Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 114. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Karım karşımda
sanki evlendiğimiz günkü gibi heyecanlı, ne yapacağını
bilmeyen bir halde ayakta duruyordu. “Gel otur şöyle!” dedim
yanımı göstererek. Oturdu, kolumu omzuna attım. Hoş parfümünün
kokusunu çektim içime. “Nerden aldın bu kokuyu, çok güzelmiş!”
dediğimde, “Şeyin bu, Emel Hanımın. O sıktı sabah
sağ olsun!” dedi gülümseyip. Emel Hanım okumuş, kültürlü bir
kadındı, ama aynı zamanda zevk sahibiydi.
“Elbisen de güzelmiş, yeni
mi bu?” diye sordum. “Yok, benim değil Refiye’nin!” deyince, “Niye
onunkini giydin?” dedim. “Benimkinin üstüne kahve döktüm, o da bunu verdi
giymem için. Kendisi giymiyormuş, al senin olsun dedi. Nasıl,
beğendin mi?” diye sordu genç bir kız edasıyla. “Çok
beğendim ama biraz dar gibi sanki. Her bir yerin belli oluyor!” deyince,
“Kumaşı likralı, ondandır!” dedi. “Ne bileyim,
dışarda giyme sakın!” dedim yanağından öperek.
“Ay Osman delirdin mi Allah aşkına. Bunu kalkıp milletin içinde
giyecek halim yok ya. Ya senin yanında yada kadınların
yanında giyerim, öyle milletin adamlarının yanında mı
giyeceğim sanki. Hem giysem de pardesüm devamlı üzerimde, tövbe
tövbe!” dedi başını sağa sola sallayarak. “Tamam tamam
kızma, biliyorum öyle yapmayacağını. Çok güzel olmuş,
çok beğendim, güle güle giyersin!” dedim yine yanağından
öperek...
Öpmelerime karşılık vermiyordu, moralinin bozuk olduğu
belliydi. Esra’nın olan biteni bana anlattığından
habersizdi. “Ne oldu?” diye sordum. “Yok bir şey, ne olsun?” dedi
başını omzuma yaslarken. “Belli ki bir şeyler olmuş,
söyle hadi, ne var?” dedim. Meseleyi bir de karımdan duymak istiyordum.
Ancak ben bunu der demez karım hıçkırıklara boğularak
ağlamaya başladı birden bire. Ağlaması
karşısında bir şey yapamıyordum. “Özlem ne oldu, nedir
derdin, anlatsana, bir şey mi oldu?” dedim, ama nafile. Karım beni
duymaz halde ağlayıp durdu uzun zaman. Sonunda dayanamadım ve “Mesele
şu kavgaysa eğer, biliyorum, öğrendim, dövmüşsün Özge’yi!”
dedim.
Bunu duyunca ağlaması yavaş yavaş azaldı. Gözlerine
yaptığı makyajı gözyaşları nedeniyle
bozulmuş ve yanaklarından ince siyah bir dere gibi akıyordu.
Dudakları titriyordu. “Sen nerden öğrendin?” diye sorunca ne
diyeceğimi bilemedim. Esra’nın adını versem mi vermesem mi
diye düşündüm. “Annem söyledi!” dedim, kalkıp Esra’nın
adını versem bir de onu dövebilirdi Özge’den sonra.
Annemin adı geçince yüzü gerildi, “Ne söyledi?” dedi burnunu çekerken.
“Tam anlatmadı, ama dövmüşsün Özge’yi, epey bir dayak
atmışsın kıza!” dedim meseleyi derinleştirmeden. “Niye
dövdüğümü söyledi mi?” diye sordu bu kez. “Söylemedi!” dedim.
“Ellerime sağlık, oh iyi yaptım dövmekle!” dedi yüzünde asabi
bir gülümsemeyle. “Kendi kızın için böyle konuşma. Nikâh gününde
niye yaptın böyle bir şey?” dedim. “O başlattı her
şeyi!” dedi sanki küçük bir çocukmuş gibi. Ardından da, “Esra’ya
vurmuş öbür kızların yanında, kızın suratı
kıpkırmızıydı bir görsen. Onu öyle görünce cinlerim
tepeme çıktı, kendimi kaybettim. Ne olup bittiğini
anlamadım hiç, gözlerim kararmıştı. Nasıl dövdüm, ne
yaptım ne ettim hiç hatırlamıyorum. Araya girmeseler belki de
öldürecektim!” dedi.
“Nikâh günü olacak iş mi bu? Yapılacak şey mi? Esra’ya vurduysa
vurdu, ne yani? Kalkıp kızı öyle dövmenin alemi var mı?”
dedim. Kalkıp bir sigara yaktım, pencereyi açtım.
Dışarda inceden bir yağmur başlamıştı yine.
İçeri dolan serin havanın eşliğinde içtim sigaramı.
Arkadan karımın, “Osman vallahi billahi böyle olsun istemedim. Dedim
ya kendimi kaybetmişim. Hiç farkına varmadım o anda. Ne olup
bittiğini hatırlamıyorum, inan bana. O şerefsiz yüzünden
insanlara rezil oldum, en çok da Refiye’ye. Kaç defa özür diledim ama beni
dinlemedi. Her şey güzel giderken bir anda değişti. Ben inan çok
üzgünüm, böyle olsun istemezdim ama kaybettim kendimi!” diyen
ağlamaklı bir sesle söylediklerini işittim. Az önce (İyi ki
dövmüşüm!) derken şimdi gösterdiğim tepki
karşısında geri adım atmış ve pişmanlık
belirtileri göstermeye başlamış, özür diliyordu.
Pencereyi kapatıp perdeyi çektim, karşısına oturdum. Karım
üzerindeki elbisenin eteklerinden tutarak, “Elbiseme kahve döktüm dedim ya,
doğru değil. O hengâmede yırtılmış, hiç
anlamadım. Kendime gelince baktım, kolu, yakası falan
yırtılmış, sökülmüş. Giyilecek gibi değildi.
Refiye’nin kızı verdi bunu giymem için, annesininmiş...”
“Osman, kurban olduğum, vallahi gözüm karardı bir anda, ne yaptığımı
hatırlamıyorum hiç. Dedim ya ne olduğunu anlamadım. Vallahi
bilerek, isteyerek yapmadım, kendimi kaybettim, cinnet geçirir gibi oldum.
Zaten sen evleniyorsun ona üzülüyorum, bir de kızı öyle görünce iyice
tepem attı, oldu bir kere, ne yapayım!” dedi gözlerinden yaşlar
süzülürken.
Karım bir anlık öfkeyle hareket etmiş, olaylar kontrolünden
çıkmıştı. Tam da nikâhımın olacağı
günde, hem de nikâh evinde böyle bir durumun yaşanması hiç hoş
değildi.
Karıma, “Sen Fatma ablanın evine niye gittin, niye eve gelmedin önce?”
diye sordum. Biliyordum nedenini, ama bir de ondan duymak istiyordum. “Taksiyle
geldik, ama bende para yoktu. Fatma abladan aldım taksicinin
parasını, 30 lira borçlandım ona!” dedi. “Tamam, ben hallederim,
sen siktir et parayı!” dedikten sonra kalkıp yanına oturdum. Yeniden
kolumu omzuna attım ve “Bana bak, ben Refiye ile evleniyorum diye
kalkıp seni unutacak, bırakacak değilim. Bunun için üzülme. Kim
ne derse desin sen sonuçta benim karımsın, ilk karımsın.
Refiye ile de iyi geçin, kızlarla da aranı iyi tut, hele ki Özge’yle.
Tamam mı, anlaştık mı?” dedim gözyaşlarıyla
ıslanmış yanağından öperek. Bunları söylerken
aklıma dün akşam Şaheser annenin bahsettiği 50 daire de
gelmiyor değildi.
Karım sokuldu iyice ve gülümsedi. “Tamam, ama sana bir şey demem
gerek...” deyince, gene bilmediğim bir şey mi var yoksa dedim
içimden. “Ne var?” diye sordum merakla. “Şey, ben bu akşam nikâha
gidemem bunca olan bitenden sonra. Ablama geçerim. Belki birkaç gün orada
kalırım Esra’yla beraber. Nasılsa sen olmayacaksın. Annenle
de göz göze gelmemiş olurum. Özge de burada yada yukarda annenlerde
kalır.” dedi. Ancak bunları söylerken gözlerinden yaşlar
süzülüyordu.
“İyi, tamam. Sen nasıl istiyorsan öyle olsun!” dedim ve yine
yanağından öptüm. Üzüntülü bir halde, “Bütün bunların sebebi
sana bir bebek verememiş olmam!” deyince, “Tamam, unut şimdi
bunları. O da olacak, merak etme, sen ilaçlarını kullanıyor
musun?” diye sordum. Kadriye’nin verdiği ilaçları günü gününe
kullanması gerekiyordu hamile kalabilmesi için. “Kullanıyorum, ama
sen olmazsan o ilaçlar ne işe yarayacak. Beni o ilaçlar mı hamile
bırakacak?” dedi gözlerimin içine bakarak.
Karım doğru söylüyordu. O ilaçlar sadece hamile kalmasına
yardımcı olacaktı, onu hamile bırakacak olan bendim.
Karımın üzgün, ağlamaklı yüzüne baktım,
dudaklarının kenarından öptüm birkaç kez. “Doğru
söylüyorsun!” dedim kulağına fısıldayarak.
Yanağına birkaç öpücük kondurdum. Elbisesinin üstünden memelerini
avuçladım, “Çok özledim seni!” dedim. Karım da, “Seni çok seviyorum.
Üzerime kuma getiriyor olsan da seni çok seviyorum!” dedi
fısıltılı bir sesle.
Üçlü koltuğun üstünde yan yana oturur halde sevişmeye
başlamıştık. Dolgun, iri memelerini avuçladıkça içimde
biriken azgın duygular, istekler daha da çoğalıyordu.
Yanaklarını, yüzünü, dudaklarını, çenesini öpücüklere
boğuyordum. Ellerimse memelerini avuçlamaya devam ediyordu. Karımdan,
“Immm, Osman, ıhhh...” sesleri çıkmaya
başlamıştı. Birkaç günlük sakalım yanaklarına,
dudaklarına batarken karım bundan büyük bir zevk alıyordu.
Kendini bana daha çok yaslıyor, dolgun vücudu vücuduma değdikçe
aldığım keyif katlanıyordu.
“Az dur...” dedi karım az sonra. “Ne oldu?” dedim heyecanla. “Bekle!” dedi
ve kalkıp yatak odasına geçip kapıyı araladı. Dün gece
yatak odasında yaşananları fark eder mi acaba diye
düşünürken az sonra elinde naylon bir torba ile geldi. “O elindeki ne?”
diye sordum. Karım gülümseyerek, “Hatırlamadın mı?” dedi.
“Yok, ne var onun içinde?” dedim yine, aklıma bir şey gelmiyordu.
Derken karım elini torbanın içine sokup sehpanın üzerine üç
plastik yarak koyunca aklım başıma geldi.
Onca yaşananın, olan bitenin arasında plastik yarakları
unutmuştum. Yeniden yanıma otururken, “Beni bunlarla doldurmanı
istiyorum!” dedi. Daha önceki sikişmelerimizde plastik yaraklardan birini
amına sokarken diğerini götüne sokmuştum. Şimdi
aynısını istiyordu. Ellerim yeniden memelerini kavrarken
dudaklarımız buluştu. Karımın bu arzu dolu hali büyük
bir heyecan veriyor, coşku ile dolduruyordu her yanımı. Deliler
gibi emiyordum etli dudaklarını. Dilimi ağzının içine
sokuyordum, dillerimiz birbirine değiyor adeta sikişiyordu.
Karım da dudaklarımı, dilimi vakumlayıp dondurma gibi
emiyordu.
Sağ elim yavaş yavaş aşağılara kaymaya
başladı. İnce elbisesinin altında karnını,
göbeğini hissettim. Okşadım uzun uzun, masaj yapar gibi
ovaladım. Sonrasında dolgun kalçalarına ulaştı elim.
Elim karımın vücudunu keşfe çıkmıştı ve
sırasıyla her bir yerini keşfediyordu.
Karım kendini kaybetmeye başlamıştı bile. “Imm,
ıhhh, Ossmannn, uhhh...” sesleri dudaklarından dökülüyor, gözlerini
kapatmış deli gibi öpüyordu dudaklarımı, yüzümü. Elbisenin
altına soktum elimi ve yukarılara çıkmaya başladım.
Parlak ten rengi külotlu çorabı bacaklarını,
kalçalarını sıkmıştı ve elim kaygan çorabın
üzerinde yağlanmış gibi akıyordu. Kalçalarını
avuçlayıp okşadıkça zaten iyice sertleşmiş
yarağım gitgide kalkmaya başlamıştı. Sonunda elim
en tepeye ulaştığında büyük bir sürprizle
karşılaştım. Külotlu çorabın altında külot yoktu,
karım külot giymemişti. Ne dikişsiz, ne tanga, ne de ip külot.
Hiçbirisi yoktu.
“Külot niye giymedin?” diye sordum yüzünü, yanaklarını öperken.
“Senin için!” dedi aynı şekilde beni öperek. “Bırak şimdi
numarayı. Niye giymedin?” dedim merakla. “Sonra anlatırım!” dedi
ve yanaklarımı, yüzümü, boynumu öpmeye başladı. Boyun
etlerimi vakumluyordu, yüzümde öpmediği, dudaklarıyla
ıslanmamış yer kalmamıştı kısa zaman
sonunda.
Kontrolü yavaş yavaş karıma bırakırken koltuğa
yaslandım. Gömleğimin düğmelerini açmaya başladı tek
tek. Çıplak göğsümü öpmeye başladı az sonra. Dudakları
yüzümden, dudaklarımdan, yanaklarımdan sonra kendine yeni bir alan bulmuştu.
Göğsümü öpüyor, emiyor aynı boyun etlerime yaptığı
gibi vakumluyordu. Meme uçlarımı emmeye başladı.
İlginç bir durumdu ama çok hoşuma gidiyordu. Bir süre devam etti buna
ardından koltuktan kalktı ve önümde dizlerinin üzerine çöktü.
Pantolonumun kemerini kendi elleriyle çözdü, düğmesini ve
fermuarını açtı. Külotum zevk sıvıları ile
ıslanmıştı. Önce Zekiye sonra Esra derken
yarağımdan akmıştı zevk sıvıları.
Pantolonumu ve külotumu aşağı sıyırdı az sonra.
Yarağım demir gibi sertleşmiş, şaha
kalkmıştı. Ellerini dizlerime koydu, ardından dili ve
dudakları yarağımın kafası ile buluştu.
Elektrik çarpmış gibi oldum, yarağımdan başlayarak
dalga dalga yayılıyordu vücuduma. Evlendiğimiz günden bu yana
karım sikiş konusunda çok mesafe kat etmişti ve şimdi de
ustalığını konuşturuyordu. Başını
okşuyordum parlak türbanı üzerinden. Türbanını birkaç
renkli topluiğne ile sabitlemişti saçına.
Yarağımın kafasına dil darbeleri atıyor,
vakumlayıp içine çekiyor, taşaklarımı ve
kasıklarımı öpüyordu. Müthiş bir keyif veriyordu. Zaman
zaman yarağımı boğazına kadar alıyor,
sonrasında taşaklarımdan kafasına kadar diliyle
yalıyordu. Karım salonun ortasında adeta bir sakso dersi
veriyordu.
Bir süre daha devam etti, ardından yarağımı emmeyi
bıraktı ve yavaşça doğrulup kalktı. “Ne oldu, niye
bıraktın?” diye sordum. “Az bekle...” dedi gülümseyerek ve
mutfağa geçti. Az sonra döndüğünde elinde bir çikolata kavanozu
vardı. “Bu ne şimdi?” dedim merakla. “Soyunsana!” dediğinde ne
olacağını da az çok anlamıştım.
Kalktım ayağa ve üzerimdekileri çıkardım bir
çırpıda. Ardından yine koltuğa oturdum. Karım az
önceki gibi önümde dizlerinin üzerine çöktü. Bakışlarım
arasında kavanozun kapağını açtı ve
parmağını daldırdı içine. İşaret
parmağıyla yarağımın üzerine çikolatadan sürdü bolca.
Yarağım bir anda çikolata rengine bürünmüştü. “Nerden geldi
aklına bu?” dedim başını okşarken. “Canım
çikolata çekti sabah kahvaltı yaparken!” dedi gülerek.
Ardından da büyük bir iştahla yarağıma yumuldu. Şimdi
sakso çekmiyor, resmen yarağımı yiyordu. Kendini kaybetmiş
halde başını sürekli sağa sola oynatarak muhteşem bir
zevki yaşatıyordu. Aldığım tarifsiz keyifle
başımı tavana dikmiştim. Ellerim başındaki
türbanı üzerinde geziniyordu. İştahlı
yalamalarının, emmelerinin sesleri salonu dolduruyordu.
“Ohh, aşkım, Özlem’im, benim güzel karım, tatlı karım,
çok güzel, devam et, çok güzel...” diyordum bir taraftan da. Özge’yi sadece
Esra’ya vurduğu için dövmediğinden adım gibi emindim. Özge’nin
yediği dayağın asıl sebebi bendim. Karım bana olan
sevgisi ve kıskançlığı yüzünden öz kızını o
hale sokmuştu. Kocasına olan aşkı
yaptırmıştı bunu ona. Ve şimdi o aşkını
fazla fazla ispatlıyordu bana, yani kocasına...
Ara ara ufaktan dişlemekten de geri kalmıyordu
yarağımı. Acı ile karışık zevk de veriyordu
bu ısırıklar. Yarağıma sürdüğü çikolata gitgide
azalmaya başlamıştı. Bir taraftan sakso çekerken
çikolatayı emmekten geri kalmıyordu. Tabii bu arada
yarağımdan akan zevk sıvıları da çikolata ile beraber
midesine gidiyordu, ama karım halinden çok memnundu.
Annemin verdiği macun hem yarağımı taş gibi
yapmış, hem de erken boşalmamı engellemişti.
Karımın muhteşem saksosuna rağmen boşalmak gibi bir
derdim yoktu. Annem bu macunu özel olarak birine mi
hazırlatmıştı yoksa bu şekilde mi almıştı
bilmiyorum, ama yaptığı en güzel işlerden biri bana koca
bir kavanoz macunu vermesiydi.
Dakikalar sonunda karım yorulmuştu. “Ay yoruldum. Maşallah senin
de keyfin yerinde!” dedi gülerek. “Şimdi sen geç istersen!” dedim
yanağını okşayıp. Dudakları ve çenesi çikolata ve
yarağımın zevk sıvıları ile
kaplanmıştı. “Tamam, hadi bakalım!” dedi gülümseyerek ve
ayağa kalktı.
Külotlu çorabını tutup sıyırdı ve çıkardı
ayaklarından. Türbanını sabitlemek için taktığı
renkli toplu iğneleri çıkarmasına yardımcı oldum.
Türbanı açınca dalgalı ve boyalı saçları çıktı
ortaya. “Bu ne böyle?” dedim. “Beğendin mi?” diye sordu gülerek. “Ne renk
bu?” diye sorunca, “Balköpüğü, şimdi bu modaymış!” dedi. Bu
renk ilginç bir seçim olmuş ve karımı çok
değiştirmişti. “Nerden geldi aklına?” dedim
saçlarını okşarken. “Benim değil, Emel Hanımın
aklına geldi. Dün gece o boyadı zaten. Bu renk sana çok
yakışır dedi. Nasıl, hoşuna gitmedi mi yoksa?” diye
sordu saçlarını dalgalandırarak.
“Yok, gitti, çok güzel
olmuş. Kadın anlıyor desene bu işlerden!” dedim. “Hem de ne
anlıyor. Gerçekte mesleği başka, ama güzellik
uzmanlığı işi de yapmış bir ara. Bunun okulu mu
kursu mu ne varmış, oraya gitmiş. Yani kadının elinden
her iş geliyor!” dedi. Karımın dediği gibi Emel
Hanımın her parmağında ayrı bir marifeti vardı.
Karım, “Ben de bu işi yapmak istiyorum!” deyince, “Hangi işi?”
dedim. “Bu işi işte, güzellik işini... Emel Hanım sen de
yapabilirsin dedi, dedim ya bunun kursu oluyormuş, oraya gidince her bir
şeyi öğretiyorlarmış zaten. Osman, kurban olduğum, ne
olursun bak beni o kursa gönder, Allah aşkına, ne olursun. Evde otura
otura kafayı yiyecem, ne olur, kurban olduğum, bak ne istersen
yaparım, ne olur!” dedi yalvarır halde.
“Kursa gidince çalışacak mısın, sen ciddi misin?” diye
sordum. “Vallahi ciddiyim, kurban olduğum, gönder beni bunun kursuna, ben
de çalışayım, bir işim, mesleğim olsun. Bu
yaşıma geldim halen koca parası yemek zoruma gidiyor, kurban
olduğum, ne olur!” dedi. “İyi, tamam, düşünürüz!” dediğimde
karımın sevinci görülmeye değerdi.
Bu kısa aranın ardından karım elbisesinin eteklerinden tuttu,
başının üzerinden çıkartınca iri memelerini kapatmakta
zorlanan siyah sutyeni ile kaldı. Bu sutyenini ilk kez görüyordum, üzeri
dantelli ve önden kopçalı sutyen memelerini olduğundan daha büyük ve
dik gösteriyordu. Karım kopçayı açınca memeleri
aşağı yukarı sallandı, önündeki bendi yıkıp
geçen taşkın bir dere gibiydi memeleri. Hiçbir kuvvet, güç engel
olamıyordu onlara.
Yarağıma sürdüğü çikolata dondurma gibi erimiş ve
koltuğun minderine de akmıştı biraz, ama karım buna
hiç aldırış etmeden oturdu ve bacaklarını
kaldırıp iki yana ayırdı dizlerinden bükerek.
Muhteşem bir manzara vardı karşımda.
Tıraşlı, kaymak gibi amı ıslanmıştı.
Amının etli, iri dudakları ve kasıkları bu
ıslaklıkla parlıyordu. Diz çökme sırası bendeydi
şimdi. Çikolata kavanozuna batırdığım
parmağımla amının üzerine ve kasıklarına bolca
sürdüm. Ve hemen ardından iştahla amını,
kasıklarını emmeye, yalamaya başladım.
Karımdan gelen derin bir, “Oğhhhh...” iniltisi salonu
çınlatırken, “Iğmmm, ağhhh, ayyyy, uğhhhhh...” diye
diye yüksek perdeden iniltileri kovaladı bunu. Dilimi amının
içine sokup çıkartırken amının
sıcaklığı dilimden başlayarak her yerimi
ısıtıyordu. Dilim, dudaklarım kılsız,
tıraşlı kasıklarında geziniyor, akan, eriyen
çikolatayı tek bir damlasını ziyan etmeden yiyip bitirmeye
çalışıyordum.
Karım saçlarımı çekiştiriyordu. Bense onun etli
amından başka bir şey düşünemiyordum. Çikolata kısa
sürede tükenince yeniden bolca aldım parmağımla. “Az daha geriye
yaslan, sırtını bastır iyice!” dediğimde karım
hiç sesini çıkartmadan yaptı bunu. Götü oturma minderinin
dışına taşmış, göt deliği de
çıkmıştı ortaya bu sayede. Parmağıma
aldığım çikolatayı göt deliğinin ağzına da
sürdüm ve ardından emmeye başladım.
Amının yalanmasından daha fazla zevk alıyordu şimdi ve
iniltileri çoğalmaya başlamıştı. Dilimin ucu
terlemiş ve hafiften osuruk kokulu göt deliğinin ağzından
içeri giriyor ve kendine yalanacak, emilecek çikolata damlası
arıyordu. Deliğin ağzındaki kısa ve sert kıllar
dilime batıyor olsa da engel olmuyordu. Göt deliği onca zamandır
sikmelerimle beraber genişlemişti, dilimin ucunu rahatça içine
alabiliyordu.
Ellerimle alttan kalçalarını destekliyor, bir amını bir göt
deliğini dilliyordum. Yarağım kalın ve sert bir
patlıcan gibi olmuştu artık, önümde aşağı
yukarı sallanıp duruyordu. Yarağımın bu halini görünce
sehpanın üzerindeki plastik yaraklar geldi aklıma.
İçlerinden birini aldığımı gören karım, “Çikolataya
batırıp bana ver birini!” dedi emredici bir sesle. Plastik
yarağın kafasını çikolata kavanozuna batırdım ve karıma
verdim. Ten rengi yarağın kafası kahverengiye dönerken
karım koca yarağı ağzına sokuverdi. Az önce gerçek bir
yarağa sakso çekerken şimdi plastik bir yarağa çekiyordu. Onun
bu hali beni daha da gaza ve aşka getirdi.
Hırsla amını ve göt deliğini dillemeye, emmeye
başladım tekrardan. Büyük bir açlıkla saldırıyordum,
karım bundan çok memnundu. Elindeki kocaman plastik yarağı
alabildiği kadar alıyordu ağzına ve üzerindeki
çikolatayı emip duruyordu. Amında ve göt deliğinde gezinen dilim
ise ona ayrı bir zevk veriyordu. Salonun ortasında muhteşem bir seks
ziyafeti çekiyorduk birbirimize.
Koltuğun ara sıra çıkardığı
gıcırtılara karımın iniltileri, benim zevk sözcüklerim
karışıyordu. Bir amını bir göt deliğini
yaladım, emdim. Çikolata bittiğinde tekrar tekrar
parmağımla yedirdim amına ve göt deliğine.
Karımın tatlı amının etli dudakları dilllemelerim
ve yalamalarımla daha da şişmiş, büyümüştü. Ufak ufak
ısırıyordum amının dudaklarını.
Amını ve göt deliğini dilimle sikiyordum.
Derken dilimden sonra sıra parmaklarıma geldi. Sağ elimin orta
parmağını çikolataya doymuş göt deliğine sokarken
karımın iniltileri daha da arttı. Parmağım çok rahat
şekilde gidip geliyordu deliğin içinde. Sağa sola çeviriyor
bastırıyordum ve karımın aldığı zevk
katlanıyordu bu sayede. Karımın plastik yarakla imtihanı da
devam ediyordu bu arada.
Dudakları ve çenesi tükürüğü ile kaplanmıştı. Çikolata
ile birleşen tükürük çenesini sanki sulu boya ile boyamış
gibiydi. Aynı zamanda koynuna ve memelerine küçük bir dere gibi
akmıştı.
Az sonra karım, “Bacaklarım ağrıdı, yatak odasına
gidelim!” dedi. Elinden tutup çektim. Elinde plastik yarakla ayağa
kalkıp yatak odasına geçerken, ben de çikolata kavanozunu ve
diğer iki yarağı alıp odaya geçtim.
Karım yatağa uzanırken elimdeki yaraklara bakarak, “Şunları
soksana, ikisini de, birini amımdan öbürünü de götümden!” dedi. Bu
isteği benim için emir sayılırdı. Ama öncesinde
muhteşem memeleriyle ilgilenmem gerekiyordu. “Tamam, ama biraz
sabırlı ol!” dedim ve kavanoza parmağımı
daldırdım.
Her iki memesinin üzerine ve meme uçlarına bolca sürdüm çikolatadan.
Ardından da iştahla yumuldum. Etli meme uçlarını emiyor,
yalıyordum. Dilim ve dudaklarım çikolata ile
kaplanmıştı. Yoğun çikolata tadıyla dilim
tatlanırken karım da aldığı zevkle inlemeye
başlamıştı yeniden.
Memelerini deli gibi sıkıp avuçluyor, yoğuruyordum. İçi su
dolu büyük birer balonu andıran memeleri bu okşamalarıma,
ellemelerime löpürdeyerek karşılık veriyordu. Meme uçları
emmelerimle beraber şişip büyüyordu. Memelerinin altında
sutyenlerinin izi çıkmıştı, hafif kırmızı
bir yara izini andırıyordu. O kısımlara da bolca çikolata
sürdüm ve emdim, yaladım, parlattım.
Zaman ilerledikçe kendimi kaybedercesine karımın memeleri ile bir
bütün olmuştum sanki. Ağzım, dilim memeleri ile
birleşmişti. Öpüyor, vakumluyor, emdiğim çikolatanın yerine
yeniden bolca sürüyordum. Kavanozun içinde kalan son çikolatayı ise
karnına, göğsüne ve kasıklarına döktüm, pekmez gibi
akıyordu çikolata.
Hafiften uzamış siyah tüylü karnını emmeye, yalamaya
gelmişti sıra. Dilimin, dudaklarımın altında
aldığı kilolarla yağlanmış ve kat kat olmuş
etini adeta aç bir köpeğin kemiğe, ete saldırması gibi
emiyor, içime çekiyordum. Göbek deliğinin üzerinde gezdirdim dilimi.
Yavaş yavaş aşağılara kayıyordum. Karımsa
iniltilerine devam ediyor, saçlarımı okşuyordu sürekli.
Terlemiş, çikolatadan arta kalanlarla kaplı
kasıklarını emdim yaladım uzun uzun. Yeniden
amını dilledim. Amının kışkırtıcı
pembeliğini çıkardım ortaya, dilimi soktum içine ve
yakıcılığını hissettim tekrardan. Dakikalar boyu
süren bu muhteşem sevişme faslının bitmesini hiç istemiyordum,
ama karım, “Hadiii, sok artık şunu, ımmm, hadiii!” diye
diye inlemeye, konuşmaya başlayınca yarıda kesmek zorunda
kaldım.
Hemen yastıklardan birini aldım ve belinin altına koyarak götünü
kaldırdım. Ancak yastık karımın cüssesine dayanamayıp
balon gibi sönünce diğer yastığı da koydum. Bu sayede götü
havaya kalkmış ve istediğim pozisyona gelmişti.
Bacaklarını dizlerinden bükerek iki yana açmıştı
iyice.
Plastik yarakların birini aldım ve amına sokmaya
başladım. Koca yarak kısa sürede karımın iyice
açılmış ve sulanmış amına giriverdi. Derken
sıra ikinci yarağa geldi. Bunu da aldım ve önce göt
deliğinin ağzına sürttüm uzun uzun. Sonrasında yavaş
yavaş sokmaya başladım. Karımın göt deliği
gittikçe açılmaya başlarken yarak da içine girmeye
başlamıştı. Karım bu anlarda boğuk ve
hırıltılı iniltiler çıkartıyordu. Damarlı
plastik yarağı göt deliğinin içinde sağa sola çevirdikçe
karımın, “Ağhhh, ayyy, ığhhh...” sesleri yatak
odasının içinde ses patlamaları yaratıyordu.
Kısa bir sürenin sonunda her iki yarak da karımın deliklerini
doldurmuştu. Üçüncü yarak ise ağzının içindeydi. Her üç
deliği de bu sayede dolmuştu, geçmişte aynı anda iki
yarağı kullandığım halde şimdi üçü birden iş
üstündeydi. Ama karımın istediği de buydu.
Karım ağzındaki yarağı kontrol ederken
aşağıdakiler benim sorumluluğumdaydı. Diplerinden
tutarak sokup çıkartıyor, yada amının veya göt
deliğinin içinde çeviriyordum. Karım kendini kaybetmiş haldeydi
artık. Boğulur gibi sesler çıkartsa da plastik yarağı
ağzına köklemekten geri kalmıyordu.
Her iki yarağı sokup çıkardıkça karımın
iniltileri çığlıklara dönüştü. Nefes
alışları sıklaşmış, götünü ve belini
kaldırıp indirmeye başlamıştı. Elindeki
yarağı da yatağın üzerine koymuş, elleriyle
çarşafı çekiştiriyordu artık. Bense onun bu hareketleriyle
gaza gelip yarakları sokup çıkartıyordum hızlı
hızlı. Amı zaten genişti, göt deliği de içine girip
çıkan yarakla birlikte daha da genişlemiş haldeydi. Amı
vıcık vıcık sulanmış durumdaydı.
“Ağhhh, ağhhh, ayyyy, ığmmm, ohhhh, sokkk, sokkk,
ığmmm, sokkk!” deyip duruyordu durmadan.
Gittikçe hızlanmaya başladı hareketleri. Gözlerini
kapatmış zevkten uçar olmuştu. Bacaklarının
arasında dört ayak olmuş vaziyetteydim. Her iki elimle yarakları
diplerinden tutup sokup çıkartıyordum dakikalardır.
Karımın amı içine giren plastik yarağı tamamen alacak
gibiydi. Bıraksam yarak amında kaybolacaktı sanki. Göt
deliğinin de amından aşağı kalır yanı yoktu.
Derken iniltiler, hırıltılar eşliğinde boşalmaya
başladı. Vücudu kaskatı kesilmiş gibiydi bu anlarda. Uzun
süren boşalması bittiğinde yatağın üzerinde hareketsiz
şekilde kaldı. Uzun ve tiz iniltiler çıkartıyor, göğsü
şiddetle inip kalkıyordu. Yavaşça çıkardım
yarakları. Amı epey bir genişlemişti, yarağın
üzeri amının zevk sıvıları ve çikolatadan arta
kalanlarla kaplanmış ve yapış yapış olmuştu.
Göt deliği de amı kadar olmasa da genişlemiş bir halde
duruyor, deliğin ağzı kasılıyor, bir daralıp bir
genişliyordu kendiliğinden. Plastik yarağın nerdeyse
tamamını içine almıştı göt deliği ve içinin
kızıllığını görebiliyordum.
Plastik yaraklardan sonra sıra bana gelmişti. Karım kendine
geldi bu ara ve belinin altındaki yastıkları düzeltti. Yine
aynı pozisyonunu koruyordu. “Şu yastıkları alsana!”
dediğimde, “Yok, bırak kalsın. Böyle yap, böyle yapınca
döllerin içime akar, hamile kalmam daha kolay olur!” dedi. Karım zevk için
değil, hamile kalmak, çocuk doğurmak için sikişecekti. Zaten az
önce zevkin doruklarına çıkmış, deli gibi
boşalmıştı ve şimdi iş hamile kalmaya
gelmişti.
Yarağımı sıvazladım ve bacaklarının
arasında yerimi aldım yine. Yavaş yavaş plastik
yarağın genişlettiği ıslak amına sokmaya
başladım yarağımı. İçerinin serinliğine
karşın karımın amı cayır cayır
yanıyordu ve yarağımın kafasından başlayan
sıcaklık dalgası vücuduma yayılmaya başladı yine.
“Iğmmm...” diyen fısıltılı bir inilti
çıkardı karım. Hemen ardından da, “ohhhh!” diye güçlü bir
inilti izledi bunu. Üzerine uzandıkça yarağım amının
içlerine, derinlerine doğru daha çok yol alıyordu. Kısa süre
sonunda taşaklarıma kadar girmiştim amına. Amının
içine sanki yağ sürülmüş gibiydi. Karım ellerini
sırtıma attı, tırnaklarını hissettim etimde.
Belimi oynatmaya başladım az sonra ve ağır ağır
sikmeye başladım.
İşi ağırdan, yavaştan alıyordum. Hiç acelem
yoktu. Annemin verdiği macunu sabah yemiş olsam da halen daha
enerjisini kaslarımda, yarağımda hissediyordum.
Karımın iyice açılmış, genişlemiş ıslak
ve kaygan amında yarağım bir ileri bir geri gidip geldikçe
aldığım keyifle inlemeye başlamıştım.
Dolgun memeleri göğsümün altında yassılaşmış,
löpür löpür sallanıyordu. Emel hanımın güzel parfümünün kokusunu
çekiyordum ciğerlerime. Sikişmenin verdiği zevkle oluşan
karımın teri de karışıyordu bu kokuya, ama hiç
rahatsızlık vermiyordu.
Gittikçe hızlanmaya başladım. Daha güçlü pompaladıkça
karımın iniltileri artmaya başlamıştı ve altımızdaki
yataktan da sert gıcırtılar geliyordu artık. Karım
ayaklarını belime sıkıca doladı bu sırada,
kollarıyla ve bacaklarıyla beni kıskaca almıştı.
Daha sert ve hızlı sikmeye başladım, taşaklarım
ve kasıklarım karımın etli ve terlemiş
kasıklarına çarparken şiddetli 'Şlop, şlop, şlop!'
sesleri çıkmaya başlamıştı.
“Ağhhh, ığhhh, uhhh, ımmm, sik, sik, ohhhh, sik!” sesleri
birbirine karışıyordu. Dün gece annesini siktiğim yatakta
şimdi karımı sikiyordum. Yatağın
gıcırtıları da çoğalmaya
başlamıştı. Karımın elleri sırtımda,
belimde, götümün yanaklarında geziniyordu. Hafiften uzamış
tırnaklarını etime bastırıyor, sanki etimi
kanatırcasına bir matkap gibi delmeye çalışıyordu.
Zaman ilerledikçe her yanım uyuşmaya başladı.
Gözkapaklarım ağırlaşıyor, ayaklarımdan parmak
uçlarıma kadar uyarılıyordum. Artık dayanacak gücüm,
halim kalmamıştı. Sonunda deli gibi boşalmaya
başladım. Döllerim yarağımdan bir musluktan akan su gibi
karımın amına akmaya başlamış, onun
amını, tarlasını suluyor, tohumluyordu.
Boşalmam sona erdiğinde vücudumda bir gram enerji
kalmamıştı sanki. Kendimi öylece karımın üzerine
bıraktım. Bu sırada karım, “Seni çok seviyorum, seni çok
seviyorum...” diye diye sırtımı, belimi okşuyor,
yanaklarımı, yüzümü öpücüklere boğuyordu.
Karımın yüzünde ve alnında boncuk boncuk ter
damlacıkları vardı. Yanaklarını, dudaklarını
öptüm uzun uzun. Amından çıktığımda
yarağımın üzeri döllerim ve karımın amının
sıvıları ile kaplanmıştı. Yanına
sırtüstü uzandım. Ciğerlerim sökülecekmiş gibi öksürdüm
birkaç kez. Derin derin nefes alıp verdim.
Karım belinin altındaki yastıkları düzeltti önce.
Karnını sıvazlıyor bir taraftan da kendi kendine bir
şeyler mırıldanıyor sanki dua ediyordu. Gülümseyen bir
yüzle baktı ve “En az 10-15 dakika böyle kalmam lazım!” dedi.
“İyi, kal o zaman!” dedim ve gözlerimi kapayıp sikişmenin
verdiği yorgunlukla kısa ama tatlı bir uykuya daldım...
Bir zaman sonra karımın dürtmesi ile uyandım. “Osman kalk,
telefonun çalıyor!” diyordu yanı başımda. Kendime gelmem
biraz zaman alırken, “Kimmiş?” diye sordum. “Bilmiyorum,
bakmadım!” dedi telaşlı bir sesle. Kalkıp salona geçtim.
Arayan Zekiye idi.
“Hay Allah!” dedim ve hemen aradım. Birkaç kez çaldıktan sonra
açıldı. “Kusura bakma, duymamışım...” deyince, “Olsun,
önemli değil. Ben çıkardım Ayfer’i. Onun için
aramıştım. Eve geldik. Allah senden razı olsun, şu
gününde koştun geldin!” dedi. “Ayfer nasıl, iyi mi?” diye sorunca,
“İyi iyi, çok şükür. Bir ara gelir görürsün, o da çok teşekkür
ediyor sana, dur veriyorum kendisi konuşsun...” dedi ve az sonra Ayfer’in
heyecanlı ve titrek sesi geldi kulağıma.
“Osman, çok sağ ol. Allah razı olsun. Sen olmasan ne yapardım,
her şey için çok teşekkür ederim. Borçlandım sana...” dedi. “Ne
borcu canım, olur mu öyle şey. Sen iyi ol yeter!” dedim. “Olsun
olsun, bu zamanda kimse kimseye bedavadan iyilik yapmıyor, ama sen
başkasın, bilirim. Müsait bir zamanda uğrarsan sana baklava
yapmak isterim!” dedi. Ayfer’in çok güzel ev baklavası
yaptığını bildiğimden, “Valla çok iyi olur, ama
şu aralar bayağı yoğunum. Ne zaman uğrarım
bilmiyorum...” dedim. “Eğer sen gelemezsen ben yapar getiririm,
işyerine yani!” dedi Ayfer karşılık olarak. “Zahmet etmesen...”
derken sözümü kesti ve “Ne zahmeti canım, seninkinin yanında zahmeti
mi olur bunun!” dedi nazik bir şekilde.
Telefonu kapatınca bir sigara yaktım, bu ara karım geldi
yanıma. “Kimmiş?” diye sordu ürkekçe. “Önemli değil, bir
arkadaş sadece. Akşamki nikâh için aramış.
Hayırdır, sen niye bu kadar korktun?” diye sordum. “Ne bileyim, tam
şey ederken telefon çalınca korktum!” dedi. “Boş ver, sıkma
kendini, rahat ol!” dedim yanağından öperek. “Hadi banyoya gidelim!”
dedim elinden tutarak ve banyoya geçtik.
Karım klozete oturup çişini yaparken suyu açtım. Duvardaki
sabunluğun içinde plastik bir tıraş bıçağı
vardı, bıçağın ağzında ise bir miktar siyah
kıl. Muhtemelen Esra etek tıraşı olmuş ve
tıraş bıçağını da burada unutmuştu. Kendi
kendini tıraş etmeye başlamıştı
anlaşılan.
Az sonra duş teknesinin içinde, yanımda yerini aldı karım.
Eline aldığı lifi güzelce sabunladı, şampuanladı
ardından da çocuğunu yıkayan bir anne gibi her yerimi
sabunlayıp temizledi. Sonrasında sıra bendeydi, lifle
karımın her yerini sabunladım, temizledim.
Çok güzel, yorucu bir sikişmeyi geride bırakalı dakikalar
olmuştu, ama benim aklım ikincisindeydi. Yarağımın
sertliği karımın da gözünden kaçmamıştı.
“Azdın mı gene?” diye sordu kıkır kıkır gülerken.
Koca memelerini avuçladım ve “Hem de çok!” dedim. Gene yapalım
mı diye sormama bile gerek yoktu, karım çoktan razıydı.
Kocası akşama başka bir kadının koynuna girmeden önce
olabildiği kadar çok sikilmek istiyordu.
“Şöyle dur, domal!” deyince karım elleriyle duvardan ve musluktan
tutunup destek alarak eğildi. Bacaklarını açtı iki yana,
ayakuçlarına basarak götünü kaldırırken ben de
yarağımı okşayıp sıvazlıyordum. Götünün
yarığına sürttüm yarağımı. Göt
yanaklarını tutup ayırdım ellerimle, göt deliği
genişlemiş haliyle karşımdaydı. Kısa süre önce
koca plastik bir yarağı dibine kadar alan göt deliğine
yarağımın kafasını sürttüm bu kez de.
Karım başını geriye atarak, “Götten mi yapacan?” diye
sorunca, “Evet, kıpırdama!” dedim. Karım sözlerime cevap
vermezken hafif kıllı ve yumuşak göt deliği
bastırmamla beraber yarağımın kafasını
almıştı içine. Az önce amına büyük bir keyifle
boşalmıştım, ama şimdi götünden daha büyük bir keyif,
mutluluk alıyordum.
Karım benden daha istekli ve sabırsızmış gibi
bacaklarını biraz daha ayırdı, bu sayede göt deliği
daha da açığa çıktı. Yavaş yavaş bastırmaya
başladım. İlk anda yarağımın kafasını
almış olsa da şimdi yarağımı sokmakta
zorlanıyordum. Karımsa götünü sağa sola oynatıyor ve
yarağımı götüne alabilmek için uğraşıyordu.
“Girmedi mi?” diye sordu yine başını geriye çevirerek. “Yok!”
dedim can sıkıntısıyla. Karım, “Sabun sür biraz!” diye
akıl verince, “Tamam!” dedim heyecanla.
Biraz sabun aldım elime ve köpürttüm, büyük bir heyecanla
yarağımı okşadım. Az sonra sabunla kaplanmış
ve kayganlaşmış yarağımı ağır
ağır karımın göt deliğine sokmaya başladım.
Sabun işe yaramıştı, göt deliği yarağımı
yavaş yavaş içine alıyor, yarağım gözden kayboluyordu.
Kısa süre sonunda nerdeyse taşaklarıma kadar karımın götüne
girmiştim.
Karım, “Ahh, ayy, az beklee...” dedi götünü oynatmaya çalışarak,
hemen ardından da ben bir şey yapmadan kendisi ileri geri hareket
etmeye başladı. Bu sayede yarağım götüne girip çıkmaya
başlarken ben sadece onun göt yanaklarını kavramakla meşgul
oluyordum.
“Ihhh, ayyy, ahhh...” sesleri eşliğinde duvara
dayadığı ellerinden destek alarak ileri geri yaylanıyor,
yarağım her seferinde göt deliğine nerdeyse dibine kadar girip
çıkıyordu. Ağır ve yavaştan ritmini koruyordu
karım. Bense amına göre dar kalan göt deliğinin verdiği
hazzı yaşıyordum.
Götünün dolgun, etli ve bembeyaz yanaklarına ufaktan tokatlar atıyor,
hamur gibi sıkıp yoğuruyordum. Karım zaman ilerledikçe
hızlanmaya başlarken her ikimizden de zevk iniltileri
çıkıyordu. İri, sarkık memeleri de ileri geri hareketleri
ile beraber sallanıp duruyordu...
Derken karım, “Yoruldum!” dedi. Ayakuçlarına basarak ileri geri
yaylanmak yormuştu onu. Şimdi sıra bendeydi. Göt
yanaklarını kavradım sıkıca ve pompalamaya
başladım hızlıca. Sabunlu, kaygan yarağım göt
deliğine büyük bir hız ve güçle girip çıkarken, karımdan,
“Ağghh, ayyyy, ımmm, uhhh...” sesleri peş peşe gelmeye
başladı.
Onun bu acı ile karışık zevk iniltileri beni daha da gaza
getirirken var gücümle sikiyordum götünü. Memelerinin sallanışları
da hızlanmıştı, götünün dolgun yanakları da yarak
darbelerimle beraber sallanıyor, löpürdüyordu. Kasıklarım ve
taşaklarım ıslak göt yanaklarına çarptıkça küçük
banyonun içi 'Şlop, şlop, şlop!' sesleri ile çınlar
olmuştu.
Yarağıma sürdüğüm sabunun etkisi zaman geçtikçe azalırken
karımdan zevkli değil de acılı feryatlar çıkmaya
başlamıştı. Karımın göt deliği
yarağımın sabunlarını sanki bir sünger gibi
emmiş, kurutmuştu.
“Boşalmadın mı?” diye sorup durdu birkaç kez, ama
boşalmamıştım bir türlü, boşalamıyordum. Bütün
gücümle pompalıyor, sikiyordum götünü ama boşalmanın
eşiğine varamamıştım henüz. Karım, “Az dur,
canım yandı, dur biraz!” dedi küçük bir çığlıkla.
Yarağım göt deliğinin içinde olduğu halde bekledim. O
kısa arada kalbimin atışlarını yarağımda
hissediyor gibiydim.
Yavaş yavaş yarağımı çıkardım, gerçekten de
sabundan eser kalmamıştı. Sabun köpükleri karımın göt
deliğinin içinde kaybolup gitmişti. “Canım yandı!” dedi
ahlayıp ıhlayarak. “Tamam, biraz daha sabun sürerim!” desem de,
karım yine, “Yeter artık, canım yanıyor!” dedi, ama benim
onu dinleyecek halim yoktu.
Ben yarağıma yeniden sabun sürerken karım yavaşça
doğruldu. Doğrulurken de ahlamaya devam etti. Az sonra
yarağım yeniden beyazlara bürünmüşken, “Hadi domal, az
kaldı!” dedim heyecanla. Ancak karım, “Yapma Osman, canım
yandı çok, yeter artık!” dedi.
Bu noktaya geldikten sonra geri dönmek aklımın ucundan bile
geçmiyordu. Dudaklarından öptüm birkaç kez, memelerini avuçlayıp
sıktım. “Hadi, çok istiyorum, bak bir daha ne zaman yaparız
belli değil!” dedim. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Tamam, ama çok
uzatma, böyle de ayaklarım ağrıdı!” dedi. “Tamam, o zaman
şöyle gel!” dedim.
Çamaşır makinesini gözüme kestirmiştim. “Makineden tutunup
domal” dedim emreder gibi. Karım makinenin iki köşesinden tutundu
sıkıca ve bacaklarını açarak makinenin üzerine doğru
eğilip domaldı. Sabunlu yarağımı sıvazladım
biraz ve ardından yeniden göt deliğine bastırmaya
başladım.
Karımdan bu kez ses seda çıkmaz olmuştu, yarağım
yavaş da olsa göt deliğine rahatça giriyordu. Sonunda yeniden taşaklarıma
kadar almıştı. Ağır ağır sikmeye
başladığımdaysa karımdan derin ve güçlü iniltiler
gelmeye başladı, “Ağhhh, ığhhh, ayyy...” diye diye
inliyor, başını ara sıra sağa sola oynatıyordu.
Geçen zamanla beraber boşalmaya yaklaşıyordum. Hızlanmaya
başladım. Karımın yaslandığı, destek
aldığı çamaşır makinesi abanmalarımla birlikte
olduğu yerde sallanmaya başlamıştı. Makinenin
gevşemiş ayakları fayans zemin üzerinde güçlü sesler
çıkartıyor, bu seslere karımın gittikçe daha yüksek
perdeden çıkardığı sesler eşlik ediyordu.
Güçlü pompalamalarımla birlikte dolgun göt yanakları yeniden
löpürderken 'Şlop, şlop, şlop!' sesleri artık banyonun
değil evin içini çınlatır gibi çıkıyordu. Sabunlu
yarağım karımın göt deliğinin duvarlarını
dövüyordu resmen. Sikişmemizin seslerine karımın götünden gelen
osuruk benzeri sesler karışıyordu zaman zaman.
Çıkan seslerin arasında kendimden geçmeye başladım bir
anda. Göz kapaklarım ağırlaşıyordu yine. Elektrik
çarpmış gibi titriyor, sarsılıyordu vücudum.
Yarağımda döl niyetine ne kalmışsa karımın göt
deliğine akıttım. Boşalmam sona erince bir süre daha
yarağım götünde olduğu halde bekledim.
Karım başını çevirerek, “Geldin mi?” diye sorunca, “Geldim!”
dedim yorgun bir sesle. Yarağımı çıkardığım
vakit karımın göt deliği nerdeyse 1 liralık madeni para
kadar açılmış, genişlemiş haldeydi. Sabun köpükleri
ile kaplanmış deliğin ağzı kızarmış
hatta morarmış gibiydi. Göt deliğinin içinin
kızıllığı yine ortadaydı. Elinden tutup
doğrulmasını sağladım. Bu sırada, “Ahhh, ayyy
anacımmm!” diye küçük bir feryat kopardı karım. Bu
feryadına güçlü bir osuruk sesi eşlik ederken karım bu ikinci
sesi duyacak halde değildi çektiği acıdan dolayı.
Suyu açtım yeniden ve ikinci kez yıkandık. Karım
ahlayıp ıhlıyor, söyleniyordu sürekli. Karımdan
domalmasını isteyince, “Ne oldu, doymadın mı?” dedi sinirli
bir sesle. “Ya sen dediğimi yapsana!” deyince bir şey demeden
domaldı duvardaki musluktan tutunarak. Duş
başlığını aldım ve daralmış olsa da
halen daha normal halinden fazlasıyla geniş göt deliğine tuttum
sıcak suyu. Aynanın önündeki el kreminden aldım ve deliğin
ağzına sıktım bolca. Ardından ufak ufak masaj yapar
gibi sürdüm. Sıcak su ve krem işe yaramış,
karımın ahlamaları azalmıştı. Birkaç
dakikanın sonunda ise acı iniltileri geçmişti. Ben
yıkanıp çıkarken o yıkanmaya devam ediyordu.
Salona geçtiğim zaman telefonum çalıyordu. Annemdi arayan. Derin bir
iç geçirdim, ne diyecek diye düşündüm. Açıp açmama konusunda
kararsız kaldım, ama telefon uzun uzun çalınca dayanamayıp
açtım.
Annem oldukça sinirliydi. “Neredesin?” diye sorunca, “Evdeyim, ne oldu?” dedim.
“Karın nerde?” dedi bu kez. “Banyoda, yıkanıyor!” deyince, “Ne
banyosu gündüz vakti?” dedi. Cvap vermedim sorusuna, o da
konuşmayınca kısa bir sessizlik oldu.
“Bana bak, akşama nikâhın var, saçma sapan işler yapma. Gidip o
sürtüğün koynuna mı girdin yoksa?” dedi sinirle. “Niye soruyorsun...”
dedim ancak lafımın devamını getiremeden, “Benim tepemi
attırma, kaç zamandır bugün için uğraşıyorum ben senin
haberin var mı? Bu nikâh olsun diye az çabalamadım. O sürtük az
kalsın bütün işleri bok ediyordu bugün. Rezil olduğumuzla
kaldık. Onu sakın buraya getirme, tamam mı...” derken kestim
sözünü ve “Tamam tamam, biliyorum ben meseleyi. Kendisi de gelmeyecek zaten,
merak etme!” dedim.
Annem sözlerimden memnun olmuş gibi, “İyi, tamam!” dedi, ardından
da “Baban aradı mı seni?” diye sordu. “Yok, ne oldu gene?” dedim.
Annem soruma cevap vermek yerine, “Sana dediğimi yaptın mı?”
diye sordu bu kez. Bahsettiği takı kutusuydu. “Hallettim!” deyince,
“Tamam, sakın unutma, kimseye de gösterme!” dedi tembihler gibi, sonrasında
da, “Bizim Fatma’yla Şefika’yı unutma sakın, onları
getireceksin ona göre!” diye ekledi ve kapattı telefonu.
Karım banyodan çıkıp giyinirken babam aradı. Akşamki
nikâh öncesinde hamama gitmemiz gerektiğini söyledi. Canım hiç
istemese de, “Tamam!” dedim. Hamamdan sonra da Refiye’nin evine geçecektik.
Karımla evlenirken hamama gitmiştim, şimdi Refiye ile evlenirken
de hamama gidecektim.
Artık nikâha saatler kalmıştı. Karım üzerindeki
likralı kadife elbisenin ardından günlük hali ile
karşımdaydı. Uzun siyah eteğinin üzerine çiçekli bir gömlek
giymiş, başını büyük bir türbanla
bağlamıştı.
“Beni ablama bırakır mısın?” diye sordu. “Elbette
bırakırım!” dedim. “Sen de giyin artık istersen!” dedi,
bunu söylerken gözleri nemlenmişti. Yatak odasını toplamış,
akşama giyeceğim damatlığımı yatağın
üzerine sermiş, hazır etmişti. Onunla evlendiğim zaman
almıştım damatlığı ve karım özenle
saklamış, temizlemiş ve ütülemişti. Aynı zamanda
birkaç parça iç çamaşırı ve giysimi de bir bavula koymuştu
güzelce. Beni kendi eliyle kumasının evine
yolladığını iyi biliyordu. Ağlamasının
sebebi buydu.
Damatlığımı giyip yanına gidince, gülen ama
yaşlı gözlerle bakıp, “Çok yakışıklı
olmuşsun!” dedi, hemen ardından da sıkı sıkı
sarıldı. Sıkıca sarıldım ben de,
yanaklarını, dudaklarını öptüm uzun uzun. “Üzülme, her
işte bir hayır vardır, az sabırlı ol, her şey
daha güzel olacak!” dediğimde, “İnşallah, İnşallah!”
dedi iç geçirerek.
Karım etrafı toplarken, ben de ona göstermeden bir torbaya mutfak
dolabına sakladığım annemin verdiği macun kavanozunu
ve takı kutusunu koydum. Kişisel birkaç eşyamı ve Kerim’in
telefonunu aldım. Beraber arabaya geçtik. Önce Fatma ve Şefika
ablayı alacaktım, onları Refiye’nin evine bırakacak, sonra
da karımı ablasının evine götürecektim. Oradan da hamama
gidecektim...
On dakika kadar Fatma ve Şefika ablayı bekledik arabada. Derken bahçe
kapısında göründüler. İkisi de yaşına başına
aldırmadan en güzel kıyafetlerini giymiş, süslenip
püslenmişlerdi. Dün gece babam ve Kerim’le grup seks yapan bu ikisi
değilmiş gibi bir halleri vardı. Fatma ablanın dolgun,
sarkık memeleri üzerindeki yeşil parlak kumaşlı elbisenin
altında adım attıkça hop hop hopluyordu.
Şefika abla protezli ayağıyla sallana sallana yürürken onun
yanında genç bir kız vardı, kolundan tutmuş ona destek
oluyordu. Uzun siyah bir pardesü giymiş, başını büyük siyah
bir türbanla bağlamıştı. Elinde de siyah bir çanta
tutuyordu.
Arka koltuğa otururlarken kız da onlarla beraber binince
şaşırdım. Oldukça güzel genç bir kızdı. Yüzü
tanıdık geliyordu, ama nerden olduğunu
hatırlayamıyordum bir türlü. Şefika abla her zamanki haliyle
takıldı bana, onun peşinden Fatma abla da. Ancak onlara cevap
veriyor olsam da aklım kızdaydı. Yüzü tanıdık
geliyordu, hem elindeki çanta da öyleydi...
Derken sonunda beynimde şimşek çaktı birdenbire. Bu Kerim’in
telefonunda gördüğüm kızdı. Kerim onun pek çok resmini
çekmişti, ayrıca daha heyecan verici olansa kıza ait iki video
kaydının olmasıydı. Bu kayıtlarda kız Kerim’in
yarağını ağzına almış, sakso çekiyordu.
Evet, bu o kızdı, bundan emindim. Kerim’in telefonundaki resimlerde
de böyle bir kıyafet vardı üzerinde.
Ancak, takıldığım başka bir şey daha vardı
ki, o da elinde tuttuğu çantaydı. Dün gece kapının
deliğinden baktığımda gördüğüm siyah
çarşaflı kadının elinde tuttuğu çantanın
aynısıydı. Yoksa, o çarşaflı kadın bu kız
mıydı? Medine bu kız mıydı?
Kalbim heyecanla atmaya başladı. Arabayı
kullandığım halde yarağım sertleşiyor, buna engel
olamıyordum. “Bu genç hanımefendi kim?” diye sordum. Sorumu Fatma
abla yanıtlarken heyecanım gitgide arttı. “Adı Miray, bizim
rahmetli Şeker abla vardı, onun torunu, sen tanımazsın!”
dedi Fatma abla. Şeker abla birkaç yıl önce vefat etmişti, ben
pek tanımasam da annem ondan bahsederdi. Kızın adı Miray
ise Medine kimdi peki? Aklım karıştı.
Ancak imdadıma Şefika abla yetişti, “Kız senin adın
Medine mi, Miray mı?” diye sorduğunda kendisi farkında olmasa da
kafa karışıklığıma son verdi. Kız, “Aslında
Miray, ama küçüklüğümden beri herkes Medine diyor!” dedi. Evet, sonunda
Medine ile tanışmıştım, hem de hiç aklıma gelmeyecek
bir şekilde.
Taşlar yerli yerine oturmaya başlıyordu artık. Kerim,
Şevkiye’nin çocuklarıyla beraber kaldığı yurtta
hocalık yapıyordu. Medine de oradaki öğrenci kızlardan
biriydi. Aynı zamanda Kerim onu sikiyordu ve dün gece babama da
sunmuştu. Daha doğrusu pazarlamıştı, elinde
gördüğüm paraların sebebi buydu muhakkak. Düşündükçe bir tuhaf
oldum. Dün gece babam Esra’nın yaşlarındaki bu müthiş
güzelliği mi sikmişti? Üstelik bunun için para bile vermişti.
Hem ayrıca tuhaf olan bir şey daha vardı ki, annem tüm bunlardan
haberdardı, hepsini biliyordu.
Medine yol boyu hiç konuşmadı. Ancak aynadan
baktığımda birkaç kez gözlerimiz kesişti, o da bana
bakıyordu. Karım, “Osman Fatma ablanın parasını
versene!” deyince elimi cüzdanıma atıp para çıkardım ve
Fatma ablaya verdim. Ancak Fatma abla benden aldığı parayı,
“Al bakalım, senin daha çok ihtiyacın var!” diyerek Medine’ye verdi.
Dün gece babamın sikmek için para ödediği kıza şimdi ben de
ufak bir cep harçlığı vermiş oluyordum böylece.
Sonunda Refiye’nin evinin önüne geldik, Fatma ve Şefika ablayla beraber
Medine de indi arabadan. Medine’nin Fatma ve Şefika ablanın
yanında ne işi vardı, benim nikâhıma neden geliyordu? Bir
takım dolaplar dönüyordu yine, kokusu yakında çıkar diye
düşündüm.
Onlar binanın girişine doğru giderken, karım, “Çok
hanım kız, yazık, anası ölünce babası
başkasıyla evlenmiş, o kadın da bakmamış bu
kıza. Şimdi yurtta kalıyormuş!” dedi.
Kaldığı yurdu biliyordum, kız hakkında daha çok
şey biliyordum, ama karıma söyleyecek değildim.
Zarife’nin evinin önüne geldiğimizde karım dışardan görülme
pahasına boynuma sarıldı sıkıca ve öptü birkaç kez
yanaklarımı. “Seni çok seviyorum!” diyerek arabadan indi. Evin
kapısından içeri girene kadar baktım. Gözden kaybolunca hamama
doğru sürdüm arabayı. Babam beni orada bekliyordu.
Hamamda güzelce yıkandıktan sonra saunaya girdim. Cildimde
tıkalı ne kadar gözenek varsa açılmıştı,
hafiflemiş ve gençleşmiş gibiydim
çıktığımda. Akşamın serin havası ilk anda
çarpsa da, her nefes alış verişimde içim enerjiyle dolup
taşıyordu. Eve gitmeden önce almamız gereken şeyler
vardı. Onları da hallettikten sonra Refiye’nin evinin önüne
geldiğimizde saat 20:00 olmak üzereydi.
İkinci kez dünya evine girmeme artık çok az
kalmıştı...
[Osman]
|