Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 122. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Teyzem annemden üç yaş
büyüktü, 54 yaşındaydı. Orta boylu ve hafif kilolu, etine dolgun
ve yaşına rağmen güzel sayılacak bir kadındı. Anneminki
gibi maviydi gözleri ve beyaz tenliydi. Her zaman bol ve kapalı giysiler
giyer, başını örtmeden sokağa çıkmazdı. Ancak
annem benim yanımdayken bile başını açmazken teyzem öyle
değildi. Ben yanındayken rahat davranırdı. Evde onu
eşofman veya pijama altıyla pek çok kez görmüştüm.
Başı da açık olurdu bu zamanlarda. Kumral, uzun saçları
vardı. 18 yaşındayken eniştemle evlenmişti.
Evlendiklerinde eniştem 25 yaşındaymış, yani
aralarında 7 yaş fark vardı.
Memelerini avuçlamaya devam ederken teyzemin hafiften iniltileri devam
ediyordu. Yarağımdaki hareketlilikse son sürat bir hızla
ilerliyordu. “Nerde büyüttün sen bu memeleri böyle?” diye sorunca, teyzem, “Senin
gavat enişten şimdi elini sürmez oldu ama eskiden ellemesini çok
severdi!” dedi. Etli meme uçlarını parmak uçlarımın
arasına alıp sıktım. Meme uçları sıktıkça
irileşmeye başlamıştı. Bembeyaz memelerinin içindeki
mavi damarları tek tek sayılabilecek gibi görünüyordu.
“Kızım senden çok memnun kalmış!” dedi memelerinde gezinen
elimi tutarken. “Nasıl yani?” dedim şaşkınca. “Çok memnun
kalmış, çok rahatlatmışsın onu!” dedi ve elime
bastırdı. İri ve dolgun memeleri avucumdan taşıyordu.
Teyzemin isteğiyle daha çok bastırmaya
başladığımda, “Ihhh, ımmm...” diye derinden iniltiler
çıkarttı gözleri kapalı halde. Dudaklarını
ısırıyor, inliyor, elimi sıkı sıkı tutup
kendine bastırıyordu durmadan. “Kızımı memnun
etmişsin, beni de memnun et, benim de ihtiyacım var...” deyip
duruyordu fısıltılı bir sesle.
Elif onu nasıl siktiğimi anlatmıştı annesine belki de.
Teyzemin göğsü şiddetli bir halde inip kalkıyor, gözleri
kapalı halde, “Sen beni memnun et ben de seni ederim aslanım...
Boş göndermem seni merak etme... Teyzen kurban olsun sana... Boş
bırakma beni... Enişten çok boşladı beni, çok
boşladı yavrum... Yanıyo teyzen aslanım, yanıyo...”
diyerek sanki uykusunda sayıklıyordu.
Omzundan tutup geriye doğru bastırdığımda gözlerini
açtı. “Uzan şöyle!” dediğimde kendini biraz geri çekip
sırtüstü uzandı çekyata. Gri pardesüsünü yakasından tutup
açtım iyice ve bluzunu da yukarı sıyırdım. Üzerine uzanır
gibi eğildim ve meme uçlarını emmeye başladım.
Teyzemden derin ve hırıltılı bir, “Ohhh...” iniltisi
gelirken dilim ve dudaklarım etli meme uçlarıyla meşguldü. Koyu
kahve meme uçlarını emdikçe teyzem aldığı hazla
kendinden geçiyordu. Sol eli saçlarımda, sırtımda gezinirken
hırıltılı iniltileri de azalmadan sürüyordu.
Memelerini alttan kavradım her iki elimle, bir sağ memesini bir sol
memesini emiyordum. Dilimin ucu meme uçlarında gezindikçe teyzem zevkten
uçuşa geçmiş gibiydi. Açık kahve meme başlarında küçük
küçük, bir genç kızınkine benzer şekilde tomurcuklar vardı.
Uzun uzun emdiğim memelerini tutup yüzüme sürdüm sonrasında.
Memelerinin arasındaki derin bir vadiye benzeyen boşluğa gömdüm
yüzümü. Hüsniye’nin parfümünün kokusunu net bir şekilde alıyordum.
Teyzem sanki parfümü sadece boynuna değil memelerine de
sıkmıştı.
İki elini ensemde hissettim. Güçlü elleriyle bastırıyordu,
başımı kaldırmamı istemiyor, memelerini emmeye,
yalamaya devam etmemi istiyordu. Onu kıracak değildim. Bembeyaz
memeleri biber gibi kızarana kadar emdim, dilledim, yaladım, meme
uçlarını ısırdım. Teyzemin zevk dolu inlemeleri
çekyattan ara ara gelen gıcırtılara karışıyordu.
Her şey güzel giderken evin kapısının vurulma sesiyle
irkildik.
Ben doğrulurken teyzem de kalktı. “Kim bu şimdi?” dedi
endişeli bir sesle. Yarağım şişmiş,
sertleşmiş ve pantolonumu zorlar hale gelmişti. Teyzem çabucak
üstünü başını topladı, pardesünün düğmelerini
kapattı ve fısıltılı bir sesle, “Sen içeriye geç!”
dedi ve kapıyı açmaya gitti. Kapıdan vurulma sesleriyle
birlikte, “Sabriye Hanım, aç hele şu kapıyı!” diye bir
kadının sesi geliyordu bu sırada.
Hızlıca arka odalardan birine dalıp kapıyı
kapattım. Burası teyzemin yatak odasıydı. Bizim evin
salonundan bile daha büyüktü oda. Odada her şey yerli yerinde duruyordu.
Kapakları açık olan eski tip gardırobun içi boştu. Yatak
sanki sabah yapılmış gibiydi. Eski zamanlardan kalma sarı
pirinçten bir karyolaydı teyzemin yatağı. Köşede,
pencerenin yanında tekli bir koltuk vardı yüksek arkalıklı.
Pencerelerde salondakiler gibi kalın kadife perdeler vardı, içerisi
yarı karanlık ve serindi.
Bu sırada içerden teyzemle kadının sesi geliyordu. Teyzemin eve
girdiğini gören eski komşularından biriydi bu gelen kadın.
“Baktım pencereden dedim Allah Allah bu bizim Sabriye değil mi?
Yanında genç bir herif vardı, kimdi o?” diye kadının
merakla sorduğu soruya, teyzem, “Benim yeğenim, bacımın
oğlu. Sağ olsun o getirdi...” diyerek karşılık verdi.
“Hee, şeyin oğlu mu, bizim Şerife’nin he mi?” dediğinde
kadının annemi tanıdığını öğrenmiş
oldum. “Nerde peki, çağır hele de bi göreyim!” dediğinde, teyzem,
“Ne yapacan abla sen onu, içerde çocuk, sen rahatsız olma diye içeri geçti!”
dedi.
Kulağımı kapıya vermiş onları dinlemeye
çalışıyordum. Havadan sudan konuşmaları bazen
fısıltıya dönüşüyor bazen yüksek sesle devam ediyordu.
Birbirlerini uzun zaman sonra gören iki kadının dedikodusuydu bu
aslında. Mahalledeki diğer kadınlardan, onların
kocalarından ve çocuklarından bahsediyorlardı. Aralarda
eniştemin, Elif’in ve ayrıldığı kocasının
isimleri geçiyordu. Ancak en çok kadının gelininden duyduğu
şikâyetlerden bahsedilen bir konuşmaydı bu. Sanki kadın
geliniyle yaşadığı sıkıntıları söylemek
için gelmişti teyzemin yanına. Teyzemin de kendini konuşmaya
fazlasıyla kaptırıp beni unuttuğunu anladım. Teyzem kadının
gelinini tanıyordu ve kadın konuşup şikâyetlerini
sıraladıkça ismi geçen geline ağza alınmayacak küfürler
savuruyordu.
Konuşma uzayınca dinlemeyi bırakıp teyzemin
yatağına uzandım. İçerinin serinliğinde üşümemek
için kalın pikeyi çektim üzerime. İçerden teyzemle kadının
konuşmaları gelmeye devam ederken gözlerimi kapadım...
Teyzemin dürtmesiyle uyandım. Saate bakınca en az yarım saattir
uyuduğumu fark ettim. “Kadın gitti mi?” diye sordum. “Gitti gitti!”
dedi teyzem sinirli bir sesle. “Lafı uzattıkça uzattı,
uzattıkça uzattı, kalk git de diyemiyorum, yaşlı kadın...
Neyse, sen boş ver şimdi onu da az kay hele!” dedi neşeyle.
Geniş yatağın ucuna doğru kaydım, teyzem yanıma
uzandı. Bir eli göğsümde gezinmeye başladı hemen sonra.
Karşılık vermediğimi görünce, “Ee, ne oldu yavrum, niye
öyle odun gibi duruyon?” dedi şaşırmış gibi.
“Yok, üşümüşüm biraz, ondandır...” dedim. Üzerime örttüğüm
pikeye ve halen çıkarmadığım montuma rağmen
üşümüştüm. “Ben seni ısıtırım yavrum, sen hiç
merak etme!” dedi teyzem hafiften sararmış dişlerini göstererek.
Ardından pardesünün bir düğmesini açtı ve elimi tutup iki
düğme arasında kalan boşluktan içeri soktu. Elimin yeniden
memeleriyle buluşmasının verdiği hazla teyzemden hafif bir
inilti çıktı. İri memeleri sol elimin avucundaydı, ince
bluzun altındaki meme uçlarını kolayca hissedebiliyordum.
Yan döndüm biraz, bluzunu yukarı sıyırdım. Elim çıplak
etine değdiği anda teyzemin inlemesi çoğaldı. Gözleri
kapalı halde dudaklarını ısırıp emiyordu.
Sağ memesini pardesünün iki düğmesi arasındaki bir
karışlık boşluktan çıkardım dışarı
ve deli gibi emmeye başladım. “Ahhh, ımmm, uhhhh...”
şeklindeki yüksek perdeden inlemeleri büyük ama sessiz yatak
odasını çınlattı.
Meme ucunu vakumlayıp içime çekiyordum durmadan. Teyzemin sol eli
saçlarımda, ensemde gezinirken sağ elini aşağıda,
yarağımda hissettim. Kot pantolonun üzerinden sertleşmiş
yarağımı okşuyordu. Büyük yatağın üzerinde yan
yana yatmış halde teyzemle sevişiyordum. Dolgun sağ memesi
ağız boşluğumu dolduruyordu. Etli meme ucu daha da şişmiş,
büyümüştü kısa sürede.
Bu arada teyzemin sağ eli kasıklarımda, yarağımın
üzerinde gezinip duruyordu. İniltileri de çoğalmış, ara ara,
“Sik beni, sik, hadi, gir içime, sik...” demeye başlamıştı.
Teyzem çok sabırsızdı, beklemeye, sevişmeye vakti yoktu sanki.
Bir an önce yarağımı amına sokmamı istiyordu.
Saniyeler birbirini kovalarken, “Immm, ahhh, hadi sok artık, sok
şunu, hadi...” dedi emreden ve yüksek bir sesle.
Yarağım pantolonun altında sertleşmişti iyice.
Memesini emmeyi bıraktım. Pantolonun kemerini çözüm. Yataktan
kalkmadan pantolonu çıkardım ayağımdan.
Yarağımın kafası külotumdan dışarı
çıkmıştı. Teyzem yarağımı görür görmez
sağ elini külotumun içine soktu. “Uhhh, çok güzel, devam et, okşa,
okşa...” dedim heyecanla. Ben de açıkta duran sağ memesini emmeye
başladım yeniden.
Teyzemin hırıltılı ve derinden iniltilerinin arasında
fısıltıyla söylediği, “Demir gibi olmuş sikin, demir
gibi...” sözleri geliyordu kulağıma. Azgınlık her ikimizin
de başına vurmuştu. Teyze ve yeğen değil, bir erkekle
bir kadındık o anda. Birbirimizi doyuma ulaştırmaktı
tek amacımız. Birazdan yarağım amına girecek, onu
çatır çatır hayvan gibi sikecektim. Montum halen üzerimdeydi ve engel
yapıyordu. Memesini emmeyi bırakıp dizlerimin üzerinde
doğruldum. Ben montumu çıkartırken külotumdan taşıp
öne doğru uzamış kalın bir sopaya benzeyen sikimi tuttu
teyzem. Külotumu aşağı sıyırdı biraz, sağ
eli yarağımın üzerinde gidip geldi bir süre. Bu sırada mavi
gözlerini gözlerime dikmişti.
“Ağzıma alayım mı?” dediğinde
şaşırdım. “Sen biliyor musun ağzına
almasını?” diye sorduğumda, “Ne sandın sen beni?” dedi
soruma kızmış gibi. Teyzem hafifçe doğruldu, biraz öne
kaydı ve sol dirseğiyle yataktan destek alıp
yarağımı aldı ağzına. Dudakları
yarağımın kafasına değdiği anda derin bir inilti
çıkardım. Teyzemin etli dudakları yarağımın
kafasında geziniyordu. Harika bir duyguydu bu. Öz teyzem
yarağımı deli gibi emiyordu.
Ancak Refiye, Hüsniye veya Melahat gibi işin ustası
olmadığını anladım hemen. Teyzem sadece
yarağımın kafasını alıyordu ağzına.
Onlar gibi gırtlağına kadar sokup çıkartmıyordu. Yine
de çok güzeldi, çok hoşuma gidiyordu. Açıkta duran sağ memesini
tutup sıkmaya başladığımda teyzem
yarağımı emmeyi bırakıp, “Yapsana böyle, çok güzel!”
dedi. Memesinin ucunu parmak uçlarımın arasında sıkarken
yeniden yarağımın kafasını aldı ağzına.
“Iğmmm, oğmmm, aoğmmm...” diye diye
çıkardığı sesler eşliğinde güzel bir sakso
çekiyordu teyzem. Memesinin ucunu sıkmaya, memesini avuçlamaya devam
ediyordum onu daha çok memnun edebilmek için. Teyzemin sadece
yarağımın kafasında gezinen dudakları, zaman zaman
değdirdiği dili beni patlamaya hazır bir bombaya çevirmişti
kısa sürede.
Sol elim memelerinde gezinirken sağ elimle başını,
yanaklarını okşuyordum. Büyük ve parlak siyah
türbanının üzerinde renkli toplu iğneler vardı. Pahalı
ipek türbanının üzerinde elim yağ gibi akıyordu.
İnlemelerimin arasında, “Devam et, çok güzel, çok iyisin, çok güzel...”
deyip duruyordum. Teyzem sözlerimden memnun kalmış gibi
hızlı hareketlerle başını öne arkaya oynatıyordu.
Kendimi kasıyor, erkenden boşalmamak için zorluyordum. Ama teyzem
yarağımı ağzına almaya devam ettikçe bunun pek de
mümkün olmadığını biliyordum. “Bu kadar yeter!” dedim ama
teyzem beni duymamış gibiydi. Başını hızlı
hızlı oynatmaya başlamıştı şimdi. “Teyze
tamam, bu kadar yeter hadi!” dedim biraz daha yüksek sesle. O zaman
başını kaldırıp baktı, “Ne oldu yavrum?” dedi.
Yarıda bıraktığı işe devam etmek istediği
çok belliydi. Yarağımdan akan zevk sıvıları
tükürüğüyle birleşip dudaklarını ve çenesini
ıslatmıştı.
“Tamam, yeter bu kadar. Sen şimdi uzan, ben seninkini yalayayım!”
dediğimde şaşkın ama neşeli bir halde baktı.
“Nasıl olacak o yavrum?” diye sordu. “Sen uzan şimdi, bana bırak!”
dedim ve ayağa kalktım. Teyzem de kalktı hızlıca ve
üzerindeki pardesünün kalan düğmelerini açtı tek tek. Altına
kahverengi, ayak bileklerinin üzerine gelen pileli bol bir etek giymişti.
Lastikli eteğini sıyırdı aşağı ve
çıkardı ayağından.
Ten renkli, tül gibi ince ve kalçalarına kadar gelen bir çorap
giymişti. Çorabın kalın ve sıkı lastikleri
kalçalarını sıkmıştı. Çorabı
sıyırdı bacaklarından ve çıkardı. Un gibi beyaz,
dolgun ve parlak kalçaları, bacakları çıktı meydana. 54
yaşında bir kadın için hiç de fena sayılmayacak fiziği
vardı teyzemin. Kırmızı, pamuklu bir külot giymişti.
Öyle durduğunu görünce, “Hadi, onu da çıkarsana, ne duruyorsun?”
dediğimde gülümsedi. “Utandım!” dedi ama külotunu indirmekten de geri
kalmadı. Kırmızı külotunu ayaklarından
çıkardığında belden aşağısı çıplak
halde karşımda duruyordu öz teyzem.
Amında ve kasıklarında bir gram kıl yoktu. Amının
derin yarığı, etli ve sarkık ama bir genç kızınki
gibi pembe am dudaklarıyla teyzem tam sikilmelik bir kadındı.
“Tıraş olmuşsun?” dediğimde, “Ben her zaman
tıraşlıyım!” dedi gülerek. Sonra da ben bir şey
demeden etrafında döndü. Dolgun göt yanakları sallanıyordu bu
dönüşü esnasında. Sağ kalçasının arkasında
nerdeyse bir karışlık ameliyat izi vardı. Birkaç sene önce
düşüp kırmıştı kalçasını ve ameliyat
olmuştu.
Şimdi üzerinde sadece mor renkli uzun kollu bluzu ve siyah türbanı
kalmıştı. Türbanın ucunu tutup, “Bunu da açayım
mı?” diye sorduğunda, “Gerek yok, boş ver, uzan sen!” dedim.
“Zaten açsam da geri bağlayamam. Sabah Elif bağladı bunu, ben
beceremiyorum böyle sıkı sıkı bağlamasını...”
dedi. Elif’in adı geçince, “Elif biliyor mu buraya geldiğini?” diye
sordum. “Yok, Hanife var benim arkadaşım, ona gittiğimi
sanıyor, öyle söyledim. Buraya geleceğimi bilse kendi de gelmek
isterdi çünkü!” diye cevap verdi.
Ardından yatağın üzerindeki pikeyi ve onun altına
serdiği kalın battaniyeyi kaldırdı. Parlak mavi
kumaşla kaplı kalın yorganı da kaldırınca yün
yatak çıktı meydana. Nerdeyse bir buçuk metrelik kalın bir
yastık vardı yatağın üzerinde. Kenarları
yorganınki gibi parlak mavi, üzeri ise beyaz işlemeli
kumaştandı. Senelerce bu uzun yastıkla yatmışlardı
eniştemle beraber. Şimdiyse kısmet benimdi. Teyzem yatağa
uzanıp yorganı üzerine çekerken ben de çırılçıplak
kalmıştım. Çıplak olunca içerinin serinliğini daha
fazla hissettim. Hemen yatağa girdim ve yorganı üzerime çektim.
“Nasıl yapacan yavrum?” dedi teyzem merakla. “Daha önce eniştem
yapmadı mı hiç?” diye sorduğumda, “Köyde eşeğini siken
adam ne bilsin öyle şeyi yavrum?” dedi sıkıntılı bir
sesle. “Sen ağzına almasını nerden öğrendin peki?”
diye sorduğumdaysa ilginç bir cevap verdi teyzem. “Senin kancık anan
öğretti!” dedi. “Elif’e de o öğretmiş!” dediğimde, “Hee,
herkese her bir şeyi öğretir o kancık!” dedi bu kez. Bu
sözlerinden sanki annemden hoşlanmıyormuş gibi bir hava
çıkıyordu.
“Niye böyle söyledin, annemi sevmiyor musun?” diye sordum merakla. “Siktir et
ananı yavrum, buraya ananı konuşmak için mi geldik?” dedi. Sonra
da, “Hadi nasıl yapacaksın?” diye merakla sordu. “Bak şimdi!”
dedim ve kalın yorganı kaldırdım. “Şu
bacaklarını aç, ayır iyice!” dediğimde teyzem iki yana
açtı bacaklarını ve dizlerinden bükerek kendine çekti. Manzara
çok güzeldi. Teyzemin tıraşlı, kılsız amı tam
ağzıma layıktı.
Bacaklarının arasına uzandım boylu boyunca.
Ayaklarımı karyolanın demirleri arasından
çıkardım rahat edebilmek için. Teyzem meraklı ve
şaşkın gözleriyle bakıyordu. Üzerindeki mor bluzunu
yukarı sıyırdı yeniden ve memelerini çıkardı
meydana. Eğildim ve tıraşlı amının derin
yarığına dilimin ucuyla dokundum. O anda teyzemden, “Iğhhh...”
diye derin bir inilti çıktı. İki elimle kavradım
kasıklarını ve başparmaklarımla amının
yarığını ayırdım. Etli, pembe am dudakları
tüm ihtişamıyla bir çiçek gibi açılıverdi. Dilim am
dudaklarıyla buluştu bu kez. Teyzemin derinden gelen iniltisi küçük
bir çığlığa dönüştü bu hareketimle.
Bir dondurmayı yalar gibi amını yalamaya başladım.
Şampuan kokusunu alıyordum kolayca. Teyzemin amı gerdeğe
girecek bir gelininki gibi tertemizdi. Melahat’ın kılsız
amından sonra teyzeminki başka bir güzellikti benim için. İkisi
de 54 yaşındaydı, ikisinin de amı tertemizdi. Ama Melahat
senelerce kerhanelerde çalışmış, binlerce kez
sikilmiş, yarak yemişti. Oysa teyzemin amına eniştemin
yarağından başka giren bir yarak olmamıştı.
Üstelik son altı yıldır o bile girmiyordu. O nedenle
Melahat’ın çuval gibi olmuş amına göre nerdeyse bakire
sayılacak bir amı vardı teyzemin.
Ve şimdi o bakire amını dilimle yalıyordum. Etli ve pembe
am dudaklarını vakumladıkça aynı meme uçları gibi
şiştiklerini, büyüdüklerini fark ediyordum. Teyzemin bu
yaşına kadar, 36 senelik evliliğinde böyle bir deneyimi
yaşamadığını çıkardığı seslerden,
hareketlerden çok rahatça anlıyordum. Annemle aralarında 3 yaş
fark vardı, ama sikiş hayatlarındaki fark bundan çok daha
büyüktü. Konu sikişmeye geldiğinde annem teyzemin nenesi gibi
yaşlı ve deneyimli kalırdı. Ama teyzemin amının
tazeliğini korumasına yardımcı olan bir tecrübesizlikti bu.
Amının içi pembe, kızıl bir renkteydi. Am
dudaklarını vakumlamayı, amının
yarığını emmeyi bıraktım ve sulu bir
şeftaliye benzeyen içine yönelttim dilimi. Teyzemin, “Yanıyorum!”
derken ne kadar haklı olduğunu dilimin amının içiyle ilk
temasında anladım. Bir volkan gibiydi amının içi ve sanki
içinden kızgın lavlar çıkacaktı her an.
Dilimi olabildiği kadar ileriye uzatıyordum amının içinde.
Teyzemin yüksek perdeden, derin derin çıkardığı iniltiler
odanın içini çınlatıyordu. “Ağhhh, ohhhh, uhhhh...” sesleri
birbirine karışıyordu durmadan. Amının ince,
sinirlerle örülü duvarlarını dilimle dövüyordum. Amının içi
sıcaklığının yanında aynı zamanda bir sünger
gibi ıslaktı. Ve dilim içinde gidip geldikçe, sağa sola hareket
ettikçe bu ıslaklığı fazlasıyla hissediyordum.
Her ne kadar bu halde rahat olsam da amını emmekte biraz olsun güçlük
çekiyordum. “Teyze şu yastığı versene!” dediğimde,
teyzem, “Ne teyzesi ulan, sikerim teyzeni senin!” dedi iniltilerinin
arasında. Sözleri beni güldürürken başını
kaldırıp altındaki uzun ve kalın yastığı
uzattı. Yastık kalın bir ağaç kütüğü gibiydi. İki
elimle tutmak zorunda kaldım, “Şu götünü kaldır!” dedim teyzeme.
İki eliyle yataktan destek aldı ve götünü kaldırdı epeyce.
Hemen yastığı belinin altına koydum. Teyzem o halde durmaya
devam ederken, “Tamam, indir!” dedim. Götünü yavaşça indirdiğinde
yastık tam belinin altına gelmiş ve götünü havaya
kaldırmıştı. İstediğim pozisyon tam olarak buydu.
Yeniden başparmaklarımla ayırdım amını.
Açılan boşluktan soktum dilimi. Teyzem, “Ağhhhh...” diye güçlü
ve hırıltılı bir inilti çıkardı o anda. Köz gibi
sıcak, sünger gibi ıslak amını dillemeye, dilimle sikmeye
başladım. Ağzım amıyla bir bütün olmuştu bu
pozisyonda. Dilimi içinde oynatırken dudaklarını ve etli
bızırını vakumlayıp içime çekiyordum. Teyzemin
amının yapışkan ve koyu kıvamlı zevk
sıvıları küçük bir çeşme gibi ağzıma
akıyordu sanki.
Bu pozisyonda amına nazaran küçük ve sert siyah kıllarla kaplı
göt deliği de görünüyordu. Kalçalarından tuttum ve biraz kaldırdım
geriye doğru. Göt deliği daha da açığa
çıkmıştı şimdi. Amı ile göt deliği
arasındaki küçük boşluğu da tıraş etmişti teyzem
ama göt deliğinin kıllarına bir şey
yapamamıştı. Aynı şampuan kokusunu alıyordum
götünden de. Buna ilave olarak hafif bir osuruk kokusu da geliyordu ama beni
iğrendirecek kadar değildi. Şampuan kokusu bu kokuyu
bastırıyordu. Dakikalardır amıyla uğraşan dilimi
bu kez göt deliğine dokundurdum. “Ne ediyon yavrum?” dedi iniltilerinin
arasında.
“Götünü dilliyorum!” dediğimde, “Niye?” dedi. Bunu yapmama
şaşırmıştı. “Hoşuma gidiyor, senin gitmiyor
mu?” dedim ve yeniden göt deliğini dillemeye başladım. “Gidiyor
ulan, gidiyor, çok gidiyor...” dedi uykusunda sayıklar gibi. Kısa ve
sert kıllar dilimin ucuna minik birer iğne gibi battıkça aldığım
zevk, keyif azalmak yerine katlanıyordu. Bu kıllar teyzemin göt
deliğini bir kirpinin dikenleri gibi koruyordu sanki.
Başparmaklarımla amından sonra göt deliğini
ayırdım. Göt deliğinin ağzı hafiften
kararmıştı ama içi tıpkı amında olduğu gibi
kızıl bir renkteydi. Teyzem renkli renkli giyinmişti bugün. Gri
pardesü, siyah türban, kahverengi etek, mor bluz ve kırmızı
külot. Amı ve göt deliği de bu renk cümbüşünden nasibini
almıştı.
Dilimin ucu göt deliğine girdikçe kızgın bir demirle
dövülmüş gibi yanmaya başladı. Teyzemin içinde kızgın
lavlar kaynıyordu. Amı ve göt deliği bir volkan
ağzıydı, kızgın lavlar o deliklerden
dışarıya, dilime ve dudaklarıma akıyordu. Boylu
boyunca uzanmıştım, teyzemin kalçalarını
kavramış ve onu havaya kaldırmıştım biraz. Böyle
olunca hem zorlanıyor hem de yoruluyordum. O nedenle dizlerimin üzerinde
dörtayak pozisyonu aldım ve o halde kaldığım yerden devam
ettim.
Teyzemin amı ve göt deliğiyle meşgul olunca erkenden
boşalmak benim için sıkıntı olmaktan
çıkmıştı. Aklım sadece ağzımın, dilimin
ucundakilerdeydi. Bir amını bir göt deliğini dilliyor, emiyordum
durmadan. Amının koyu, yapışkan sıvıları ile
ıslanan dilimi göt deliğine sokup temizliyordum. İkisi
arasındaki ince boşlukta gezdirdim dilimi. Bir dondurma gibi
yaladım. Teyzem bundan büyük keyif alıyordu. Zaman zaman belini ve
götünü oynatıyor, iniltilerinin arasında bana küfürler ediyordu. Ama
bunlar tatlı, hoşuma giden küfürlerdi. Beni daha da gaza getiriyordu
teyzem ettiği küfürlerle.
Karyoladan gıcırtılar geliyordu ama rahatsız edecek kadar
değildi. Am dudakları su çekmiş pirinç tanesi gibi
şişmişti. Bızırını dilledikçe teyzem belini
kaldırıp indirerek altındaki kalın yastığa
şiddetle vurdu birkaç kez. İçerinin serinliğine karşın
sevişmenin zevki ve ateşiyle ısınmıştım.
Teyzem de aynı benim gibiydi, üşüme gibi bir derdimiz yoktu.
Bu pozisyonda artık yapacak bir şeyim kalmamıştı.
“Domalsana, biraz da öyle yapayım!” dediğimde teyzem ses etmeden
çabucak doğruldu ve dörtayak üstüne domaldı hemen önümde. Büyüleyici,
nefes kesen bir manzaranın karşısındaydım. Teyzemin
süt gibi beyaz, dolgun göt yanaklarının arasında derin göt
yarığı uzanıyordu. Amının,
kasıklarının temizliğine karşın göt
yarığı ise kıllarla kaplı bir orman gibiydi. Göt
deliğinin ağzındakilere kıyasla daha uzun siyah kıllar
kapatmıştı bu vadiyi.
Ellerimle ayırdım göt yanaklarını. Küçük göt deliği
karşımdaydı yine. Teyzemin heyecanlı olduğunu göt
deliğinin ağzındaki kasılmalardan görebiliyordum.
Deliğin ağzı kıpır kıpırdı, bir
açılıyor, bir daralıyordu. Ağız dolusu tükürüğümü
bıraktım deliğin üzerine. Tükürüğün bir kısmı
delikten içeri girerken büyük kısmı amına doğru
akıyordu. Göt deliğinin ağzında kalan tükürüğümü suya
hasret kalmış gibi emmeye başladığımda teyzemin
dolgun göt yanakları taş kesildi bir anda. “Teyze rahat ol, kasma
kendini!” dediğimde, “Ne teyzesi ulan pezevenk!” dedi sinirle. Kendisine o
anda teyze dememden hoşlanmıyordu ama sonuçta o benim teyzemdi.
İsmiyle hitap edecek değildim. Bu küfürleri beni
neşelendiriyordu.
Dilimi çıkardım iyice ve göt deliğine sokup çıkartmaya
başladım. Amın içine giren bir yarak misali dilimi teyzemin göt
deliğine sokuyordum. Teyzem deli gibi, hırıltılar
eşliğinde inliyordu. İki eliyle yataktan destek almıştı
ve zaman zaman başını yana çevirip bana bakmaya
çalışıyordu. Ama halen başında duran türbanı beni
görmesine engeldi. Ben de burnunun ucunu yada çenesini görebiliyordum sadece.
Koca memeleri sarkmıştı bu pozisyonda. Sağa sola hareket
ettikçe, götünü oynattıkça memeleri içi sütle dolu inek memeleri misali
oynuyor, sallanıyordu. Azgınlığım her geçen saniye
artmaya, çoğalmaya başlamıştı. Dilimin ucundan sonra
ağzımı götüyle buluşturdum. Göt deliğini
ağzımla ısırıp parçalamak, yutmak istiyordum sanki.
Yarağım kalın bir sopa gibi sallanıyordu önümde. Zevk
sıvıları akıyordu kafasından. Teyzemin saksosuyla da
epeyce ıslanmıştı zaten. O ara teyzemin, “Sik ulan
artık orospu çocuğu, bırak emmeyi, yalamayı!” demesiyle bu
fasla son vermenin zamanının geldiğini anladım.
Götüne sağlam bir şaplak attım. Göt yanakları deli gibi
löpürderken çıkan ses odayı çınlattı resmen.
“Napıyosun?” dedi teyzem sinirli bir sesle. “Sen şimdi görürsün
orospu çocuğunu!” dedim neşeyle. Artık teyzemi sikme vakti
gelmişti...
“Bacaklarını az aç!” dedim. Teyzem dediğimi yaparken ben de
yarağımı sıvazlıyordum. Dizlerimin üzerinde öne
doğru kaydım biraz. Ellerimle göt yanaklarını
ayırdığımda teyzemin tıraşlı ve sulu
amcığı çıktı ortaya. Zevk sıvılarının
ıslattığı yarağımın kafasını
amına değdirmemle birlikte teyzem de, “Uğhhhh...” diye
ulumayı andıran bir ses çıktı. Yarağım ayrık
duran amına girmeye başladığında inleme
sırası bana gelmişti.
Zevk iniltilerimin arasında yarağım gözden kaybolurken teyzemin
yanan amına giriyordu ağır ağır. Bu anda teyzemin
dolgun vücudunun elektrik çarpılmış gibi titrediğini görüyordum.
Kalın belini tuttum, öne doğru biraz daha kaydığımda
yarağım taşaklarıma kadar girmişti amına.
Teyzemin amı tamamen almıştı yarağımı.
Melahat’ın çuval gibi olmuş amına kıyasla teyzeminki genç
bir kızınki gibi dardı. Oysa ikisi de aynı yaştaydı.
Yarağımı yavaş hareketlerle amına sokup
çıkarıyordum. Teyzemin amı yarağımı içinde
sıkıştırıyordu sanki. “Ohhh, sik, sik, uhhh, sik, daha
çok, sik, kökle, kökle ulan, kökle...” diye diye söyleniyor, inliyor, beni gaza
getirmeye çalışıyordu. Yarağımın üzeri
amında gide gele koyu kıvamlı bir sıvıyla
kaplanmıştı. Teyzemin amının zevk
sıvılarıydı bunlar ve yarağım içinde gidip
geldikçe daha da sulanıyordu amı.
Hareketlerimi hızlandırmaya başladığımda teyzemin
iniltileri aynı oranda artmaya başlamıştı. Durmadan,
“Sik, sik, daha çok, sik...” demeye devam ediyordu. “Amın daracık,
genç kız mısın sen, ha, dapdar amın var, eniştem hiç
mi sikmedi seni, ha, söylesene, hiç mi sikmedi?” diyordum
aldığım zevkle. Son altı yıldır eniştem hiç
sikmemiş, sikememişti teyzemi ama ondan önce de pek fazla
sikmemişti anlaşılan. Amının böylesine dar
olmasını başka türlü anlayamıyordum.
Daha da hızlanmaya başladığımda teyzemin göt
yanakları löpürdemeye başladı. Kasıklarım ve
taşaklarım çarptıkça şiddetli ses patlamaları
oluşuyor, büyük ve boş odanın içini çınlatıyordu.
Karyoladan da sesler gelmeye başlamıştı bu arada. “Ahhh,
ahhh, ayyyy, ahhhh...” sesleri teyzemin ağzından sanki bir
şarkı söylüyormuşçasına çıkıyordu. Göt
yanakları ve belinin yağlı, kalın etleri suyun
dalgalanması gibi dalgalanıyor, sallanıyordu. 'Şlop,
şlop, şlop!' sesleri terlemiş kasıklarımızın
çarpışmasından çıkan bir nağme gibi
yayılıyordu odada.
“Özledin mi yarak yemeyi, ha, söylesene, özledin mi?” diyordum dişlerimi
sıkarak. Aldığım keyifle bütün her yanım
uyuşmuş, gıdıklanıyor gibiydim. Teyzemin soruma
cevabı iniltili sesiyle uzun bir, “Eveeettt!” oluyordu her seferinde.
Teyzem yarak yemeyi özlemişti ve ben de onun bu özlemini gideriyordum.
Teyze amı sikmenin ayrıcalığını
yaşıyordum aynı zamanda.
Kıllı göt deliğine sağ elimin
başparmağını bastırdım. İlk boğumuna
kadar girdiğinde teyzemden hırıltıyı andıran
sesler çıkmaya başladı inlemesinden hariç. Sol elim belinde, göt
yanaklarında, kalçalarında geziniyordu. Teyzemin inlemeleri her geçen
saniye çoğalmaya, küçük birer çığlığa dönüşmeye
başlamıştı artık. Harika bir sikiş ziyafeti
çekiyordum 54 yaşındaki öz teyzemle. Aldığım zevkle
daha hızlı ve daha güçlü pompalamaya başladım. Teyzem
yatağın üzerindeki ellerini iki yana daha çok açarken belini de
indirdi bu sırada. Benim için en uygun pozisyonu ayarlamaya
çalışıyordu sanki.
Parmağımı çıkardım göt deliğinden.
Kıllı deliğin ağzı küçük bir madeni para kadar
açık haldeydi şimdi. Yarağım amının en diplerine,
derinlerine girip çıkıyordu hiç durmadan. Bir ara boşalacak gibi
oldum. Hemen çıkardım yarağımı. Teyzem, “Geldin mi
yavrum?” diye sordu başını yana doğru çevirerek. “Yok, daha
değil, biraz bekle!” dedim. Yarağımı tutup göt
yanaklarına ve göt deliğine sürttüm.
Teyzem kendisini götünden sikeceğimi sandı bu sırada ve “Arkadan
olmaz yavrum, arkadan olmaz!” dedi heyecanlı bir sesle. “Tamam tamam,
korkma!” dedim gülerek. İçerinin serinliğine karşın
terlemiştim. Göğsüm ve karnım terden
ıslanmıştı. Aynı şekilde teyzemin göt
yanakları ve beli de ıslanmış, loş karanlıkta
parlıyor gibiydi. Bembeyaz göt yanakları ve kasıkları
kızarmıştı.
Kısa duraksama boşalmama engel olmuştu. Yarağımı
sıvazladım, üzeri vıcık vıcık olmuştu.
Teyzemin amının yoğun sıvılarına benim zevk
sıvılarım karışmıştı. Amına
sürttüm yarağımı tekrar sokmadan önce. Teyzem bundan çok memnun
kalmıştı. “Az öyle yapsana!” deyince, “Hoşuna mı
gitti?” dedim. Teyzem bana cevap vermek yerine sol dirseğini yatağa
dayayarak destek alırken sağ elini alttan amına attı. Parmakları
amının üzerindeydi, yarağımın kafasına
değdiriyordu bu arada. Teyzemin sikilmeye olan açlığı
ortaya çıkıyordu bu hareketleriyle.
Amının sarkık, etli dudaklarına sürtüyordum
yarağımı. Teyzemse hızlı hareketlerle amını
ovalıyordu. Bu sırada inlemeyi de ihmal etmiyordu. Sonunda amı
yeniden kıvama gelmişti. “Elini çek!” dediğimde bir köle misali
çekti elini ve yeniden iki eliyle yataktan destek alarak doğruldu.
Ellerini iki yana açarken amına sokmaya başladım
yarağımı. Kısa sürede amıyla bütünleşmişti
yarağım.
Bir süre o halde kaldım. Derin derin birkaç nefes aldım. Bu
sırada teyzemden, “Sik, sik, daha çok, daha çok!” sözleri çıkmaya
başlamıştı yine. Ellerimle belini kavradım ve
yarağımı çıkardım yavaşça amından. Sonra da
büyük bir güçle soktum amına. Teyzemden, “Iğhhh...” diye küçük bir
çığlık çıkarken yarağımı yeniden yavaş
yavaş çıkardım. Ardından yeniden büyük bir güçle soktum.
Kasıklarıma kadar girmişti yarağım ve birkaç saniye
bekledim o halde.
Yavaş hareketlerle yarağımı amının içinde
oynatırken teyzem, “Uhhhh, uhhhh, çok güzel, çok güzel...” diyordu inilti
sesleri eşliğinde. Yarağım teyzemin daracık
amının içinde döne döne ilerleyen bir beton delme makinesiydi sanki.
Amının duvarlarına sürte sürte kendine yol açıyordu.
Kısa bir süre devam ettim bu hareketlerime. Ardından hızlı
hızlı sikmeye başladım. Terli kasıklarım,
taşaklarım çarptıkça göt yanakları deli gibi löpürdüyor,
titriyordu.
Karyoladan gelen gıcırtılara teyzemin inlemeleri, benim zevk
sözcüklerim, sikişimizin sesleri karışıyordu. Artık
sona doğru yaklaşıyordum. Daha fazla kendimi kasmama gerek
yoktu. Hem dayanacak, sabredecek gücüm de kalmamıştı. Her yerim
uyuşmaya, karıncalanmaya başlamıştı. Teyzemin
beline doğru inen bluzunu sıyırdım yukarı. Öne
doğru eğildim ve deli gibi sallanan iri memelerini kavradım
ellerimle. Onları sıkıp yoğururken daha güçlü şekilde
pompalıyordum. Boşalmaya yaklaştıkça hareketlerim
hızlanmıştı.
Teyzemin memeleri ellerimin arasından kurtulmaya çalışıyor
gibiydi. Avuçlarımdan taşıyordu, onları tutmakta güçlük
çekiyordum. “Sik, sik, kökle, daha çok, kökle, sik, ohhh, sik, ahhhh...”
teyzemin durmadan çıkardığı sesler, söylediği sözler
beni daha da gaza getiriyordu. Var gücümle sikiyordum, ama teyzem durmadan, “Kökle,
kökle!” dedikçe sanki yetersiz kalıyormuşum gibi bir his
uyanıyordu içimde. Sikişmenin şiddetiyle başından
çıkarmadığı türbanın uçları oluşan rüzgârda
sallanıp duruyordu.
Derken daha fazla gidecek, kökleyecek gücüm, takatim
kalmadığında deli gibi boşalmaya başladım.
Ellerim teyzemin memeleriyle doluydu, yarağımsa onun amını
dolduruyordu. Boşalırken de yarağımı sokup
çıkarmaya devam ettim amına.
Kalbim deli gibi çarpıyordu. Yüzümün terden sırılsıklam
olduğunu biliyordum. Göğsümün kılları sanki banyodan yeni
çıkmışım gibi ıslak bir haldeydi. Teyzemin bembeyaz
göt yanakları nar gibi olmuştu. Hızlı hızlı nefes
alıp veriyordum. Teyzemin de benden farkı yoktu bu konuda.
Aldığı güçlü nefeslerin sesi kulaklarımda
çınlıyordu. Saniyeler sonra kendime gelirken teyzemi kendime
doğru çektim. Ellerini çekti yataktan ve dizleri üzerinde doğruldu.
Yarağım halen amındaydı.
Yumuşacık ipek gibi türbanı yanaklarımı okşarken
omuzlarını öptüm. Koca memelerini avuçlayıp sıkıyordum
yine. Deli gibi boşalmış, müthiş keyif
almıştım. “Harikasın teyze, fena boşalttın beni!”
dedim memelerini hamur gibi yoğururken. Memelerindeki ellerimi tuttu
sıkı sıkı, “Geldin mi yavrum?” dedi nefes nefese
kalmış halde. “Geldim, hem de çok pis geldim!” dedim ve yine
çıplak omuzlarını öptüm uzun uzun. Tuzlu terini emdim. Üzerinden
halen parfümün güzel kokusu geliyor olsa da aynı zamanda koltuk
altlarından da yoğun bir ter kokusu alıyordum. Ama o anda bunu
düşünecek halde değildim.
Teyzemin yaşına rağmen daracık amı
yarağımı sıkıyordu bu halde. “Az öne doğru
eğil!” dediğimde ellerini koydu yeniden yatağa. O böyle
yapınca çıkardım yarağımı amından.
Yarağım sırılsıklam bir haldeydi. Sırtüstü
bıraktım kendimi yatağa. Teyzem de ahlayıp ıhlarken
yanıma uzandı. Sağ elini yarağıma attı, “Hoşuna
gitti mi?” diye sordu. “Çok, çok mutlu ettin beni!” dedim. Sonra da, “Senin
hoşuna gitti mi?” diye sordum. “Çok gitti yavrum, onca zaman sonra ilaç
gibi geldin vallahi. Elif senin için az bile demiş, bu işleri iyi
biliyorsun!” dedi dudaklarını ısırarak. “Elif sana
anlattı mı olanı biteni, yani Refiye’nin evinde olanları?”
diye sordum bu sözlerinden sonra. “Yok, Elif öyle şeyleri bana der mi hiç
yavrum, aklın alıyor mu senin. Anana söylemiş, o sorunca
anlatmış işte. Ben de anandan duydum...” diyerek yanıt
verdi. Bir süre sessiz kaldık.
“Elif mi daha çok hoşuna gitti, ben mi?” diye sorduğunda, “Niye
sordun?” dedim. “Hiiç, öyle merak ettim işte!” dedi yarağımdaki
elimi göğsümde gezdirmeye başlarken. “Ana kız ikiniz de çok
iyisiniz!” dediğimde başını kaldırdı birden ve
sinirlenmiş gibi bir ifade takındı. “Seni
eşşoğleşşek, ne şiş yansın ne kebap
misali cevap veriyorsun!” dedi ve sonra da gülmeye başladı.
Sararmış dişlerini göstere göstere gülerken, “Ne yapayım
teyze, mecburen orta yolu bulmam lazım!” dedim.
Teyzemin gülmesi bitince, “Ben banyo edecem yavrum!” diyerek kalktı.
“İyi, tamam!” dedim ve kalın yorganı çektim üzerime. Teyzem
banyoya geçerken boşalmanın verdiği rehavet ve yorgunlukla
gözlerimi kapayıp uykuya daldım. Ancak 10-15 dakika kadar sonra
teyzemin, “Osman, hadi kalk git yıkan, öyle yatma, git yıkan
aslanım, su sıcak, hadi git yıkan!” demesiyle uyandım.
Teyzem karşımda çırılçıplak bir haldeydi.
Başındaki türbanı da açmıştı. Halen uzun
olduğunu sandığım saçlarını omuzlarına kadar
kestirdiğini gördüm. Ve ıslak saçları kumral değil kestane
rengiydi. Bu haliyle çok ilginç görünüyordu teyzem. “Hayırdır teyze,
bu saçlarının hali ne böyle?” diye sordum ister istemez.
“Niye, ne oldu ki yavrum?” dedi şaşırmış gibi.
“Kestirmişsin, hem bu renk ne böyle?” dediğimde, “Dökülüyordu yavrum,
ne edeyim. Ha bu tepem açıldı döküle döküle, bak!” dedi ve bana
doğru birkaç adım atıp eğildi, başının
üzerindeki bir yeri gösterdi. Saçlarını tutup ayırınca
gerçekten de gösterdiği yerin kelleştiğini gördüm. “Niye
boyadın peki?” diye soruncaysa, “Senin ananın bok yemezliği,
illa boyatalım deyip durdu. Senin bu Refiye yaptı zaten, o
boyadı!” dedi.
Yatmaya devam ettiğimi görünce, “Hadi oğlum git yıkan, durma
öyle cenabet cenabet. Su akıyor sıcak sıcak. Havlu da var, sabun
da, git yıkan hadi!” dedi. Bu sırada kendisi giyiniyordu. Yataktan
kalkıp banyoya geçtim. İçerisi buharla dolmuştu. Duvarda büyük
bir termosifon vardı. Uzun, eskiden kalma küvete girdim ve sıcak suyu
açıp yıkandım güzelce. Kurulanıp odaya geçtim.
Teyzem yoktu, mutfaktan sesler geliyordu. Giyinip mutfağa geçtiğimde
masanın üzerinde yiyecek bir şeyler olduğunu gördüm. Teyzem
marketten alışveriş yapmıştı. Birkaç çeşit
peynir, zeytin, kaymak, bal, meyve suyu vs. derken mükellef bir kahvaltı
sofrası vardı karşımda.
“Gel aslanım, yorulmuşsundur, senin beslenmen lazım ki
güçlenesin!” dedi gülerek. Hemen ardından da yarım ekmeğin
arasını kaymak ve peynirle doldurup üzerine epeyce bal döktü. Sabah
Melahat’ın evinde yaptığım basit kahvaltıdan sonra bir
ziyafetti bu. Büyük bir iştahla yedim hepsini. Karnımı
doyurduktan sonra bir sigara yaktım. Saat 14:00 olmak üzereydi. Teyzem de
büyük bir iştahla arasını peynirle doldurduğu yarım
ekmeği midesine indirdi.
“Eniştem çok boşlamış seni teyze, çok yalnız
bırakmış. Amın daracıktı!” dedim sigaramdan derin
bir nefes çekerken. “Hee, çok boşladı aslanım, dedim ya sana.
Elini bile sürmüyor artık, siki kalkmaz olunca sanki hayata küstü herif.
Ellemeye bile yanaşmıyor artık. Hiç olmazsa biraz ellese mellese
böyle olmam ben. Gavat artık bıraktı hepsini!” dedi gülerek.
“İyi siker miydi peki eskiden?” diye sorduğumda, “Tövbe tövbe!” dedi
başını sağa sola sallayarak. Ama aynı zamanda
gülüyordu. O gülünce ben de gülmeye başladım. “Ha, söylesene, iyi
siker miydi eskiden?” diye sordum yeniden. “İyi iyi, iyi sikerdi ama
bıraktı artık. Ben onun için yanıyorum diyom sana
aslanım. Herif alıştırdı onca zaman,
bırakınca da bütün dengem şaştı!” dedi kahkahayla.
“Kaç posta atardı peki?” diye sorduğumda işaret
parmağıyla bir işareti yaptı. “İki olmaz
mıydı?” dedim sigaramdan bir nefes daha çekerken. Teyzem kendine
meyve suyu doldururken “İlk zamanlarda olurdu, iki, üç... Allah ne
verdiyse yani... Ama sonraları teke düştü!” dedi bir gözünü
kırparak.
Teyzem, “Dün gece nerde kaldın sen?” diye sorduğunda konuyu Refiye’ye
getireceğini anladım. Lafı hiç dolandırmadan, “Bir
arkadaşın evinde kaldım!” dedim. “O karı seni evden
attı değil mi?” dediğinde derin bir iç geçirip, “Biraz
tartıştık, ben de eve gitmedim!” dedim yanıt olarak. Teyzem
bir süre sessiz kaldıktan sonra Refiye’ye küfür etti.
Ve “O karı Özlem’in tırnağı olamaz. Ben anana elli kere
dedim, bu karıyı alıp da ailenin içine sokma dedim, bu
karının ne bok olduğu belli değil dedim ama beni dinlemedi
anan. Aklı fikri karının malında, mülkünde, parasında.
Yanlış anlama yavrum, artık senin karındır, helalindir
ama söylemesem de içimde kalır. Bu karıya dikkat et aslanım,
adamı suya götürür susuz götürür cinsten bir karı bu. Almanya yüzü
görmüş, anasının gözü, çok dikkat et aslanım. Seni evden mi
attı, ne ara ne sor. Siktir et, arayıp da onu adam yerine koyma. Öyle
yaparsan daha çok sikmek isteyecektir seni. Zaten karı milleti öyledir
yavrum. Erkek onu adam yerine koymazsa köpek gibi peşinden koşar, yok
erkek bunu prenses ederse de onu sikmek için kırk takla atar...”
“Senin anan kancığın tekidir, para için götünü siktirir. Böyle
diyorum diye kızma bana, sonuçta senin anansa benim de bacımdır
kaç senelik ama işin gerçeği de bu yavrum. Baban desen anandan daha
beterdir o gavat. İkisi birbirini iyi bulmuş zamanında. Senin bu
Özlem esaslı kadındır yavrum, kocaman gelinlik iki kız
büyütmüş. Maşallah ikisi de birbirinden güzel. Özlem ne de olsa bizim
kızımız, kaç senedir ailemizin içinde. İyi kötü
tanıyoruz kendisini ama bu Refiye karısı kimdir necidir bilen
eden yok. Anan gidip de nerden buldu bunu bilmiyorum...”
“Allah için karı güzel, on numara... Kaşı, gözü, götü mötü on
numara... Ama başka ne numaraları var belli değil. Onun için
yavrum sen bu karıya dikkat et her zaman. O aramazsa sen de arama, köpek
gibi yalvart onu, bırak o senin peşinden koşsun. Sen kaç
yaşındasın o kaç yaşında. Sonuçta birkaç sene sonra o
da götü göbeği salmaya başlar bizim gibi, ama sen daha aslan gibi
delikanlısın...”
“Erkek kısmının gücü siki kalktıkça vardır yavrum. Bir
adamın siki kalkmaz olunca ondan artık adamlık, kocalık
bekleme. Senin daha önünde uzun senelerin var aslanım, daha çok
kaldıracaksın o sikini. Onun için kendini aciz gösterme o karıya
karşı. Erkek gibi ol. Sikmen gerekirse sik, ama dövmen gerekirse de
döv...” dedi.
Teyzem verdiği nasihatlerden sonra sigara paketine uzanıp bir
sigarayla çakmak aldı. Sigarasını yakıp derin birkaç nefes
çekip dumanını suratıma üfledi. “Ben seni sigara içmez biliyordum?”
dediğimde, “Arada sırada içerim bir iki tane...” dedi.
Başını bağlamamıştı. Tam
kurutmadığı halen ıslak görünen kestane rengi
yakışmıştı teyzeme. “Güzel olmuşun bu saçlarla!”
deyince, “Senelerce uzattık da ne oldu, daha kısaydı
aslında da uzadı biraz. Bu yaştan sonra saçla, kılla
mılla uğraşacak halim kalmadı...” dedi sigarasını
söndürürken.
“Elif gerçekten hamile mi yoksa beni mi kandırdın?” diye
sorduğumda, “Ne bileyim yavrum doktor değilim ki ben. Ama gebe
karıdan anlarım. Öbür iki gebeliği de böyle
başlamıştı. Daha ilk günden öğürmeye, kusmaya
başlamıştı. Kimi karınınki böyledir, ilk günden
belli eder kendini. Kimininki de hiç belli olmaz. Misal ben üç aylık
gebeyken öğrenmiştim. Doğurana kadar da ne ağrım
sancım olmuştu ne de bulantı mulantı... Sen gene de emin
olmak istiyorsan al kızı götür bir doktora muayene ettir...” diyerek
yanıt verdi.
Bir sigara daha alıp yaktım. Teyzem sofrayı toplarken ben de
kalkıp evin içinde gezindim. Diğer odalara baktım. Evin
altı odası bir de kocaman salonu vardı. Mutfağı ve
banyosu çok büyüktü. Bahçesi de epey genişti, yüksek ve kalın beton
duvarlarla çevirmişti eniştem bahçeyi. Eniştem bu evi seneler
evvel kendisi yapmıştı. Kendi zevkine göre
yaptığı ev bu kadar büyük olunca hem temizliği zor, hem de
ısınması masraflı olduğu için teyzem hep şikâyet
eder dururdu. Bu şikâyetler neticesinde şu an oturdukları
daireyi almıştı eniştem. Elif’le evlenince burası
benim yuvam olacaktı.
Teyzem mutfaktan sonra yatak odasına geçmiş yatağı
topluyordu. “Bu çarşaf da kirlenmiş, ama neyse siktir et!” dedi bana
bakıp gülerek. Köşedeki koltuğa oturdum. Teyzem eğilip
kalktıkça, hareket ettikçe bluzunun altındaki koca memeleri
sallanıp duruyordu. “Niye sutyen giymedin?” diye sorduğumda, “Çok
sıkıyor, bu memelerimin altı yara oldu hep!” diyerek
yanıtladı. “Peki Elif bir şey demedi mi dışarı
çıkarken?” diye merakla sordum. “Ne soracak yavrum, kadının
yanına gidiyorum dedim. Pardesüm üzerimde, dışardan bakınca
belli mi oluyor sanki. Bu zamana kadar sutyen giyip mi çıkıyorduk
dışarı, bazen sıcaklarda külot bile giymiyorum ben!” dedi
gülerek.
Teyzem yatağı toplamayı bitirip yanıma gelince elini
tuttum, “Şöyle gelsene!” dedim ve dizlerimin üzerine oturmasını
istedim. Teyzem bir şey demeden dediğimi yapıp oturdu dizlerime.
Sağ elimi bluzunun altından soktum ve memelerini avuçladım. “Ne
oldu yavrum, azdın mı gene?” deyince, “Çok azdım hem de, balla
kaymakla besliyorsun beni, kim olursa azar onları yiyince!” dedim ve
bluzunu yukarı sıyırdım iyice.
Meme uçlarını emmeye başladım. Teyzem saçlarımı
okşarken, “Osman gidelim artık yavrum, başka zaman gene
geliriz!” deyince, “Bırak başka zamanı, şimdi yapalım.
Bekleyecek halim yok!” dedim. Memelerini tutup sıkıyor,
yoğuruyor, deli gibi emiyordum. Teyzemin sağ eli sırtımda,
ensemde geziniyordu bu sırada. “Şunu çıkarsana!” dedim ve
bluzunu çıkarmasını istedim. Teyzem bluzunu
başının üzerinden çıkardı. Bu sırada oldukça
kıllı olan koltuk altlarını gördüm. “Amını
tıraş etmişsin ama bu kıllar ne böyle?” diye
sorduğumda, “Bunlara jilet vurmam ben yavrum, bunları kremle alıyorum,
ama o da bitmiş...” dedi.
Sikişmemizin sonrasında burnuma gelen yoğun ter kokusunun
kaynağıydı bu kıllar. Şimdi de terden dolayı
hafif bir ter kokusu geliyordu koltuk altından. Yeniden memelerini emdim,
bembeyaz koynunu ve boynunu öptüm, yaladım. Teyzem ilk başta gidelim
dese de şimdi tava gelmişti. Enseme bastırıyordu bir
eliyle. Meme uçlarını ufak ufak ısırırken, “Yala,
yala, öyle daha güzel!” dedi fısıltılı bir sesle.
Dilimi çıkardım ve onun isteğini yerine getirmeye
başladım. Dondurma gibi yalamaya başladım meme
uçlarını. “Daha hızlı, daha hızlı!” dedi bu sefer
de. Daha hızlı ve yoğun şekilde yalamaya
başladım. Teyzemden hırıltılı inlemeler gelmeye
başlamıştı. İki koca memesini alttan tutup
kaldırıyor, sıkıyor, yoğuruyordum durmadan. “Ohhh,
ohhh...” sesleri eşliğinde enseme var gücüyle bastırıyordu.
Biraz sonra, “Az dur hele!” diyerek kalktı ayağa ve eteğini
yukarı çekti epeyce. Bembeyaz kalçaları açığa çıkarken
kucağıma oturdu. Bu halde daha rahattı onun için de benim için
de. Memelerinde gezinen ellerim bu kez arkaya uzandı, göt
yanaklarını kavradım. Kırmızı pamuklu külotunun
içine soktum ve avuçladım dolgun göt yanaklarını.
Teyzem enseme bastırmaya devam ederken ben de memelerini emiyor,
yalıyordum yine. Sol eli ensemdeyken sağ eliyle memelerini sırayla
tutup ağzıma hizalıyor, emmem için yardımcı oluyordu.
Bu arada arkada sağ elimin orta parmağı derin göt
yarığının içinde gezinmeye başlamıştı.
Parmak uçlarıma kıllar geliyor, batıyordu. Teyzemin iniltilerine
benim memelerini emerken çıkardığım sesler karışıyordu.
Oturduğumuz tek kişilik koltuktan da gıcırdama sesleri
gelmeye başlamıştı.
Göt yarığında gezinen orta parmağım kıllı
göt deliğinin ağzına gelmişti artık. Yavaş
yavaş bastırmaya başladığımda göt deliğinin
darlığını ilk anda hissettim. Parmağım ilk
boğumuna kadar içine girmiş ama büyük bir basınç hissediyordum
parmak ucumda. Yine de ağır ağır sokmaya devam ettim
parmağımı. Teyzem göt deliğine parmağımın
girdiğini anlamamış gibiydi sanki, yine enseme bastırmaya
ve memelerini tutup ağzıma vermeye devam ediyordu.
Parmağımı zorlaya zorlaya sokuyordum götüne. İkinci
boğumuna geldiğinde teyzem fısıltılı bir
şekilde, “Neydiyon yavrum?” dedi. Kucağımda oturuyordu ve ileri
geri yaylanmaya başlamıştı bu sırada. Koynunu, boynunu
öpmeye başladım bu sözlerinden sonra. Cevap vermek yerine
parmağımı daha da sokmaya uğraşıyordum. Derken
sonunda dibine kadar girmişti parmağım göt deliğine. O anda
teyzemden, “Hıhh, hıhhh...” sesleri çıkmaya başladı.
Hareketleri ve yaylanması da çoğalmıştı.
Parmağım göt deliğindeydi ve ilk baştaki büyük
basıncı hissetmiyordum şimdi. Hatta parmağımı
ileri geri oynatmaya başladım içinde. Kıllı göt deliği
bir misafir kabul eder gibi kabul etmişti parmağımı. Teyzemin
hırıltılı inlemeleri ve yaylanmaları bundandı.
Yarağım pantolonun altında sertleşmişti iyice.
İkinci postayı atmak için sabırsızlanıyordum.
Teyzemin vücudu gittikçe katılaşmaya başlamıştı.
Kendini fazlasıyla kasıyordu. Bu kasılmalardan göt
deliğindeki parmağım da nasibini almaya
başlamıştı. İlk andaki rahatlık şimdi yerini
sıkıntı ve hatta acıya bırakmıştı.
Teyzemin göt deliği sanki bir jilet gibi kesecekti
parmağımı, o kadar sıkıyordu kendini. Ama bu arada
delirmiş gibi ileri geri yaylanıyordu kucağımda. Tek
kişilik koltuktan çatır çutur sesler geliyor ve koltuk eski marley yüzeyin
üzerinde geriye doğru kayıyordu.
Saniyeler içinde teyzemin iniltileri, sallanışları tavan
yaptı. Parmağım zonkluyordu götünün içinde olduğu halde.
“Sik, sik, ohhh, sik, sik, ohh, sik!” demeye başlamıştı
teyzem. Parmağımı götüne sokmamdan keyif almış
gibiydi. İki elini boynuma doladı sıkıca ve kendini bana
bastırmaya, yaslamaya başladı. Teyzem götüne giren
parmağım sayesinde boşalıyordu. Onu amından sikerken
bile böylesine zevke gelmemişti.
Hareketleri yavaş yavaş azalmaya başladığında
parmağım da rahatladı biraz olsun. Götünün içinde
hızlı hızlı ileri geri hareket ettirmeye
başladım. Teyzem bu anda inlemekle, ahlayıp ıhlamakla
meşguldü. Elleri sırtımda geziniyordu, sırtıma masaj yapıyordu
sanki. “Geldin mi?” diye sordum. Yüzü terden sırılsıklam
olmuş aynı zamanda kızarmıştı. “Hee, geldim
yavrum!” dedi boynumu öperken. Onu götüne parmağımı sokarak
boşaltmıştım.
Bu arada parmağım genişlemiş ve kayganlaşmış
sımsıcak göt deliğinin içinde çok rahatça gidip geliyordu.
Oturduğum yerde boşalacak hale gelmiştim aldığım
zevkle. Bir an önce amına girmezsem o halde boşalacaktım. “Az
kalk hele, kalk!” dedim ve parmağımı çıkardım göt
deliğinden. Teyzem yavaş hareketlerle kalktı kucağımdan.
Parmağımdan yoğun bir osuruk kokusu geliyordu, aynı zamanda
epeyce kızarmıştı.
Teyzem ayağa kalkınca ben de kalktım hemen ve soyundum çabucak.
Yarağım sertleşmişti iyice ve zonkluyordu sanki.
“Şöyle gel, otur koltuğa!” dediğimde, teyzem, “Nasıl olacak
yavrum?” dedi merakla. “Sen otur, dediğimi yap!” dedim. Teyzem oturmadan
önce eteğinin altına elini sokup kırmızı külotunu
indirdi aşağı ve ayağından çıkardı. Külotu
yatağın üzerine atıp oturdu koltuğa. “Az geri yaslan!”
dediğimde teyzem koltuğun arkasına yasladı kendini iyice.
Ayak bileklerinden kavradım ve kaldırdım bacaklarını.
Eteği kalçalarına doğru sıyrılırken
tıraşlı amı çıktı ortaya. Öne doğru çektim,
böyle olunca götü biraz havaya kalkmış gibiydi.
Eğildim öne doğru ve kalın bir sopaya dönmüş
yarağımı amına hizaladım. Teyzemin
bacaklarını biraz daha kaldırdım geriye doğru. Teyzem
ellerini koltuğun kollarına attı bu pozisyonda.
Yarağım yavaş yavaş amına girmeye başlarken, “Immm...”
diye derin bir inilti çıkardı. Biraz daha eğildiğimde
yarağım amına daha çok giriyordu. Teyzemin aldığı
zevk de çoğalıyordu elbette. Sonunda dibine kadar
almıştı yarağımı. O halde bir süre bekledim.
Amının içi fırın gibiydi yine.
Önce yavaş sonra hızlı hızlı sikmeye
başladım. Ayaklarını omzuma atarken koltuğun
kenarlarından tuttum sıkıca. Bu arada teyzem de ellerini arkaya,
koltuğun sırtına atmıştı. Benimle koltuğun
sırtı arasında sıkışmış, iki büklüm
olmuş vaziyetteydi. Hızlı hızlı pompaladıkça
kasıklarım ve taşaklarım onun terli kasıklarına
çarpıyor ve oldukça şiddetli 'Şlop, şlop, şlop!'
sesleri yatak odasında yankılanıyordu.
Koltuk geriye doğru daha çok kaymaya başlamış, bu arada
çıkan şiddetli sesler daha da artarak devam ediyordu.
Bacaklarımı dizlerimden bükmüş haldeydim, var gücümle sikiyordum
teyzemi. Koca memeleri pompaladıkça deli gibi sallanıyordu her yöne.
Dolgun, yağlı vücudu, etleri de kat kat olmuş bir halde
löpürdeyip duruyordu. Teyzemin başı memeleriyle aynı hizaya
gelmişti ve memeleri zaman zaman yüzüne çarpıyor, değiyordu.
Omzumdaki bacakları dik bir sopa gibiydi ve hareketlerimle birlikte
sallanıyorlar, omzuma vurup duruyorlardı. Teyzemin iniltileri
kesilmeden devam ederken devamlı olarak, “Kökle, kökle, sik, sik, daha
çok, daha çok, sik...” deyip duruyor beni gaza getirmeye
çalışıyor gibiydi. Sözleri gerçekten de beni gaza getirecek bir
etki yaratıyordu. Var gücümle pompalıyor, adeta amını
delmeye çalışıyordum. Terlemiş
kasıklarımızın çarpmasından çıkan yoğun
sesler her şeyi bastırır olmuştu. Yatağın
üzerindeki montumun cebinde telefonumun çaldığını zor
duyuyordum. Tam sikişme sırasında arayan kimdi bilmiyorum ama
hiç umurumda değildi.
“Sik, ohhh, sikkk, sikkk!” teyzemden başka ses çıkmıyordu, sanki
başka kelime bilmiyordu. “Ha, iyi mi böyle, yetmiyor mu sana, haa,
söylesene, yetmiyor mu?” diyordum o sürekli, “Sik sik!” dedikçe. Teyzemin
suratı ve kasıkları pancar gibi kızarmıştı.
Kızıl kestane boyalı saç diplerinde ter damlacıkları
oluşmuş, alnına akıyordu. Dudaklarını emiyor,
ısırıyordu. Bir ara ağzını açtı epeyce,
sanki burnundan nefes alamıyor gibiydi ve ağzını onun için
açmıştı. Mavi gözlerini dikmişti gözlerime.
Koltuk kaya kaya arkasındaki duvara yaslanmıştı artık
ve artık ne kadar gücüm kaldıysa köklemeye, pompalamaya
başlamıştım. Sikişin şiddetiyle teyzemin
omzumdaki sağ bacağı birden kayıp hemen
yanımızdaki perdeye değdiğinde kalın kadife perde
dalgalandı. Şimdi sadece sol bacağı omzumdaydı ve
sağ ayağı perdeye değip duruyordu. Tabii perde rüzgârda
sallanan bir yaprak gibi sallanıyor, dalgalanıyordu. Artık
kendimi kaybetmiş, delirmiş gibiydim. Teyzemi var gücümle sikiyordum.
O anda hiç ummadığım bir şey oldu. Bacaklarımda ve karnımda
bir ıslaklık hissettim. Ne olduğunu anlamaya
çalışırken teyzemin amından çıkanla
şaşkınlığım daha da arttı. Teyzem
amında yarağım gidip geldiği halde işiyordu. Çişi
bir fıskiyeden akan su gibi üzerime akıyordu. Karnım ve
kasıklarım teyzemin çişiyle kaplanmıştı. O anda
sikişmenin heyecanı ve zevkiyle bir şey diyemedim. Teyzemin
işemesi saniyelerce bir azalıp bir çoğalarak bazen kesilip sonra
yeniden başlayarak devam etti. Sadece karnım ve kasıklarım
değil, teyzemin halen üzerinde olan kahverengi eteğiyle koltuğun
üzeri de çişe bulanmıştı. Aynı zamanda yerdeki eski
halı ve marley zemin de çişten payına düşeni
almıştı.
Çok geçmeden boşalmaya başladım. Bugünkü üçüncü, ama en
yoğun ve şiddetli boşalmamdı. Yarağımda döl
niyetine ne kalmışsa hepsini akıttım teyzemin amına.
Bir süre daha kaldım amında ve çıkardım
yarağımı. Teyzemin halen havada duran bacaklarını
tutup indirdim yere. “Teyze bu ne böyle?” dedim karnımı ve yeri
göstererek.
Teyzem cevap verecek halde değildi. Hızlı hızlı nefes
alıp veriyordu, göğsü de deli gibi inip kalkıyordu bu
sırada. Bir ara nefesi kesilir gibi oldu. “Teyze ne oldu, iyi misin?”
dediğimde, “İlacım, çantamda ilacım var...” diyebildi.
Çantası salondaydı, çabucak koştum ve çantasını
kaptım. Odaya döndüğümde onu koltuğun arkasına yaslanmış
ve bir eliyle göğsünü tutarken gördüm. Korkuya kapıldım, “Teyze
ne oldu, iyi misin?” dedim ama sanki beni duymuyor gibiydi.
Birkaç kez, “İyi misin?” diye sordum. Korkudan elim ayağım
birbirine dolanmış haldeydi. Sonunda kekeleyerek, “Mavi kutu, mavi kutu...”
dedi elimdeki çantasını göstererek. Hemen açtım çantayı,
içinde birkaç kutu ilaç vardı. “Hangisi, hangisi?” diye sordum ilaç
kutularını göstererek. İşaret ettiği bir kutuyu
açtım ve içinden bir hap alıp uzattım. Elimi tuttu
sıkıca, hapı almaya çalışıyor ama
yapamıyordu. “Aç ağzını, aç ağzını!” dedim.
Belli belirsiz ağzını açınca hapı attım
ağzına. “Yut şunu, ben su getireyim, bekle!” dedim ve koşa
koşa mutfağa gittim. Musluktan doldurduğum bardağı
hemen götürdüm. Suyu içmesine yardım ettim.
Teyzem suyu içti kana kana. Ardından elini uzatıp onu
kaldırmamı istedi. Koltuktan kaldırıp yatağa
uzandırdım. Pikeyi açtım ve üzerine örttüm. Biraz kendine gelir
gibi olmuştu en sonunda. Sikişin zevki üzerine böylesi bir korku
yaşayınca neye uğradığımı
şaşırmıştım. Halen çırılçıplak bir
haldeydim.
Başında bekledim birkaç dakika. Bana bakıp gülümsedi. “Seni de
korkuttum, kusura bakma...” dedi titreyen bir sesle. “Yok, o değil de ne
oldu birdenbire böyle, neyin var?” dedim merakla. Elini göğsüne götürüp,
“Kalbim... Arada sıkıştırıyor böyle... Çok heyecana
gelemiyorum...” dedi. “Üzerine işedin, farkında mısın?”
dediğimde dudaklarını emdi bir süre. Sonra da, “Siktir et,
boş ver... Sen git yıkan...” dedi. “Olmaz, seni bırakmam böyle!”
dediğimde, “Ne diyorsam onu yap, ben iyiyim oğlum, sen git yıkan,
ilacımı aldım, bir şey olmaz artık, korkma, sen git
yıkan!” dedi.
Banyoya geçtim ve küvete girip yıkandım. Odaya döndüğümde teyzem
kalkmış giyiniyordu. Beni görünce güldü ve “Az kalsın beni sike
sike öldürecektin!” dedi. “Valla öyle olacaktı şu ilaç olmasaydı!”
dedim kahkahayla. Teyzemin kahverengi eteği epey
ıslanmıştı çişiyle. “Ben hallederim bundan
sonrasını, sen git!” deyince, “Nereye, seni bırakmam böyle!”
dedim. Ancak teyzem gitmem konusunda ısrar etti. “Ben iyiyim yavrum, sen
git, işinden gücünden olma!” dedi. Sanki az önce benimle sikişen o
değilmiş gibiydi bunu söylerken. “Komşulara uğrarım,
sen git, görmesinler seni!” dedikten sonra sıkı sıkı
sarıldı bana. Yanaklarıma ıslak birer öpücük kondurdu.
“Aslanım, teyzesinin bir tanesi, kurban olurum sana!” dedi peş
peşe.
Sonra da çantasını açtı, içinden cüzdanını
çıkardı. Cüzdanın içinden para çıkarıp uzatınca,
“Bu ne teyze?” dedim. “Al yavrum, cebine koy!” dedi. Cebine koy dediği 200
dolardı. “Ne parası bu?” diye sordum. “Al yavrum, hakkın bu
senin, koy cebine hadi soru sorma!” deyince, “Teyze ben jigolo muyum, bu ne
böyle?” dedim ve parayı alıp yatağın üzerine
fırlattım.
“O ne demek oğlum, cigolo neymiş? Tövbe tövbe, al şu
parayı. Bununla Elif’i yemeğe götürürsün, koy cebine!” dedi. Teyzem
beni para karşılığında tutmuştu sanki. Böyle
davranması zoruma gitti. “Sıçarım senin parana, benim param yok
mu?” dedim ve üzerimi giyinmeye başladım. Ancak teyzem parayı
verme konusunda ısrarcıydı. “Abuk sabuk düşünme lan, al
diyorsam al işte. Kendine bir şey al, kıza al, yemeğe götür,
yap bir şeyler işte onu da ben mi diyecem sana!” dedi parayı
pantolonumun cebine sıkıştırırken.
Giyindim ve hiçbir şey demeden çıktım evden. Teyzemle iki
müthiş sikiş yaşamıştım, ama o beni parayla
tuttuğu bir jigolo gibi görmüştü. Arabaya giderken telefonum çalmaya
başladı. “Kim bu amına koyduğum?” dedim sinirle. Telefonu
elime alınca ekranda Semanur’un adını gördüm. Telefonu
meşgule attım ve arabaya bindim.
Teyzemi sikerken de arayanın Semanur olduğunu gördüm. Üst üste
aramıştı, bir şey mi olmuştu acaba? Sonra birden
aklıma Cem denen çocuk geldi. Onun yanına gidip konuşacak ve
Semanur’la evlenmesi için ikna edecektim, ama araya benim nikâh işleri
girince öylece kalmıştı. Belki de bunun için arıyordu beni.
Mahcup olmuştum kıza karşı.
Aradım hemen. Birkaç sefer çaldıktan sonra açıldı telefon.
“Osman ağbi, nasılsın?” dedi ilk başta. “İyiyim
Semanur, sen nasılsın?” dedim. Kelimeleri yaya yaya, “İyiyim ben
de ağbi, bir arayıp sorayım dedim. Bu arada tebrik ederim,
Refiye abla ile evlenmişsin, Allah bir ömür mutluluk versin size!” dedi
soruma karşılık olarak. “Teşekkür ederim. Sen
nasılsın, nasıl gidiyor hamilelik, bebek nasıl?” diye
sorduktan sonra cevap vermesini beklemeden, “Ya kusura bakma, senin işini
de halledemedim. İnan şu nikâh işleri filan çok yoğundum.
Ama ilk fırsatta bu çocuğun yanına giderim, söz sana!” dedim.
Telefonun ucundan cevap yerine önce sessizlik, sonra da ağlama sesleri
gelince, “Semanur ne oldu, bir şey mi oldu, niye ağlıyorsun?”
diye sordum. Ağlama seslerinin arasında, “O iş olmadı
ağbi!” dedi Semanur. “Hangi iş, ne oldu, bebeğe mi bir şey
oldu?” diye sordum heyecanla. “Yok, Allah göstermesin. Bebeğim iyi çok
şükür. Cem, Cem’le ilgili mesele, o iş olmadı!” dedi
karşılık olarak.
“Hayırdır, ne oldu?” diye sordum arabayı
çalıştırıp yola koyulurken. “Ben de seni bunun için
aradım zaten. Müsait misin, konuşmamız mümkün mü? Ama telefonda
olmaz!” deyince daha da meraklandım. “Tamam, olur. Nerde istersen!”
dediğimde bana bir parkın adını verdi. “Tamam, biliyorum
orayı. 15-20 dakikaya ordayım!” dedim ve telefonu kapatıp gaza
bastım.
Parka geldiğimde Semanur henüz gelmemişti. Hava serindi, etrafta
dolaşanlar vardı ama çok değildi. Bir banka oturdum. Birkaç
dakika sonra telefonum çaldı. Semanur arıyordu, ona bulunduğum
yeri tarif ettim. İki dakika kadar sonra Semanur uzaktan göründü.
Ağır adımlarla yürüyordu bana doğru. Koyu yeşil renkli
uzun bir pardesü vardı üzerinde. Başını ise koyu mavi bir
şalla bağlamıştı. Onu topuklu ayakkabılarla
görmeye alışmıştım, ama şimdi beyaz renkli bez
spor ayakkabılar vardı ayağında. Siyah çantasını
omzuna atmıştı.
Yaklaştıkça beyaz yüzündeki kederi, üzüntüyü görüyordum.
Karnında henüz bir şişkinlik, hamile olduğunu gösteren bir
belirti yoktu. Ayağa kalktım, “Osman ağbi, nasılsın?”
dedi uzun uzun. Etrafta insanlar olduğundan yanağından öpemezdim.
Elini sıktım sadece. Alçak sesle, “Annelik sana yaramış,
çok güzelleşmişsin!” dediğimde yanakları kızardı
hafiften. “Yürüyelim mi?” diye sorunca, “Olur!” dedim. Yürürken havadan sudan
konuştuk. Semanur beni buraya çağırma nedeni olan konuya bir
türlü gelmiyordu. Ben de ne oldu diye soramıyordum. İlerdeki boş
bir bankı gösterip, “Şuraya oturalım mı?” deyince, “Tamam!”
dedim.
Etrafında insanların seyrek olduğu, ağaçların
altındaki bir banktı bu, geçip oturduk. Oturur oturmaz, “Ee, ne oldu?”
dedim merakla. “Şeyy, nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum
aslında, ama bunu senden başkasına söyleyemem. Hem seni de
ilgilendiren bir konu...” dedi yan gözle bakarak. “Seni dinliyorum?” dedim
geriye yaslanarak, ama konunun benimle ne ilgisi olduğunu da çok merak
ediyordum.
“Şeyy, Cem aradı beni Pazar günü. Benden test istedi...” deyince
araya girip, “Ne testi?” dedim. “Babalık testi!” diyerek
yanıtladı Semanur. “Daha çocuk doğmadı ki, ne
babalığı?” deyince, “Yok, şimdi anne karnındaki
bebeklere de yapıyorlar bu testleri... Şeyy, dediğim gibi benden
test istedi...” dedi ve sustu. Aklıma ilk gelen şey paraydı,
test için para mı lazımdı acaba?
“Para mı lazım?” diye sordum. Semanur elimi tuttu ve ela gözleriyle
baktı bir süre. “Yok ağbi, para değil mesele!” dediğinde
merakım ve heyecanım daha da arttı. “Ne o zaman?” dedim
heyecanla. Semanur elini çekti elimden, “Ben kabul etmedim!” dedi uzaklara
bakarak. “Neden, ne oldu ki?” dedim. O sırada önümüzden kapalı bir
kadın bebek arabasıyla geçiyordu. Yan yan bize
baktığını gördüm.
Semanur kadın uzaklaşana kadar konuşmadı. Kadın
gidince, “Ben istemedim çünkü...” dedi ve sustu. “Çünkü, yani, söylesene,
neymiş mesele?” diye ısrar ettim konuşması için. Semanur
bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Çünkü yalanımın ortaya
çıkmasından korktum!” dediğinde olduğum yerde titredim
birden.
Bu işte bir şeyler vardı ama ne? “Semanur, bu işin
aslını anlatsana bana. Sen demedin mi bana ben Cem’den hamileyim,
çocuğumun babası o. Telefonda konuştum ama kabul etmedi dedin.
Sonra benden onunla konuşmamı istedin, ben de tamam dedim. Nerde
askerlik yaptığını buldum. Annen onun ailesiyle gidip
konuşmuş, hatta kovmuşlar anneni!” derken elimi tuttu
sıkıca.
Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Yanaştım biraz ve “Sen bana
çocuğun babası Cem derken yalan mı söyledin?” dedim. Hiç cevap
vermeyince aynı soruyu yeniden sordum. Kısa bir sessizlikten sonra
başını evet anlamında aşağı yukarı
salladı. Derin bir nefes alıp verdim. Elimi tutmayı
bırakmış siyah çantasının kemerini sıkıyordu
şimdi. Başını öne eğmiş, ağlıyordu.
Gözyaşları yanaklarından çenesine süzülüyor, pardesüsüne
damlıyordu.
“Bu çocuğun babası kim Semanur?” diye sordum. Hiçbir şey
söylemedi. “Semanur, yüzüme bak. Bu çocuğun babası kim. Korkma, kimse
söyle bana. Benden çekinme!” dedim onu konuşmaya ikna etmek için.
Semanur başını kaldırıp bana baktı. Yanakları
gözyaşlarıyla ıslanmıştı epeyce. Gözlerini dikti
üzerime. Dudakları titriyordu. “Semanur, bu çocuğun babası kim?”
diye yeniden ve son kez sordum.
Titreyen dudaklarından fısıltı halinde bir cümle
döküldüğünde başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
“Osman ağbi, bebeğimin babası sensin...”
[Osman]
|