homurtuları ve hareketleri bir çoğaldı, bir azaldı; bir çoğaldı, bir azaldı.... Ve sonunda büyük bir hışımla annemin amına boşaldı, arta kalan tüm döllerini akıttı. Annemin yüzü terden sırılsıklam olmuştu bu sırada, kızarmıştı. Ayakları halen dimdik vaziyette havaya dikiliydi. Babam bir süre daha annemin amında gidip gelmeye devam etti ve sonra da çıktı amından.

Bu sırada Refiye kamerayla onun yarağını çekiyordu. Annem yavaş yavaş havaya diktiği bacaklarını indirirken, babam yarağını sıvazladı, kalan dölleri annemin kasıklarına, kalçalarına sürterek akıttı. Babamın kıllı geniş göğsü yine şiddetle inip kalkıyordu. Bu gece Zuhal’i de böyle sikmişti belki de.

Babam yataktan inip, odadan dışarı çıkarken, annem kameraya bakıp, “Nasıl kız, çektin mi hepsini?” diye sordu gülerek. Refiye annemin bu sorusuna, “Çektim çektim, izletirim sonra!” dedi. Annem, “Ağhh, belim, ayyy...” diyerek doğrulurken video son buldu. Refiye çekimi tamamlamıştı...

Babam aynı gecede, önce Refiye’yi, ardından annemi sikmişti. Ve bunları kameraya kaydetmişlerdi. Bunların kendi aralarında bir sır olarak kalacağını ummuşlardı, ama benim hafıza kartını bulacağımı, bunları izleyeceğimi bilememişlerdi.

Derin derin birkaç nefes alıp verdim. Gizli klasörün içinde artık göreceğim bir şey kalmamıştı. Bu klasörden çıkıp diğer klasöre geçtim. Bunun içi de pek çok resimle doluydu. Bunlar da kına gecesi resimlerinin devamıydı. Bu resimlerde de kadınlar ve kızlar oynuyor, neşe içinde gülüp eğleniyordu. Annem, yengem, Refiye ve diğerlerinin yine pek çok resmi vardı. Her birine tek tek bakıp çıktım...

Tuvalete geçip çişimi yaparken telefonum çaldı. Döndüğümde arayanın karım olduğunu gördüm. Aradım, “Canım, şey diyecektim, ben bu gece burada kalıyorum kızlarla da, annemin ilaçları evde kalmış...” dedi. “İlaçları mı getireyim?” dediğimde, “Ha, yok yok, burası kalabalık zaten, annem de kalmak istemiyor. Sana zahmet onu gelip alsana, bize götür...” dedi. “İyi, tamam, gelirim birazdan!” diyerek kapadım telefonu.

Bütün bu gördüklerim, izlediklerim canımı sıkmıştı. Az da olsa nefes alacaktım dışarı çıkınca, iyi olacaktı bu. Küçük bir duş aldım çabucak, kurulandım ve giyindim. Laptopu kapattım, masanın üzerinde bıraktım. Henüz Refiye’nin gizli klasörleri içinde neler olduğunu tam keşfedememiştim çünkü. Kayınvalideyi eve getirince bakmaya devam edecektim.

Yatağın üzerindeki paraları ve altınları yeniden çantaya doldurdum. Bu arada kamera dikkatimi çekti. Hafıza kartı yuvasına baktım. Bendeki ile aynıydı. Belki de o gece resimleri ve videoları bununla çekmişlerdi. Acaba bunun içindeki kartta, yada hafızasında neler yüklüydü? Dönünce bunlara da bakacaktım. Çabucak toparladım hepsini, kapıyı kapatıp çıktım.

Yolda uğrayıp kendime sigara aldım. Bir de bildiğim bir yerden küçük bir şişe Viski aldım. Bütün bu gördüklerim ve izlediklerimin ve belki de göreceklerimin üstüne az da olsa içip kafayı bulmam gerekliydi çünkü. Refiye’nin evinin önüne geldim, karımı aradım. “Ben geldim, annen gelsin bekliyorum...” deyince, karım, “Canım gel gel, çekinme, kadınların çoğu gitti zaten, kalanlar da yabancı değil...” dedi.

“İyi tamam!” diyerek indim arabadan ve üst kata çıktım. Zile bastım, az sonra kapıyı Esra açtı. Soluk pembe renkli tek parça bir elbise giymişti. Başını da elbise ile aynı renk bir şalla bağlamıştı, karımın baskısı ve ısrarları sonucu o da kapanmıştı bu gece. Ama çok güzeldi bu haliyle. Hafif parlak bir ruj sürmüştü, dudakları ıslakmış gibi görünüyordu bu sayede. Hafif ama güzel bir makyaj vardı yüzünde. Esra her geçen gün gelişip büyüyor, serpiliyordu. Üstelik yüreğinde bana karşı beslediği sıcak duygular vardı.

Kapıyı aralamıştı. Esra bir gözünü kırparak, “Naber?” dedi. “İyidir, senden naber?” dediğimde, “İyi ne olsun, seni evlendiriyoruz!” dedi gülerek. O sırada kapı arkadan açıldı iyice, karım, “Hoş geldin!” dedi gülümseyerek, sonra da, “Annemin ilaçları var da, getirmeyi de unuttuk...” dedi. “Tamam, boş ver, nerde annen?” diye sordum.

Derken karımın yanında Refiye ile annem bitiverdi hemencecik. Onları görünce de aklıma resimler ve videolar geldi. İkisinin seviştiklerini, babam tarafından aynı gecede sikildiklerini görmüş, izlemiştim. İkisi birden, “Hoş geldin!” derken, kayınvalidem de ağır adımlarla yanaştı kapıya. Karım Esra’ya, “Kız ne durdun orada öyle, çekil git içeri!” dedi azarlayarak. Esra istemeye istemeye içeri geçerken, kayınvalidem kapıda belirdi ve “Aslanım mı gelmiş, yorduk seni de oğlum, kusura bakma!” dedi. “Ne demek, olur mu öyle şey!” dediğimde, annem de bana destek çıktı, “Aman abla, sen de yapma Allah aşkına, altında araba var, ne yorulması!” dedi.

Kayınvalidem ise, “Olsun, gene de sağ olsun geldi aslanım!” dedi gülerek. Karım da, Refiye de çok neşeli görünüyorlardı, yüzlerinde güller açıyordu adeta. Ben anneme, “Hadi hazırlan, gidelim!” deyince, annem, “Yok oğlum, ben de burada kalıyorum, yarına yapacak çok işimiz var, sen anneni götür!” dedi kayınvalidemi işaret ederek.

“İyi o zaman, yengemle Hüsniye hanım nerede?” diye sordum. Annem, “Boş ver oğlum onları, baban araba ayarlamıştı ya bizim mahallenin kadınlarına. Hah, onunla gitti onlar, hepsi gitti, sen merak etme!” dedi. “İyi o zaman, başka gelecek kimse yoksa ben gidiyorum!” deyince, bu kez Refiye atıldı ve “Aa, dur bir dakika, bekle...” diyerek içeri geçti. Onun bıraktığı boşluğu Ceren doldurdu, sevecen bir şekilde bakıyordu bana.

Karıma, “Özge nerde?” diye sordum. İçlerinde bir o eksikti çünkü. Karım sorumdan rahatsız olmuş gibiydi. Ama yine de, “Yattı, Ceren’in odasında yatıyor!” dedi.

Az sonra Refiye yanında bir kadınla geldi. Onunla aynı yaşlarda, belki de daha genç bir kadındı. Refiye, “Osman, bak abimin karısı, Emel yengem, Harun abimin eşi, İstanbul’dan. Nikâh için geldi...” dedi. Başımla selam verdim kadına ve “Memnun oldum!” dedim. O da, “Ben de!” dedi gülümseyerek.

Emel, Refiye’nin boylarında, alımlı bir kadındı. Yeşil renkli, üzeri taşlarla süslü bir elbise giymiş, başını desenli büyük bir türbanla bağlamıştı. Yanında da Ceren’in yaşlarında, uzun boylu, genç bir kız vardı. Refiye kızı gösterip, “Bu da bizim Ecmel’imiz, yengemin kızı!” dedi. Kız da annesininkine benzer açık sarı bir elbise giymişti. Başında koyu pembe bir şal vardı. Annesi ile isimleri de uyumluydu.

Refiye’nin 3 abisi vardı, ama onlarla görüşmüyordu. Daha doğrusu abilerinin kendisiyle konuşmadığını söylemişti daha önce. Buna da sebep paraydı. Zamanında kocasının abilerine epey para yardımı yaptığını, ama sonra yardımı kesince de onların selamı sabahı kestiğini söylemişti. Bu nedenle de ailesi hakkında pek konuşmak istememişti. Abilerinin üçü de İstanbul’da yaşıyorlardı. Harun dediği en büyük abisiydi. Abisinin iki kere evlendiğini söylemişti. Demek ki bu kadın onun ikinci karısıydı. Kendisinden küçük iki de kız kardeşi vardı Refiye’nin. Kızların birisi Bursa’da yaşarken, diğeri de gene İstanbul’daydı. Ama onlarla da benzer sebeplerden dolayı arasının iyi olmadığını söylemişti...

Ben, Emel ve kızı da bizimle gidecek sanmıştım, ama Refiye sadece onları benimle tanıştırmak için beklememi istemiş. “Bu kadar kişiye yetecek yeriniz var mı?” diye sorduğumda, annem, “Bu senin işin değil, hadi git!” dedi. “İyi, tamam!” dediğimde, annem bu kez de, “O baban nerelerde, gördün mü?” dedi. Bunu söylerken yüzünde üzüntülü bir ifade vardı. Anneme kalkıp gerçeği söyleyemezdim elbette, “Yok anne, görmedim!” dedim. Annem belki de olan bitenin farkındaydı. Babamın o kızı, yani Zuhal’i getirdiğini biliyordu. Annemin orada kalmasının sebebi de buydu belki de. Yine de tam emin olamıyordum.

Ben kayınvalidem ile asansöre binerken, arkamızdan kapı kapandı. Asansörün içinde iri kıyım kayınvalidem ile tek kaldım. Üzerinden hafif bir parfüm kokusu geliyordu. “Güzel kokuymuş bu!” dedim gülerek. Kayınvalidem de, “Hee ya, senin deli karın sıktı zorla, yoksa ben ne anlarım kokudan mokudan!” dedi benim gibi gülerek.

Çiçekli gömleğinin altından sutyensiz iri memeleri hemen belli oluyordu. Kayınvalidem olmasına ve yaşı ilerlemiş olmasına rağmen, o da bir kadındı ve gözlerimi memelerinden alamıyordum. Sırasıyla önce asansörün kapısını, ardından binanın kapısını açtım, dışarı çıktık. Arabanın arka kapısını açmıştım ki, kayınvalidem, “Yookk, öne oturacam!” dedi köylü şivesiyle.

O zaman arka kapıyı kapatıp, ön kapıyı açtım. Koltuğa oturunca da kapattım kapıyı tekrar. Arabaya binip çalıştırdım. Kayınvalide hemen sorular sormaya başladı, “Kaç vites bu? Ne kadar yakıyor? Tüplü mü yoksa? Ne zaman aldın? Kaç kilometrede? Kaç model?” diye peş peşe sordu soruları. Şaşırdım, “Hayırdır?” dedim gülerek. Kayınvalide önce, “Hee, köyde traktör kullanıyorum senelerdir, alışkınım ben motorlara...” dedi gülerek, sonra da, “Ee, sorularıma cevap vermedin?” dedi.

Ben bunları şaka yollu sorduğunu sanmıştım, ama o ciddiydi. Ben de cevap verdim hepsine. Kayınvalide, “Eskiymiş bee, yaşlanmış senin araba aslanım, kartlaşmış iyice aynı benim gibi!” dedi gülerek. Böyle demesine kızdım ve de üzüldüm, sanki beni küçük görüyor veya alay ediyordu. “Ne yapalım, bizim de gücümüz buna yetiyor!” dediğimde, “Heee, sen hiç merak etme yavrum, hele şu nikâhın olsun, sana ben kendim alacam en güzel arabayı, hemi de sıfırından!” dedi neşeli bir kahkaha atarak.

“O nasıl olacak ki?” dediğimde, “Hele sen düşünme bunları, sür bakalım hadi, ben alacam diyorsam alacam, hem kayınbaban da dedi zaten, sen hiç merak etme yavrum, çok şükür durumumuz var, istediğin neyse sen söyle yeter. Sen benim kızımı mutlu et, ben de sana ne istersen veririm, alırım benim güzel, aslan evladım!” dedi. Sözlerini bitirirken de sol elini bacağıma attı ve sıktı güçlü eliyle.

Anlaşılan kayınvalidemin gelmesinde başka sebepler vardı...

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri »

Seks Hikayeni Yolla! « Seks Hikayeleri Anasayfa!

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!
Copyright © All rights Reserved - The Netherlands / Hollanda
Contact / iletişim E-Mail: