Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 121. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Gözlerimi
açtığımda saat 06.00’yı biraz geçiyordu. Prizdeki küçük
lambanın sarı ışığı halen yanmaya devam
ediyor ve sabahın ilk ışıklarıyla birlikte içeriyi
daha da aydınlatıyordu. Melahat sırtı bana dönük halde
uyuyor, hafiften horultular çıkartıyordu. Yavaşça kalktım.
Yerde duran külotumu ve atletimi giyindim. Lambayı prizden
çıkardım, kapıyı açıp banyoya geçtim. Çişimi
yaptıktan sonra odaya dönecekken salona bakmak istedim.
Salonun kapısı hafif aralıktı. Yavaşça itip biraz daha
açtım. Kızlar tam karşıdaki çekyatta yatarken, Nermin’in
yattığı çekyat hemen solumda kalıyordu. Üzerindeki
battaniyenin altında iri bedeni bir tümsek gibi belirmişti. Nefes
alıp verdikçe koca vücudu sanki bir balon gibi şişip sönüyordu.
Yatak odasına döndüğümde Melahat’ı uyanmış gördüm.
Uykulu gözlerle bakıp, “Kalktın mı?” diye sorunca, “Çişimi
yaptım, uykum var gene.” dedim. Yatağa girince Melahat
başını göğsüme koydu. Kumral ve diplerinde beyazlıklar
olan saçlarını okşadım. “Ne yapacaksın bugün, işe
gidecek misin?” diye sordu. “Bilmiyorum, canım pek istemiyor.” dedim.
“Karın eve almıyorsa sen de öbürüne git o zaman, ne de olsa iki
karın var.” deyince, “Niye, beni evden mi kovuyorsun yoksa?” diye sordum.
“Öyle şey olur mu, istediğin kadar kalabilirsin. Benim için
sıkıntı yok!” dedi. “Sen ne yapacaksın peki bugün?” diye
sorduğumdaysa, “Ben Nermin’le beraber Aysel hocanın evine giderim,
sen kalırsın. İster yat uyu, ister dışarı
çık. Anahtarı bırakırım sana.” dedikten sonra, “Gitmeden
önce biraz yaramazlık yapalım mı?” dedi gülerek. “Olur, hem de
çok iyi olur!” dedim ve alnını, yanaklarını öpmeye
başladım.
Melahat’ın elleri sırtımda, omuzlarımda gezinmeye
başlamıştı. Yanaklarını, boynunu, çenesini öptüm,
kadife gibi yumuşak tenini emdim uzun uzun. Sonrasında
dudaklarından öpmeye başladım. Etli dudaklarını
emerken Melahat’ın sağ eli alttan külotumun içine giriverdi.
Sertleşen yarağımı okşamaya
başlamıştı.
Dilimi ağzının içine soktum. Melahat dilimi aç bir hayvan
yavrusunun anasının memesini emmesi gibi emerken büyük bir haz
alıyordum bundan. Sağ elim memelerini avuçlamaya
başlamıştı bu arada. Her iki dolgun memesini hamur gibi
sıkıp yoğurdukça aldığım keyif katlanıyordu.
Öpüşme faslında sıra Melahat’a gelmişti. Bu kez ben
ağzımı araladım. Melahat o boşluktan dilini soktu ve
adeta bir yılan gibi oynatmaya başladı ağzımın
içinde. Uzun, sıcak dilini ağız boşluğumda ileri geri,
sağa sola oynatıp duruyordu. Sanki bir amın içine giren yarak
misaliydi. Az sonra kendimi geriye çekip dilimi çıkardım ve onun
halen dışarda duran diline dokundum. Dillerimizin ucu birbirine
değdikçe sanki elektrik akımına kapılır gibi
oluyordum. Bu arada Melahat’ın maharetli sağ eli yarağımı
kısa sürede demir gibi yapıvermişti. Melahat bu işi çok iyi
biliyordu.
Yorganı açtım iyice. Dün gece avuçlamakla, yoğurmakla
yetindiğim memelerine sıra geliyordu yavaş yavaş. Dilleme
faslından sonra çenesini, boynunu emdim ve öptüm yine. Sonra da memelerini
emmeye ve öpmeye başladım. Etli, kahverengi meme uçlarını
emdikçe şişmeye ve büyümeye başladılar. Hafiften pembeye
çalan meme başlarını emdim, yaladım, parlattım. Her
iki memesini alttan kavrayıp sıkıyordum. Su dolu balonu
sıkınca diğer tarafın şişip büyümesi,
taşması gibi memeleri şişiyor, büyüyor ve ağız
boşluğumu dolduruyordu.
Sevişmemiz devam ederken yatağın gıcırtıları
başlamıştı yine. Memelerini uzun uzun emdim. Büyük bir
keyif ve mutluluk alıyordum bundan. Derken sağ elim yavaş
yavaş aşağılara kaymaya başladı. Melahat’ın
kılsız, tıraşlı amının üzerinde gezindi
önce. Parmak uçlarıma pütür pütür gelen kıl kökü bile yoktu
amının üzerinde. Etli, sarkık am dudaklarını parmak
uçlarımla sıkıyordum.
Bızırı da aynı am dudakları gibi etliydi. Baş ve
işaret parmaklarımın arasına aldığım
bızırını ufak ufak sıktıkça Melahat’ın koca
gövdesi yatağın üzerinde aşağı yukarı kalkıp
iniyordu. “Hoşuna gidiyor mu?” diye sordum fısıltıyla.
“Devam ettt...” dedi iniltili bir sesle. Bir taraftan memelerini öpüp emerken
elimle bızırını okşamaya, sıkmaya devam ettim.
Melahat’ın iniltileri sürüyordu bu sırada. Yatağın
gıcırdaması da durmadan devam ediyordu yine.
Sağ elimin orta parmağını amının içine sokmaya
başladığımda Melahat’ın keyifli iniltileri daha da
artmaya başladı. Amının derin ve geniş
boşluğunun içinde incecik kalıyordu parmağım ama ona
zevk vermeye yetiyordu. Parmağımı bir yarak gibi hızlı
hızlı sokup çıkarıyor, amının içinde sanki daire
çiziyordum. Sabah serinliğine inat sıcacık, ıslak ve
kaygandı amı.
Orta parmağımdan sonra işaret ve yüzük parmaklarımı
soktum amına. Üç parmağımın verdiği zevk tek
parmağımınkinden daha fazlaydı elbette ve Melahat’ın
uzun uzun ve derinden gelen inlemeleri bunu doğruluyordu. Hızlı
hareketlerle amına girip çıkıyordu parmaklarım. Daha rahat
olması için bacaklarını iki yana ayırdı ve dizlerinden
büküp kendine doğru çekti. Şimdi kasıklarının
arasında oluşan boşlukta elim daha rahat hareket eder
olmuştu.
Vahşi bir hayvan gibi memelerini emiyor ve dişliyordum. Meme
uçlarını vakumlayıp emdikçe etli, iri birer üzüm tanesine
dönüşmüşlerdi. O etli üzümleri dişleyip koparmak ve içindeki
suyunu içmek istiyordum. Melahat hızlı hızlı belini
kaldırıp indirmeye başlamıştı bu sırada. Onu
yarağımla değil parmaklarımla sikiyordum. Bu sırada başparmağımla
bızırını okşamaya, ovalamaya de devam ediyordum.
“Ihhh, ahhhh, ayyyy, ohhh...” sesleri birbirine karışıyor ve
küçük odanın içini dolduruyordu. Salonda yatan Nermin ve kızları
umurumuzda değildi o anda. Düşündüğümüz tek şey
alacağımız zevkti. Kalbimin atışları
hızlanmıştı, kanım damarlarımda daha
hızlı akıyor gibiydi. Yarağım külotumdan
taşmış, kafasını dışarı
çıkarmıştı. Melahat’ın maharetli eli
aldığım zevkle birleşince yarağımı
kalın bir sopaya çevirmişti. Bir an önce onu sikmek, içine girmek ama
bir taraftan da bu durumu devam ettirme isteği arasında gidip
geliyordum.
Ancak Melahat’ın yarağımın amına girmesini bekleyecek
kadar sabrının olmadığını daha da hızlanan
hareketlerinden, aldığı güçlü nefeslerden ve
hırıltılı inlemelerinden anladım. Boşalmaya
adım adım yaklaşıyordu Melahat. Amının içindeki
parmaklarım vıcık vıcık olmuş bir haldeydi
artık. Belini kaldırıp indirmesi saniyeler içinde tavan
yaptı, kendini kasıyordu durmadan. Parmaklarımı var gücümle
ve en hızlı şekilde sokup çıkartıyordum amına.
Elim çarptıkça tok ve dolgun sesler geliyordu terlemiş, ıslak
kasıklarından.
“Ahh, ıhhh, ayyy...” sesleri eşliğinde
boşaldığındaysa sanki bedenindeki tüm enerji tükenmiş
gibi yığılı kaldı. Yorulmuştu Melahat ve
aldığı güçlü nefeslerle göğsü kalkıp iniyordu
durmadan. Kalp atışlarını şişen boyun
damarlarında görebiliyordum. Terlemiştik. Alnında ve saç
diplerinde minik ter damlacıkları vardı. Alnını ve
yanaklarını öptüm, ter damlacıklarını emdim.
Parmaklarımı çıkardığımda Melahat’ın
amının zevk sıvıları ile kaplanmış
olduğunu gördüm. Çarşafa sürttüm parmaklarımı, temizlemeye
çalıştım. Melahat bu sırada ağırlaşan,
kapanan gözleriyle bakıyordu bana. “Şimdi sıra bende!”
dediğimde, “Uykum geldiii!” dedi gülerek. “Mızıkçılık
yapma!” dedim gülümseyip, sonra bir süre daha memelerini öpüp emdim. Melahat
saçlarımı okşarken, “Götten yapalım mı?” diye sordum.
Melahat işaret parmağını dudağıma değdirip,
“Çok ayıp, böyle konuşmak sana yakışmıyor!” dedi.
“Niye?” diye sordum gülerek. “Ona götten yapalım denmez, çocuk olmayan
yerden yapalım denir!” dedi küçük bir kahkahayla. “Sen daha önce öyle
söylememiştin ama?” dediğim zamansa, “Sen geçmişi boş ver,
şimdiye bak!” dedi ve ardından da, “İçerde kadın var, sen
şimdilik amımla idare et, yalnız kaldığımız
zaman yaparsın!” diyerek dudağıma bir öpücük kondurdu.
“İyi, ne yapalım, biz de idare ederiz o zaman!” dedim ve atletle
külotumu çıkardım.
Melahat bacaklarını iki yana açtı iyice ve dizlerinden bükerek
kendine çekti. Ben bacaklarının arasına girerken o da
amını ovalıyordu. Yarağımı sıvazladım
bir süre, sonra da üzerine eğilip yarağımı etli
amının dudaklarına sürtmeye başladım. Melahat, “Çok
güzel, böyle devam et!” dedi dudaklarını ısırırken.
Amının etli, kararmış dudakları
yarağımın kafası değdikçe rüzgârda sallanan yaprak
gibi titriyor, oynuyordu.
Bir süre devam ettim bu şekilde, ama sonra yavaş yavaş
amına girmeye başladım. Daha birkaç saat önce deli gibi
sikişmiştik, ama sabahın ilk ışıklarıyla
birlikte azgınlığımız tavan yapmıştı.
Amının içi sımsıcaktı yine. Kısa sürede
yarağım taşaklarıma kadar girmişti amına. Bir
süre o şekilde bekledim. Bu esnada dudak dudağa ateşli bir halde
öpüşüyorduk. Ellerimse memelerini avuçlayıp sıkmakla
meşguldü.
Ağır ağır amında gidip gelmeye başladım.
Melahat’ın amı yanardağ gibi yanarken dün geceden amına
boşalttığım döllerimle ıslak bir sünger gibiydi.
Amı oldukça genişti, ama gene de zevk veriyordu, erkeğini memnun
etmesini biliyordu Melahat. Ben gittikçe hızlanmaya başlarken
Melahat’ın elleri popomda gezinmeye başladı. Kaslı göt
yanaklarımı okşuyor, sıkıyor, avuçluyordu. Bir
kadının götünü avuçluyormuşum gibi o da benimkini
avuçlamıştı. Ama rahatsız olmak yerine keyif
aldığımı hissettim bundan.
Daha da hızlanmaya başladığımda altımızdaki
yataktan yine şiddetli gıcırtılar gelmeye
başladı. Aynı zamanda deli gibi yaylanıyordu yatak. Büyük
bir güçle pompaladıkça yatak aynı güçle bizi havaya atıyordu.
Terli, ıslak kasıklarımızın
çarpışmasından şiddetli 'Şlop, şlop, şlop!'
sesleri çıkmaya başlamıştı tekrar. Gece içerdeki
Nermin’in bizi duyabileceği endişesini yaşarken şimdi öyle
bir çekincem yoktu.
Belimi ve götümü kaldırıp indirdikçe yarağım
kafasından dibine kadar girip çıkıyordu Melahat’ın
amına. Yıllarca yarak yemiş olsa da
çıkardığı iniltilerden, seslerden zevk aldığını
görüyordum Melahat’ın. Ve bu da bana tarifsiz bir zevk veriyordu.
Sevdiği erkekle birlikte olmanın zevkini duyuyor, tadını
çıkarıyordu.
Ellerimi yatağa bastırıp o şekilde sikerken Melahat
bacaklarını havaya kaldırıp geriye doğru
çektiğinde hızla pompalamaya başladım. Havadaki bacaklarının
sallanışlarını görmek daha büyük bir gaz ve şevk
veriyor ve o gazla daha da bastırıyordum. Tabii bu esnada
yatağın sesleri ve yaylanmaları en tepeye
ulaşmıştı. Ama bundan hariç yatağın duvara
bitişikmiş gibi duran suntadan yapılma
başlığı duvara vurmaya başlamıştı.
Küçük odanın içi şiddetli sikiş sesleriyle çınlıyordu
resmen.
Melahat’ın iri, sarkık memeleri deli gibi sallanıyordu
pompaladıkça. Memelerinin sallanışları, hareketleri
tıpkı bacaklarının sallanması gibi bana şevk
veriyordu. Melahat ara ara memelerini tutarken bazen de bacaklarını
dizlerinin arkasından tutuyordu. Yatak başının duvara 'Güm
güm!' vuruşları benim hareketlerimle birlikte bir azalıyor, bir
çoğalıyordu.
Melahat’ın dudaklarından dökülen zevk iniltilerine benimkiler de
eklenmişti artık. Yarağım amında olduğu halde
doğruldum ve ellerimi dizlerinin arkasına attım.
Bacaklarını biraz daha havaya kaldırıp geriye atarken var
gücümle sikmeye, yarağımı koca amının en derinlerine
sokmaya başladım. Bu pozisyonda Melahat’ın sol eli memelerinde
gezinirken sağ eliyle de amını ovalıyordu.
Zaman ilerlerken sabahın bu erken saatinde
yaşadığımız sikiş beni gitgide yormaya
başlamıştı. Aynı zamanda fena halde terlemiştim.
Melahat’ın saç dipleri ve alnında boncuk boncuk ter
damlacıkları vardı yine. Bembeyaz kasıkları ise yarak
ve kasık darbelerimle nar gibi kızarmıştı. Yavaş
yavaş boşalmaya yaklaşıyordum. Ellerimi bacaklarından
çekip yeniden yatağa dayadım, tempomu düşürüp belimi ve götümü
oynatarak o halde sikmeye devam ettim. Melahat’ın bacakları yeniden
yaylanmaya, elleri de götümde gezinmeye başlamıştı.
Ancak bu sırada hiç tahmin etmediğim bir şey oldu ve birdenbire
odanın kapısı açıldı. Kapı sol
tarafımızda kalıyordu, bakınca Nermin’in büyük
kızını gördüm. Kız kapının kolundan tutmuş
ve gözlerini kocaman açmış halde bize bakıyordu.
Anlayamadığım bir nedenle arkasına bakıp, “Annee,
sikişiyolaarrr!” diye bağırdı. Melahat, “Kız kapat
kapıyı!” derken kız öylece durmuş bize bakmaya devam
ediyordu. Bense o şaşkınlıkla Melahat’ın amında
gidip gelmeye devam ediyordum.
Kız 4-5 saniye boyunca orada durup bizi izlediği halde Nermin
ortalarda yoktu. Melahat yine, “Kapat kız kapıyı!” derken
kız bu sözlere gülerek karşılık veriyordu. Derken Nermin’in
sesi geldi önce, sonra da kendisi göründü. Yüzü mosmor olmuş gibiydi. Bize
hiç bakmamaya çalışıp doğulu şivesiyle, “Kız gel
buraya!” dedi ve büyük bir hızla kızını tutup geri çekti,
kapıyı kapattı. Hemen ardından da kızına küfredip
vurduğunu ve kızının da ağlamalarını
işittik.
Sikişmenin zevki, kızın birden ortaya çıkması derken
yaşadığım heyecanla birleşince deli gibi
boşalmaya başladım. Yarağım halen Melahat’ın
amındaydı ve gidip gelmeye devam ediyordum boşalırken.
Melahat’ın elleri yine götümdeydi bu esnada. İniltilerim
böğürtülere dönüşürken döllerim oluk oluk Melahat’ın amına
akıyordu. Boşalmam bittiğinde vücudumda bir gram enerji
kalmamıştı sanki. Yarağımı amından
çıkardım, son kalan döllerimi amının üzerine
akıtırken Melahat gülüyordu. “Hayırdır, niye gülüyorsun?”
dedim ve üzerine bıraktım kendimi.
Melahat’ın kolları sırtımda gezinirken, “Ne yapayım,
sabah sabah başımıza gelene bak. Gerçi ben
alışkınım böyle şeylere de sen değilsin!” diyerek
yanıtladı. Saçlarımı okşuyor, yanaklarımı
öpüyordu. Bana, “Hoşuna gitti mi?” diye sorunca, “Gitti!” dedim uykulu bir
sesle. Boşalmanın verdiği rehavetle uykum gelmişti hemen.
Bu sırada içerde Nermin’in kızının ağlama sesleri
geliyordu. “Kıza bak, o yaşta bizim sikiştiğimizi biliyor!”
dediğimde, “Ee, bu zamanın çocukları başka!” dedi gülerek.
Sonra da, “Az müsaade et...” diyerek beni üzerinden atıp kalkarken ben de
sırt üstü uzandım. Melahat giyinirken yorganı üzerime çektim.
Melahat, “Ben bakayım
şuna!” deyince, “Ne diyeceksin kadına?” diye sordum. Melahat
yaşanan olaya rağmen çok sakin ve soğukkanlı görünüyordu.
“Ne diyeyim, kalkıp çocuğa kızacak halim yok.
Yaptığının saygısızlık olduğunu
anlayacak yaşta değil. Anasına da kızamam, kızsam
çocuğu daha çok dövecek. Olan oldu, ne yapalım. Sonuçta karı
kocayız değil mi, ayıp bir şey yapmadık ki yüzümüz
kızarsın!” dedikten sonra kapıyı açıp çıktı.
İçerde kızın ağlamaları bir süre daha devam ettikten
sonra kesildi. Uyku ağır basmaya başlamıştı bu
sırada. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başlarken
tatlı bir uyku beni esir aldı. Melahat’ın dürtmesiyle
uyandığımda saat 07.30 olmuştu. “Osman biz Aysel
hocanın evine gidiyoruz. Sen uyumana devam et. Anahtarın birini
masanın üstüne koydum. Keyfine bak, dolapta bir şeyler var,
kahvaltı yaparsın!” dedikten sonra yanağımdan öptü.
“Hayırdır, ne oldu, konuştun mu kadınla?” diye sordum.
“Konuştum konuştum, özür diledi!” deyince, “Özür mü, Allah Allah,
niye?” diye sordum. “Kızın yaptığı için, niye olacak?
Kendi evlerinde de böyleymiş bu kız, kocasıyla iş tutarken
bile kapıyı açıp dalıyormuş içeriye. Kızın o
yaşta sikişmenin ne olduğunu bilmesi de bundanmış!”
dedi gülerek. “Ulan neler var ya, Allah Allah...” deyip başımı
yeniden yastığa koydum.
Melahat sıkıntılı bir sesle, “Osman, şey diyecektim
kızmazsan eğer...” deyince, “Hayırdır, ne oldu?” dedim. “Ya
bu kadının cebine biraz para koyayım diyorum ama bende yok.
Acaba sende var mı, yanlış anlama, istemezsen vermezsin...”
diyerek nedenini söyledi. “Ya bırak, pantolonun cebinde cüzdan var, aç
oradan ne kadar almak istiyorsan al, kendine de al!” dedim. “Çok sağ ol,
çok iyisin, Allah senden razı olsun!” diyerek cüzdanımdan para
alırken ben de gözlerimi kapatıp uykuya daldım...
Yukardan gelen bir sesle uyandığımda saat 10:00 olmak üzereydi.
Yere düşen bir şeyin çıkardığı sesti bu. Kendime
gelir gibi olduğumda üst kattan yabancısı
olmadığım sesler gelmeye başladı kulağıma.
Yatak gıcırtılarıydı bu sesler. Bu saatte bu ne böyle
dedim kendi kendime. Yatakta doğrulup gözlerimi tavana diktim ve birkaç
metre üzerimden gelen seslere kulak kabarttım.
Yatağın şiddetli gıcırdamalarını çok
rahatlıkla duyuyordum. Sesler o kadar yoğun ve şiddetliydi ki,
elimi yarağıma atıp sıvazlamaya başladım. Son gaz
devam eden gıcırtılara ara ara 'Tak tuk tak tuk!' sesleri
karışıyordu. Üst katta çok sağlam bir sikiş dönüyordu,
ama bu saatte böylesine sikişenler kimdi? Bunun cevabını ancak
Melahat verebilirdi. Yataktan kalktım ve Melahat’ı aradım.
Birkaç kez çaldıktan sonra açıldı telefonu. “Ne oldu?” diyerek
yanıtladı. Fısıltılı bir sesle, “Senin bu üst
katında kim oturuyor?” diye sordum. Bunu sorarken bile yoğun yatak
gıcırtılarını duyuyordum. “Niye sordun?” dedi Melahat.
“Valla yukarda çok sağlam bir sikiş dönüyor, kim bunlar diye merak
ettim!” dedim. Melahat’ın gülme sesleri geldi kulağıma. “Allah
iyiliğini versin, bunun için mi aradın beni?” deyince, “Ne
yapayım, yatıyordum birden bunların sesiyle uyandım!” dedim
gülerek. Melahat, “Saliha adında bir kadınla kocası oturuyor,
ama kocasının adını bilmiyorum!” dedi. Bu ara sesler epey
artmıştı. “Senin Saliha’yı fena sikiyor kocası!”
dedim, yüksek sesle gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Tabii bu arada bir
elimle telefonu tutarken diğeriyle yarağımı okşamaktan
da geri durmuyordum.
Melahat, “Kocası şehir dışında
çalışıyor diye duymuştum. Belki de izne filan
gelmiştir...” deyince, “Olabilir, adam bunun acısını
çıkartıyor herhalde!” dedim gülerek. Melahat, “Onun üst
katındaki daire boş, benim de bu saatte evde
olmadığımı sanıyor, onun için azıttılar
herhalde. Yoksa öyle bir kadın değildir, kapalı, çok tutucudur...”
dediğinde, “Valla bilmiyorum, ama fena azıttıkları kesin!”
dedim.
Telefonu kapatınca kulağımı yatak başının
nerdeyse bitişik olduğu duvara dayadım. Nefesimi tutup sesleri
duymaya çalıştım. Ancak çok uğraşmama, kendimi kasmama
gerek yoktu sesleri duyabilmek için. Duvarın içinden gümbür gümbür
geliyordu sesler.
Çok yoğun ve şiddetli gıcırtıların arasında
kadının ve kocasının inlemelerini duyabiliyordum. “Ayy,
ahhh, ıhhh...” seslerine adamın böğürtüyü andıran sesleri
karışıyordu. Yatağın çıkardığı
gıcırtıların yanında Melahat’ın dandik
yatağınınkiler solda sıfır kalırdı resmen.
Yarağım kazık gibi olmuştu bu arada. Saliha’nın
kocası izne gelmiş ve karısını çatır çatır
hayvan gibi sikiyordu. Saniyeler saniyeleri dakikalar dakikaları
kovalarken adamın temposu hiç düşmüyordu. Bu işi iyi
bildiği kesindi. Saliha adlı kadının kedi yavrusunun
seslerini andıran iniltileri de hiç durmadan devam ediyordu.
Bir ara çok şiddetli, duvara çivi çakılıyormuş gibi sesler
gelmeye başladı. İkisinin de iniltilerinin arasında ara ara
kadının, “Sik, sik, sik!” seslerini rahatlıkla duyuyordum.
Seslerin en tepe noktasında adamın şiddetli böğürtüleri, “Ağhhh,
ağhhh, ığhhh...” şeklinde haykırmalara
dönüştüğünde yarağımdan zevk sıvıları
geliyordu. Çok sağlam bir sikişmenin zevk
çığlıkları yükseliyordu üst kattaki yatak odasında.
Yatağın yaylanmaları ve gıcırdamaları devam
ederken yoğunluğu ve şiddeti gittikçe azalıyordu. Sonunda
tamamen kesildiğinde uyanmamın üzerinden yirmi dakikayı
aşkın bir zaman geçmişti. Adam bu süre boyunca hiç durmadan
sikmişti Saliha’yı.
Yeniden yatağa uzandım. Birkaç dakika sonra zeminden gelen yürüme
seslerini duydum. Yarağımı okşadım sesleri dinlerken.
Nermin’e gitti aklım bu ara. Evde kocasıyla sikişirken
kızı kapıyı açıp odaya dalıyormuş.
Düşündükçe gülesim geliyor, ama aynı zamanda Nermin için üzülüyordum.
Nermin yukardaki Saliha gibi bir sikiş yaşamış
mıydı hiç? Aldığı zevkle inlemiş, ahlayıp
ohlamış mıydı? Muhtemelen bu sorunun cevabı
hayırdı. Kadının böyle bir deneyim ve zevk
yaşadığını tahmin etmiyordum. Oysa bütün bunlara
fazlasıyla layık bir kadındı.
Aklım bu düşüncelerle doluyken yukarda çekmece ve dolap
kapaklarının sesleri geldi kulağıma. Sikişme ve
sonrasında yıkanma faslı bitmiş şimdi de
giyiniyorlardı anlaşılan. Ne konuştuklarını
duymuyordum, ama kulağıma her ikisinin, özellikle kadının
gülme sesleri ve kahkahaları geliyordu. Saliha kim bilir kaç zaman
beklemişti kocasını? Yarak yemek onu mutlu etmiş şimdi
de kahkahalar atıyordu.
Karnım acıkmıştı. Mutfağa gidip
buzdolabını açtım. Şansıma biraz peynir, zeytinle
birkaç parça bayat ekmek vardı. Bunlarla kendime küçük bir sandviç
yapıp yedim. Bir sigara yaktım. Sigaramı bitirecekken cep
telefonumun çaldığını duydum. İçimi bir sevinç
kapladı. Refiye mi arıyordu yoksa? Ama ekrandaki numarayı
görünce bütün sevincim uçuverdi. Arayan Refiye değil teyzemdi.
Yine de merakla açtım telefonu. “Osman, nasılsın oğlum?”
dedi teyzem keyifli bir sesle. “İyiyim teyze, sen nasılsın?”
diyerek yanıtladım. “İyiyim oğlum. Aradın mı
Elif’i, merak ettim...” deyince, “Dün aradım teyze, sana söylemedi mi?”
dedim şaşkınca. “Ha, yok, söylemedi. Öyle şeyleri pek
söylemez o, sen de bilirsin. Ben şey diyecektim sana, sen bugün müsait
misin, işte misin yoksa?” diye sordu. “Yok teyze, daha
başlamadım işe, hayırdır, bir şey mi lazım?”
dediğimde, “Hee, senle bugün bizim eski eve gidelim diyecektim...” dedi.
“Olur teyze gideriz, ben evin oraya gelince ararım seni, Elif de gelecek
mi peki?” diye sorunca, teyzem, “Yok oğlum, Elif’lik bir iş yok, biz
gider geliriz. Hem sen şimdi gelme zaten. Ben seni ararım, öyle
çıkarsın!” dedi. “Tamam teyze, sen nasıl istersen!” diyerek
kapadım telefonu.
Teyzem arayana kadar yıkanayım diyerek banyoya geçtim. Sıcak ve
tazyikli suyun altında yıkandım güzelce. Kurulanıp
giyinirken teyzem aradı. “Osman, sen bizim evin orada market var ya, onun
oraya gelirsin. Gelince beni ara, ben de gelirim!” dedi. “Tamam teyze, sen
nasıl istersen!” dedim ve kapadım telefonu.
Melahat’ın masanın üzerine bıraktığı
anahtarları alıp çıktım dışarı.
Kapıyı kilitlerken merdivenlerden bir adamla kadının
indiğini gördüm. Dönüp bakınca birden şaşkına döndüm.
Karşımdaki Gamze’ydi, yani liseden kız arkadaşım olan
Gamze. Ama daha ilginç bir şey vardı, o da Gamze’nin ikinci isminin
Saliha olmasıydı. Adı Gamze Saliha idi. Okulda herkes ona ilk
ismi olan Gamze diye hitap eder, o da Gamze ismini kullanırdı. Ama
ailesinin ona hep babaannesinin adı olan Saliha diye hitap ettiğini,
Gamze’yi kullanmadıklarını söylerdi.
Lise ikinci sınıftayken birkaç ay çıkmıştık.
Gamze ile farklı sınıflardaydık, ama sevgili olmuştuk.
Ama daha sonra başka bir kıza ilgi duyduğumu
öğrendiğinde beni terk etmişti. Ancak bunun için kendime göre
haklı sebeplerim vardı. Gamze güzel sayılacak olsa da biraz
bakımsız bir kızdı. Yanaklarında, çenesinde ve
dudaklarının üzerinde her zaman siyah tüyler olurdu. Her zaman
kalın siyah külotlu çoraplar giyerdi. Diğer kızlar havalar
ısındıkça kısa çoraplar giyip bacaklarını
göstermeye çalışırken Gamze hiç öyle giyinmezdi. Yada
bacaklarını gösteren ince külotlu çoraplar bile giymezdi. Yüzündeki
sivilcelerden dolayı erkeklerin ve diğer kızların
alaylarına maruz kalırdı bazen. Hatta sevgili olduğumuz
dönemde yine kendisiyle bunun için alay eden bir çocuğun biriyle kavga
etmiş, kızlardan birinin üzerine yürümüştüm.
O kısacık anda beynimde şimşekler çaktı.
Melahat’ın söylediği ve üst katımda çatır çatır
sikişen Saliha yoksa benim eski kız arkadaşım
mıydı? O zamandan bugüne pek değişmemişti Gamze ve
görür görmez tanımıştım. Sadece o zamanlar yüzünde epeyce
olan sivilceleri yok olmuş, onun dışında her şeyiyle
aynı kalmış gibiydi. Orta boylu, ne kilolu ne zayıftı
ve şimdi de öyleydi. Ancak o zamanlar başı açıkken
şimdi kapanmıştı. Uzun siyah saçları vardı
Gamze’nin. Şimdiyse başını büyük bir türbanla
bağlamıştı. Koyu lacivert renkli, uzun ve bol bir pardesü
giymişti. Ayağında ise siyah, topuklu ayakkabılar
vardı.
Yanındaki adam, yani
kocası ise uzun boylu ve yapılıydı. Sinekkaydı
tıraşlı ve kısa saçlı esmer biriydi. Bana yan gözle (Ne
bakıyorsun?) der gibilerden bakarken, arkasında kalan Gamze’nin beni
görür görmez tanıdığını suratının
aldığı şekilden anladım. Koridorun
ışığı altında bembeyaz yüzünün hafiften
kızardığını fark ettim. Eskiden de
utandığı zamanlarda hemen böyle kızarırdı yüzü.
Kocasıyla birlikte dışarı çıktıklarında ben
de peşlerinden çıktım. Birkaç metre ötemde topuklu
ayakkabılarına basa basa yürüyordu Gamze. Ona seslenmek, merhaba
demek istiyordum, ama kocasının yanında yapamazdım bunu.
Uzun ve bol pardesüsünün alt kısmı adım attıkça bir pelerin
gibi açılıyor, genişliyordu. Biraz ilerdeki bir arabaya bindi
kocası, Gamze de peşinden. Ancak Gamze’nin arabaya binerken
bakışları bendeydi. Yıllar sonra
karşılaşmıştık, birbirimizi öyle kolay kolay
unutacak halimiz yoktu.
Gamze ilk cinsel deneyimlerimi yaşadığım kızdı,
aynı zamanda ben de onun ilk erkeğiydim. Okulun
aşağısında kalan fidanlıkta, yada üst katlardaki
boş sınıflarda bir araya geldiğimizde memelerini ve bacaklarını
ellerdim. Kalın külotlu çoraplar giymesinin sebebini de o zaman
öğrenmiştim. Bacaklarında ve kalçalarında tıpkı
yüzünde olduğu gibi siyah tüyler, hatta kıllar vardı.
“Bunları niye temizlemiyorsun?” diye sorduğumda her zaman, “Annem
istemiyor!” diye cevap verirdi. Annesinin oldukça tutucu bir kadın
olduğunu ve bu yüzden yüzündeki ve bacaklarındaki tüyleri,
kılları aldırmadığını, hatta onun kendi
tüylerini ve kıllarını bile almadığını
söylerdi. Babasının annesinin bu halinden rahatsız
olduğunu, bu yüzden evde her zaman bir gerginlik olduğunu
anlatırdı. Annesinin tüm ısrarları ve baskılarına
rağmen kapanmamasının sebebinin babası olduğunu
söylerdi.
Annesinin aşırıya varan tutuculuğuna rağmen Gamze
baş başa olduğumuz zamanlarda oldukça rahat
davranışlar sergiliyordu. Öyle ki ben onun yeni yeni büyümeye
başlayan memelerini okşarken o da pantolonumun içine elini sokup
yarağımı tutuyordu. Birkaç kez ısrar etsem de
amını göstermemişti hiç. “Memelerimle idare et işte!” derdi
alt dudağını ısırarak.
Yaz kış sürekli süveter giyerdi gömleğinin üzerine. Süveterini
yukarı sıyırıp gömleğinin düğmelerini
açardım. İçinde her zaman erkek atletine benzer bir atlet olurdu.
Niye devamlı süveter giydiği de o zaman belli olurdu, çünkü Gamze
sutyen takmazdı hiç. Meme başları bembeyazdı.
Kızıl, küçük bir eriğe benzeyen meme uçlarını
sıkardım parmak uçlarımla, sonra da emerdim. Bu sırada
Gamzenin ince uzun parmakları yarağımda olurdu.
Memelerinden hariç dudaklarını öperdim. Dudaktan öpüşme
konusunda ikimiz de cahildik, ama yine de hoşumuza giderdi.
Dudaklarının üzerindeki tüyleri gelirdi dilime, ama o heyecanla bir
şey demezdim. Ellerimi eteğinin altına sokup kalın külotlu
çorabının üzerinden bacaklarını, kalçalarını
okşardım. Sonra da elimi çorabın içine sokardım. Un gibi beyaz
kalçalarını, bacaklarını okşardım. Siyah tüyleri,
kılları olmasa Gamze’nin bacakları pek çok kızınkinden
daha güzel ve biçimliydi. Ona hep söylerdim bunu, ama o da her seferinde, “Beni
seveceksen böyle sev!” derdi gülerek. Birine yakalanma korkusuyla en fazla 2-3
dakika bir arada kalabiliyorduk. Ama her seferinde yarağım kazık
gibi oluyordu.
Ne zamanki başka bir kız bana ilgi duyup ben de ona
karşılık verince Gamze beni bırakmıştı. Ben
de, “Niye beni terk ettin?” diye sormamıştım hiç. Çünkü
Gamze’den sonra beraber olduğum kız okulun en güzel
kızlarından biriydi. Ama o kadar güzel olmasına rağmen
Gamze’nin rahatlığı yoktu onda. Değil memelerini emmek, bir
kere bile elletmemişti.
Gamze benden sonra başka bir erkekle çıkmamıştı. Mezun
olduktan sonra da ne yaptığını hiç bilmiyordum. Ve
şimdi seneler sonra karşıma çıkmıştı.
Arabayla önümden geçtikleri sırada bana bakıyordu yine. Derin bir iç
geçirdim. Seneler evvel öpüp kokladığım, memelerini emdiğim,
kalçalarını avuçladığım lise aşkımın
şimdi bir kadın olarak kocasıyla sikişmesine şahit
olmuş, ardından onu görmüştüm. Tanımıştık
birbirimizi, ama bir merhaba bile diyemiyorduk...
15-20 dakika sonra teyzemin bahsettiği marketin oraya geldim ve
aradım kendisini. “Ha, tamam yavrum, ben de geliyorum!” dedi teyzem.
Beş dakika kadar arabanın içinde bekledim. Az sonra teyzem elinde bir
torbayla marketten çıktı. Ön kapıyı açıp koltuğa
otururken, “Teyze, bunlar ne?” dedim. Elindeki torbayı alıp arka
koltuğa koydum. “Hiç yavrum, öteberi aldım biraz...” dedi
gülümseyerek.
Arabanın içini hafif bir parfüm kaplamıştı. Dün Hüsniye’den
gelen kokunun bir benzeriydi. “Parfümün de çok güzelmiş!” dediğimde,
“Kamer’in üvey kızı verdi!” dedi. Dünkü açık gri renkli ince
pardesüsü vardı üzerinde. Başını ise büyük ve parlak siyah
bir türbanla bağlamıştı. “Hayırdır teyze, niye
gidiyoruz şimdi?” dedim arabayı çalıştırırken.
“Bir gidip bakayım eve oğlum, ne var ne yok. O camları açıp
havalandırayım içeriyi, biraz temizlik yapayım...” diyerek
yanıtladı.
“Refiye ile kavga mı ettin yavrum?” diye sorunca, “Yok teyze, niye
sordun?” dedim bir şey belli etmemeye çalışıp. Ama teyzem
yılların kurduydu. “Ben anlarım oğlum, sen teyzeni
başkalarıyla karıştırma!” dedi sağ
bacağıma ufak bir şaplak atıp. Ara ara bana yan gözle
bakıyordu, bu bakışlarında bir şeyler vardı. Sonunda
dayanamayıp, “Hayırdır teyze, niye öyle bakıyorsun?” dedim
gülerek.
“Sana bir şey diyecem ama bana yalan söyleme!” deyince heyecanlandım.
Ne diyecekti kim bilir? “Niye, ne diyeceksin?” diye sordum. Kısa bir
sessizliğin ardından, “Biz dün gelmeden önce siz yukarda ne
yapıyordunuz?” diye sordu. Şimdi yandık dedim içimden. “Ne
olacak teyze, muhabbet ediyorduk. Sonra ben sıkıldım
çıktım dışarı...” dedim.
Teyzem, “Viski mi içiyordunuz muhabbet ederken?” diye sorunca, “Hüsniye
Hanım ısrar edince kıramadım...” dedim. “Yok oğlum,
ben ona bir şey demiyorum zaten. İstediğini iç, ben ona
karışmıyorum, ama başka şeyler var gibi geliyor bana...”
dedi başını sağa sola sallayarak. Bu arada gülümsüyordu.
Teyzem olan biteni anlamıştı anlaşılan. Hiç cevap
vermedim, söyleyecek bir şeyim de yoktu zaten. Ben sessiz kalınca
teyzem de başka bir şey demedi.
Teyzemler ilk önceleri bizim mahallede oturuyordu. Elif evlenip gittikten
sonraysa şimdi gittiğimiz eve taşınmışlardı,
iki sene kadar önce de şu anda oturdukları daireye. Evde halen daha
eşyaları vardı. Evi kiraya vermemişlerdi, öylece duruyordu.
Teyzem parayı bulunca eski evden birkaç parça dışında hiç
eşya getirmemiş, mutfaktaki tabak çanak dahil hepsini sıfır
almıştı.
Evin önüne geldik. Burası bahçe içinde tek katlı ve bayağı
büyük bir evdi. Sarı renkli boyaları yer yer dökülmüştü. Evde
iki yıla yakındır oturan olmayınca bahçe de ev de
bakımsız kalmıştı. Pencerelerde kalın perdeler
vardı. Teyzem anahtarı sokup kilidi açtı. Demir kapı
gıcırdayarak açılırken, “Osman, şu sigortaları
açsana!” dedi. İçerisi oldukça serindi ve rutubet kokuyordu. Bir sandalye
bulup üstüne çıktım, sigortaları açtım. Teyzem salonun
ışığını açtı sonrasında.
Eşyalar yerli yerindeydi. Hatta duvardaki resimler ve saat bile yerinde
duruyordu. Boya badana ve genel bir temizlikten sonra oturulacak
durumdaydı. Teyzem salondaki çekyata oturdu, “Gel şöyle hele!” dedi
yanını gösterip. Yanına oturdum, teyzem anlamsızca
gülümsüyordu. “Ne oldu teyze, hayırdır?” dedim. Bir elini omzuma
koydu, “Burası senin evin olacak yavrum. Elif’le evlendikten sonra burada
oturursunuz. Bu eşyaların hepsi yeni gibi, bir de eşya alma
derdiyle uğraşmanıza gerek yok. Eğer istemezsen de ben
hepsini alırım sana, sen yeter ki kızımla mutlu ol. Hem
başka diyeceklerim de var sana...” dedi yine gülümseyerek.
“Bunu önce benden duymanı istedim. Elif’im iki canlıdır yavrum!”
dediğinde heyecandan ne yapacağımı
şaşırdım. “Kızım senden gebe, daha doktora
gitmedik ama çok belli gebe olduğu. Durup dururken midesi bulanmaya,
başı dönmeye başladı. Onun için dün sana
kızımı ara sor dedim. Daha kimseye demedim bunu, annen de
bilmiyor. Kamer’e bile söylemedim. Herkesten önce benden duy istedim. Hem
oğlum hem damadım oldun artık...” dedi.
Demek sonunda baba olacaktım, Elif hamileydi, karnında çocuğumu
taşıyordu. İnanılmaz bir mutluluk duyuyordum. Kaç
zamandır karımla çocuğumuz olsun diye
uğraşıyorduk ama olmamıştı. Şimdiyse Elif’in
çocuğuma hamile olduğunu öğreniyordum. “Emin misin teyze,
doğru mu bu dediklerin?” dedim heyecanla. “Doğru tabi yavrum,
yanlış olur mu, gebe kadın hemen belli eder kendini!” diyerek
yanıt verdi soruma.
Bunları söylerken sol eli göğsümdeydi. Benden yana biraz daha
kaydığında koca çekyatta göt göte oturur hale gelmiştik.
Teyzemin davranışlarında bir tuhaflık vardı, ama
başka türlü bir tuhaflıktı. Bu hareketleriyle Zekiye’ye
benziyordu. “Hayırdır teyze?” dedim göğsümdeki elini tutup
çekerken. “Sana iyi para veririm!” dedi titreyen bir sesle. “Ne parası
teyze, ne diyorsun sen?” dedim.
“İyi para veririm yavrum, ne istersen veririm!” dedi yine ve elini göğsüme
koydu tekrar. “Ne demek bu?” dedim karşılık olarak. Teyzem mavi
gözlerini gözlerime dikip, “Eniştenle artık karı koca değil
bacı kardeş olduk yavrum. Senelerden beri bana elini sürdüğü
yok. İyi para veririm sana, ne istersen alırım!” dediğinde
işin rengi açığa çıkmıştı.
“Teyze salak salak konuşma, manyak mısın sen?” dedim ve elini
geriye ittim yine. Ancak teyzem çok sakindi. “Niye yavrum, beğenmedin mi
yoksa beni?” dedi. “Ya delirdin mi sen, hasta mısın?” dedim sinirle.
Ancak bu esnada yarağımın sertleştiğini fark ettim.
Teyzem, “Önceden sadece yeğenimdin, oğlum sayılırdın,
ama şimdi damadım oldun. Beni teyzen değil, kaynanan gibi gör
artık. Para veririm sana, hem de çok para. Yeter ki beni geri çevirme.
Seni bunun için getirdim buraya. Bak, kimse yok, bir Allah’ın kulu yok,
kimse bilmeyecek, duymayacak. Aramızda kalacak anladın mı?
Artık kocamdan yana şansım yok, ama içimdeki yangınım
çok büyük oğlum, çok büyük. Duramıyom artık, yanıyom,
anladın mı yanıyom!” dedi ve yeniden elimi tutup pardesünün
üstünden memelerine götürdü.
Dün asansörün önünde bana sarıldığında göğsümde
hissettiğim memeleri şimdi avucumdaydı. İnce pardesünün
altında sanki bir şey yoktu, dolgun ve yumuşak memelerini
olduğu gibi hissediyordum. Bu dokunuşlarla birlikte
yarağımdaki hareketlilik daha da artmıştı. “Kimse
bilmez yavrum, kim bilecek burda, sadece ikimiz varız. Beni boş
gönderme, sen yapmazsan başkası yapacak yavrum. Çok günah
olduğunu biliyom, ama dayanamıyom artık yavrum, bu yangın
beni yaktı kor etti!” dediğinde elimi çektim hızla, “Sen
kafayı yemişsin!” dedim.
Ayağa kalkmak isterken elimi tuttu yeniden, “Hee, yedim yavrum,
kafayı yedim. Erkeksizlikten kafayı yedim!” dedi gülümseyerek.
Ardından da elimi bırakıp pardesünün üst düğmelerini
açtı tek tek. İçine mor renkli bir bluz giymişti. Bluzun
altında memelerinin şişkinliği daha da belliydi. Bluzu
alttan tutup yukarı çektiğinde iki koca memesi çıktı
meydana, sutyen takmamıştı.
Memeleri pamuk gibi beyazdı, yaşından dolayı
sarkmış iki koca inek memesini andırıyordu. Açık kahve
renkli büyük meme başlarının ortasında etli üzüm tanelerine
benzeyen koyu kahve meme uçları vardı. Yarağımın
sertliği kot pantolonun önünde şişkinlik
yaratmıştı artık. Kalbimin atışları tavan
yapmıştı.
Öz teyzem benden kendisini sikmemi istiyordu. İçimde iyi ile kötünün
savaşı vardı resmen. Bir yanım (O senin teyzen, sakın
yapma!) diyor, öbür yanımsa (Sonuçta o da bir kadın, ona
istediğini ver!) diyordu.
Teyzem bluzunu açmış o halde bana bakıyor ve memelerini
göstermeye devam ediyor, beni ikna etmeye çalışıp
konuşuyor, “Altı sene oldu yavrum, altı sene. Altı
senedir eniştenin eli elime değmedi. Götürmediğim hoca,
yedirmediğim macun kalmadı, ama hiçbiri kar etmedi. Hiçbiri işe
yaramadı. Eczaneden ilaç aldım, o utanıp
alamadığı halde ben kadın başıma gidip
aldım. Ama gene de olmadı yavrum, gene de olmadı. Tık yok
adamda. Yandım kavruldum artık, anladın mı yandım
kavruldum...” diyordu.
İstesem de gözlerimi memelerinden alamıyordum. Derin derin birkaç
nefes alıp verdim. İçimde kötü taraf ağır basmaya
başlamıştı. Kadınlara karşı zaafım
vardı, karşımdaki teyzemdi ama karşı gelemiyordum.
Yanına oturduğumda teyzem sonucun nereye gideceğini
anlamıştı. İsteği galip gelmiş, beni yenmişti.
Sağ elimi tuttu ve çıplak memelerine götürdü. Elim memelerine
değdiği anda, “Ohhh...” diye derin bir inilti çıktı
dudaklarından. Yıllardan beri böyle bir anı beklediği çok
belliydi. Eniştemin ihmali ve iktidarsızlığı teyzemi
bu hale getirmişti. Memeleri ateş gibiydi. Teyzem, “Yanıyorum!”
derken doğru söylüyordu.
Benim yapabileceğim tek şey o ateşi söndürmek olacaktı...
[Osman]
|