Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 127. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Ben kapıyı
kapatırken girişin ışığı yandı. Aysel
karşımdaydı. Sinirli hali yüzünden kolayca
anlaşılıyordu. “Nerde kaldın?” diye sordu hemen.
“Arkadaşlarla takıldım.” dediğimde, “Hadi hadi, yalan
söyleme, Nurcan’ın koynundan çıkıp da geldin değil mi?”
dedi öfkeli, kısık bir sesle. Ona gerçeği söyleyemeyeceğim
için, “Yok, daha neler... Evine bile girmedim, sokağın
başına kadar götürdüm... Sonra da birkaç arkadaşla
takıldım... Sen aradığında onların
yanındaydım...” dedim.
Vişne rengi kadife bir
eşofman takımı vardı üzerinde. Eşofmanın
altı dar kalmış ve dolgun kalçalarına
yapışmış gibiydi. Üst kısmı da altı kadar
olmasa da dardı, içinde sutyen olmadığı belliydi, etli meme
uçları altında belirmişti. Başını ise beyaz bir
başörtüsüyle arkadan bağlamıştı.
Bakışlarından
sözlerime pek inanmadığı belli oluyordu ama başka bir
şey demedi. “Sen yatmış mıydın, uyandırdım
mı yoksa?” diye sordum ortamı yumuşatmak için. Cevap vermeden
önce bir an düşünür gibi oldu, “Yok, yeni girmiştim yatağa.”
dedi başını sallayarak. Ardından da, “Sen salona geç, ben
geliyorum.” dedi ve yatak odasına geçti. Salona geçip
ışığı açtım.
Karşı çekyatın
üzerinde bir kadının koyu gri renkli pardesüsü ile parlak siyah
türbanı vardı. Aysel’in misafiri mi vardı yoksa? Yüzünde fark
ettiğim telaşlı ve gelişimden rahatsız olmuşa
benzeyen ifadenin sebebi belki de buydu.
İki üç dakika kadar
salonda tek başıma oturdum. İçerisi serindi. Nurcan’la
sikişmenin verdiği rehavet ve yorgunluk kendini belli etmeye
başlamıştı. Başımı arkaya atıp
gözlerimi kapamıştım ki Aysel girdi içeri. Uzun beyaz bir örgü
yelek giymişti üstüne. Bir şey diyecek gibi oldu, ama ben, “Misafirin
mi var?” diye sordum hemen. Koltuğun üzerindeki kıyafetlere
baktı, sonra da bir şey demeden onları alıp
çıktı.
Gecenin bu saatinde kimdi
misafiri ve neredeydi? Merak ediyordum. Öylece otururken içeriye önce Aysel,
arkasından da annem girince büyük bir şaşkınlık
yaşadım. Bu saatte annemin burada ne işi vardı? Ayağa
kalkıp, “Anne sen ne arıyorsun burada?” diye sordum. Annemin yüzünden
düşen bin parçaydı. Hiçbir şey demeden karşıma oturdu.
Aysel ise her zamanki tekli koltuğuna geçti. Yeniden yerime otururken,
annem, “Baban dövdü beni, dışarı attı!” dedi titreyen ama
aynı zamanda öfke dolu bir sesle. Sonra da sessizce ağlamaya
başladı.
Annemin bu hali
karşısında öylece kalakaldım, bir şey diyemedim. Annem
sessiz sessiz ağlıyor, ara ara gözyaşlarını siliyordu
elindeki kâğıt mendille. Aysel’e dönüp, “Ne olmuş, söylesene, sen
biliyor musun?” diye sordum. Aysel önce kaş göz işareti ile
yanıt vermek istemediğini belli etti, ama yeniden sorunca, “Annen
anlatır zaten, tartışmışlar, baban da dövmüş!”
dedi. Oldukça kısa bu yanıtın ardından anneme, “Ne oldu,
anlat, nedir mesele?” diye üst üste sorular sordum. Annem titreyen
dudaklarıyla bir şeyler anlatacak gibi oldu, ama ağlaması
daha da şiddetlendi.
Daha önce bir keresinde
dövmüştü babam annemi. Annem kıskançlık krizine girip olay
çıkartmış, evde terör estirmişti. Sonunda babam
dayanamamış ve gözümün önünde sağlam bir tokat
atmıştı anneme. Annemi kıskançlık krizine sokan ise
Şefika ablaydı.
Aradan yıllar geçmiş
ve babam yine dövmüştü annemi. Gene kıskançlık krizine mi
girmişti annem, yoksa başka bir şey mi vardı? Sonunda annem
daha fazla sessiz kalamadı ve anlatmaya başladı: “Bugün Refiye
ile beraber buraya geldik, Aysel hanımı ziyaret ettik.
Çıktıktan sonra Refiye beni kahve içmeye davet etti, gittik bir yerde
gelin kaynana kahve içip sohbet ettik. O ara baban aradı, (Nerde
kaldın, niye gelmiyorsun?) dedi, sonra da kadının yanında
bir sürü küfür edip kapadı telefonu. Kadına karşı çok
mahcup olup utandım. Neyse ki anlayışlı kadın da ses
etmedi, ama içtiğim kahve zehir oldu...”
“Eve gittiğimde saat
sekizi geçiyordu. Baban hemen başladı, (Nerde kaldın, ne
işin var dışarlarda, bu saate kadar neredesin?), bir dünya laf
saydı, bağırıp çağırdı, küfretti gene. Önce
bir şey demedim, ama ölmüş anama babama küfredince sinirlendim, ben
de ona küfrettim. Küfrü duyunca vurdu birkaç sefer, sonra da çıktı
gitti. Bir zaman oturup ağladım. Sonra evde kalmak istemedim, ablama
gideyim dedim. Aradım ama Elif çıktı telefona, ablam
yatmış erkenden. Elif’e de bir şey demek istemedim. Sonra Aysel
Hanım geldi aklıma, arayıp gelebilir miyim dedim. O da sağ
olsun davet etti, kırmadı beni, ben de atladım taksiye geldim...”
dedi.
Derin bir iç geçirdim. Âdetim
olmadığı halde annemin karşısında sigara içmek
istedim, ama elimi montumun cebine atınca sigaramı Nurcan’ın
evinde unuttuğumu anladım. Bu halim Aysel’in gözünden kaçmamıştı.
Yerinden kalktı ve az sonra elinde bir paket açılmamış
sigara ve çakmakla geldi. “Al bakalım!” diyerek uzattı. Annemin
yüzüne baktım, ama beni görecek halde değildi. İçmediğim
bir marka sigara olsa da bir tane yakıp derin bir nefes çektim.
“Ne olacak peki şimdi?”
diye sordum. Annem bir süre sessiz kaldı, sonra da, “Sen hiç
karışma oğlum, babana da bir şey deme. Sanki hiç haberin
yokmuş gibi davran. Hele ki Refiye duymasın sakın. Ben bir zaman
burada kalacam, Aysel hanımdan rica ettim kırmadı beni, birkaç
gün kalırım öyle geçerim eve. Hele biraz sinirlerim
yatışsın ondan sonra bilirim ne yapacağımı. Ben
biliyorum onun asıl derdinin ne olduğunu, onun başka
hesapları var. Geç kaldın lafları yalan dolan, sen onu bana
sor!” diyerek yanıtladı.
Annemle babamın
arasına girmek gibi bir düşüncem yoktu. Kendi aralarında
halletmeleri daha iyi olacaktı. Benim zaten Refiye ile ilgili yeterince
sıkıntım varken bir de anneme ayıracak zamanım ve
aklım hiç yoktu. Annem sanki o an Refiye’yi düşündüğümü fark
etmiş gibi birden, “Sen bırak şimdi beni de, asıl sen ne
boklar yiyorsun? Biz seni o kadını boynuzlayasın, kavga edesin
diye mi everdik? Sen Özlem mi sandın o kadını, her dediğine
her yaptığına he desin, eyvallah desin, ha? Dangalak... Daha dün
bir bugün iki, ne bok yemeye kadını boynuzladın hemen, öküz
herif...” diyerek ağzına geleni söyleyip durdu.
Ve, “Kadının dünya
kadar malı var mülkü var, bunları yemenin, cebe indirmenin
hesabını yapacağına kendinden soğutuyorsun salak
herif. Bana bak Osman ne yapıp edip o kadının gönlünü
alacaksın yoksa seni boğarım, anladın mı beni?” dedi
adeta kükreyerek. Annemin bu tepkisinden korkmadım dersem yalan olur.
“Yaptık bir hata ne yapalım!” dediğimde, annem,
“Kadının gözünün önünde yapman gerekir miydi a benim salak
oğlum, o görmeden ne bok yersen ye, illa gözünün önünde yapman şart
mı?” deyince kendimi tutamayıp, “Ya ne yapayım, oldu bir kere!”
dedim.
Annem, “Bana bak benim tepemi
attırma, oldu bir kere ne demek. Az sikine mukayyet ol. O kadın bizim
başımıza konan devlet kuşudur devlet, sakın o
kuşu kaçırayım deme gebertirim seni, kimse de alamaz elimden...
Kadına bugün sırf senden yüz çevirmesin diye
yapmadığım yalakalık kalmadı... Bula bula da o salak
Hüsniye’yi mi buldun, tımarhane kaçkını orospuyu. Allah’ın
manyağı, ne oturmasını bilir ne kalkmasını. Arada
yengen olmasa selam bile verilmez ona...”
“Ne demiş sana, ne
hikâyeler anlatmış... Ben hamile kalacam, çocuğu doğurup
Refiye’ye vericem mi dedi sana? Bak bak, orospudaki hikâyelere bakar
mısın Aysel Hanım? Aklı sıra bunu diyerek oğlumun
aklını çelecek, yediği boku temize çıkaracak. Refiye
Maşallah at gibi kadın, daha genç, sağlığı
yerinde. Doğurursa Refiye doğurur, ona ne oluyormuş Allah
aşkına... Sen de böyle salak salak hikâyelere inanma. Refiye sana gül
gibi bir bebek verecek İnşallah. Özlem’in
yapamadığını bu kadın yapacak Allah’ın izniyle...”
“Sakın sakın bir
daha böyle şeyler yapma, aklına, sikine azıcık mukayyet ol.
Tamam, iki karın da senden yaşlı, ben de isterim oğlumun
eline erkek eli değmemiş gül gibi gencecik kızın koynuna
girmesini ama bu da bizim kaderimizmiş oğlum ne yapalım? Allah
büyüktür, o da olacak İnşallah. Sen sadece kadını kendinden
soğutma, onu kendine yakın et her zaman, senin peşinde köpek
gibi dolansın, anladın mı?” dedi.
Annem sanki dolmuş da
birden yağmur gibi boşanıvermişti arka arkaya söylediği
bu sözlerle. Yediği dayağı çoktan unutmuştu. “Benim de öyle
bir niyetim yok zaten, ne diye onu kendimden uzaklaştırayım ki.
O an nefsime hakim olamadım, hem Refiye’nin içerde yattığını
sanıyordum, ben ne bileyim böyle olacağını?” dedim kendimi
masum göstermeye çalışarak. “Ben bilmem, ne yap yap kadını
kendine iyice âşık et. Zaten âşık ama kör kütük, deli
divane olsun senin için. Hele ki bir de gebe kalır çocuk doğurursa
gel keyfim gel. Ondan sonra biz de onun zenginliğinin sefasını
süreriz!” dedi annem keyifle.
Annemin aklı fikri
Refiye’nin zenginliğinde, parasında pulundaydı. Benim mutlu,
huzurlu olmamla ilgilendiği yoktu. Varsa yoksa paraydı tek
düşündüğü. “Sen hele kadını gebe bırak, ondan sonra ne
edersen et. Ama o zamana kadar dikkatli ol, karda yürü ama izini belli etme!”
dedi nasihatte bulunarak. Keyifle gülümsemekten de geri kalmıyordu
bunları söylerken. Kendisi karda yürüyüp izini belli etmemeyi iyi
biliyordu. Babamdan gizli yediği haltlar bini aşmıştı.
Kendi gözlerimle Kerim’le sikiştiğini görmüş, Hüsniye’nin
anlattıklarından rahmetli Yunus amcayla bile ilişkisi
olduğunu öğrenmiştim. Her iki karımla lezbiyen ilişki
yaşaması da cabasıydı.
O ana kadar sessiz
kalmayı tercih eden Aysel başladı konuşmaya. “Sen merak
etme Şerife Hanım, ben Refiye’yi kör kütük âşık etmesini
bilirim. Biliyorsun Refiye benden bağlama büyüsü yapmamı istedi ya
Osman için, ben de kabul etmedim. Hah, bunu konuşacaktım Osman’la.
Tanıdığım, bildiğim bir hanım var, psikologdur
kendisi. Karı koca ona gidip konuşsunlar, aralarındaki problemin
çözümü bende değil, öyle büyüyle filan uğraşmaya gerek yok.
Kadınla konuştum, üstü kapalı meseleyi de anlattım. Onlar
gidip konuşacaklar, dertlerini anlatacaklar, kadın da onlara yol yordam
gösterecek. İşinde başarılı bir hanımdır,
belediyeye danışmanlık yapıyor zaten bu konularda.” diyerek
yanındaki sehpaya uzandı. Üzerindeki kartı alıp bana
uzattı.
Bahsettiği
kadının Nurcan’ın oğlu için görüştüğü kadın
olduğunu anladım. Adı Simge’ydi, yaşam koçu, aile ve
evlilik danışmanı olduğu yazıyordu kartında.
Aysel, “Ben sizin için randevu da aldım, yarın akşamüstü dörtte
bekliyor sizi. Refiye ile beraber gidin, konuşun, çekinmeyin hiç,
anlatın derdinizi güzel güzel, kadın zaten bu konularda uzman. Sizin
derdinizin dermanı bu kadında, büyü müyü geçici işler bunlar,
kalıcı çözüm lazım size!” dedi.
Aysel’e, “Refiye benimle
konuşmuyor ki, nasıl olacak?” diye sorunca, annem araya girip, “Onu
da sen düşün!” dedi tepkiyle. Aysel, “Merak etme Şerife Hanım,
ben onu da hallettim. Refiye yarın seni bekliyor Osman. Güzel bir çiçek
yaptır, ne bileyim çikolata yaptır, götür. Beraber gideceksiniz
kadına. Hem zaten Refiye seni sevmese, benden büyü yapmamı ister
miydi? Kadın seviyor ki seni gelip benden bunu istiyor. Ama sevgi de bir
yere kadar. Kadının gururunu daha fazla incitme, öyle bir
kadını bir daha bulamazsın. Annenin dedikleri doğru, sen de
biliyorsun. Dünya kadar malı mülkü var. Sen hem kadını
kullanıp hem de parasını yemenin hesabını yapman gereken
yerde salak saçma işler yapıyorsun!” dedi gülümseyerek. Annem
Aysel’in kendisine destek çıkan sözlerinden memnun
kalmıştı.
Bu konuşmaların
ardından Aysel bize ve kendine bitki çayı hazırladı. Bir
süre havadan sudan, başka konulardan konuştuktan sonra saatin ikiye
yaklaştığını fark ettik. Annem esneyerek, “Ben
yatıyorum, uykum geldi...” deyince, “Sen yat Şerife Hanım, benim
biraz Osman’la konuşacaklarım var.” dedi Aysel. Annem, “Aysel
Hanım, şu salağa biraz akıl ver de böyle aptallıklar
yapmasın bir daha. Bizi dinlediği yok, belki seni dinler!” dedi
ayağa kalkarken.
“Sen nerde yatacaksın?”
diye sordum anneme. Aysel, “Benim yanımda yatar, kocaman yatak, ikimiz
sığarız. Sen de burada çekyatta yatarsın!” deyince, “Senin
yanında niye yatıyor, ben bu çekyatta yatarım, annem de öbür çekyatta
yatsın!” dedim. Ancak annem, “Oğlum, ben senin yanında niye
yatayım, içerde yer var, hem benim belim ağrıyor çekyatta
yatamam ben!” dedikten sonra çıktı.
O çıkınca da Aysel
kalkıp kapıyı kapattı ve yerine oturdu tekrar ve “Sen hiç
akıllanmayacak mısın?” dedi gülümseyerek. “Niye?” diye sordum.
“Niye olacak, duydun annenin dediklerini. Kadının parasını
yemek yerine onu kendinden uzaklaştırıyorsun!” diye
cevapladı sorumu. “Niye büyü yapmak istemedin peki, niye bizi o
psikoloğa gönderiyorsun, büyü yap olsun o zaman!” dediğimdeyse ilginç
bir cevap verdi Aysel.
“Ben büyü yapsam bundan sen
zarar görürsün. Hayattan zevk almaz olur hem de Refiye’nin avcunun içine
düşersin. Onun bir dediğini iki etmezsin, onun lafından
dışarı çıkmazsın, e tabi bu da bizim işimize
gelmez. Biz onun parasını cebe indirmenin hesabındayız, o
da bunu biliyor, az çakal değil, onun için benden büyü yapmamı
istedi. Ben de savuşturdum başımdan...”
“Bu psikolog hanım
işinde uzmandır. Belediyede kadınlara dersler, eğitimler
falan veriyor. Böyle Refiye gibi bir sürü kadın var ona giden, işinde
uzmandır, iyi bir hanımdır. Nurcan’ın oğluna
faydası olmadı ama size olacak İnşallah. Sizi bekliyor
yarın, gidin konuşun, anlatın derdinizi, sizin
ilacınız o kadında bende değil!” dedi gülümseyerek.
Sonrasında akşamki
gibi geriye yaslanıp bacak bacak üstüne attı, dolgun kalçası
eşofmanın altında daha bir belirirken kollarını
göğsünde çaprazlamasına birleştirdi ve “Ne yaptınız
peki Nurcan’la?” diye sordu başını hafifçe sallayıp bir
gözünü de kırparak. Beni sorguya çeker gibiydi bu haliyle. “Ne olacak,
konuştuk sadece!” dedim. “Ne konuştunuz?” diye sordu bu kez. Bu
sorulardan sıkılmaya başlamıştım. Derin bir nefes
alıp verdim ve “Havadan sudan konuştuk!” dedim. “Havadan sudan, ben
de yedim bunu, değil mi?” deyince dayanamayıp, “Ya senin derdin ne,
ne anlatmaya çalışıyorsun?” dedim biraz da sert bir tonda.
Kısa bir sessizliğin
ardından, “Kusura bakma, o kadına pek güvenmiyorum!” dedi yanıt
olarak. Nurcan’la arasında örtülü, adı konulmamış bir
çekişme vardı. Birbirlerinden hoşlanmadıkları
belliydi. “Neden?” diye sordum merakla. “Çok yalan söylüyor, benim
işlerime de karışır oldu son zamanlarda. Bu psikolog
hanım meselesini onun yanında açmak istemedim. Her boka maydanoz
oluyor!” dedi yanıt olarak. Sonrasında kalktı ve
kapıyı içerden kilitledi yavaşça.
Üzerindeki örgü yeleği
çıkardı. Bu kez kendi koltuğuna değil de yanıma oturup
bacak bacak üstüne attı yine. “Hayırdır?” deyince,
“Hayırlı hayırlı, hem de çok hayırlı!” dedi
gülümseyerek. “Kaç zamandır beni boşluyorsun. Yok Özlem, yok Refiye
derken şimdi de anan çıktı piyasaya, ama yağma yok. Bu gece
elime fırsat geçti bir kere, seni bırakmam!” dedi saçlarımı
okşarken. “Deli olma, annem içerde, manyak mısın sen!”
dediğimdeyse, “Korkma, annenin çayına uyku ilacı koydum, onun
için hemen uykusu geldi. O şimdi top atsan uyanmaz!” dedi gülerek.
“Harbi sen manyaksın!”
dedim kahkahayla. “Ama bak Hüsniye de Refiye’ye ilaç vermişti, ama
işin ortasında birden uyanıverdi. Şimdi annem de
aynısını yapmasın?” dediğimde, “Merak etme, ben
atımı sağlam kazığa bağlarım her zaman!”
dedi gülümseyerek. Ardından da sol elimi tuttu ve
eşofmanının üzerinden memelerine götürdü. Dolgun memelerini
avuçladım. Aysel ise önce yanaklarımı ardından boynumu
öpmeye başladı.
Nurcan’ın koynundan
çıkalı çok olmamıştı, ama içimde yeniden cinsel
dürtüler belirmişti. Aysel ıslak dudaklarıyla boyun etlerimi
vakumluyordu. Sol elimi eşofmanının altına sokup
avuçladım memelerini. Elimin soğukluğu çıplak etinin
yakıcı sıcaklığıyla buluşunca ürperdi ama
hemen sonrasında keyifli iniltiler çıkmaya başladı
dudaklarından.
Benden yana sokuldu biraz
daha. Yanaklarımı ve boynumu deli gibi öperken birden
dudaklarıma yumuldu ve emmeye başladı. Aysel
azgınlığının doruğundaydı bu gece, her
şekilde bunu belli ediyordu. İri memelerini avuçlayıp
sıktıkça azgınlığı daha da çoğalıyordu.
Onun ardından sıra bana gelmişti, etli dudaklarını
emmeye başladım. Dilimi ağzına sokarken o da
karşılığında dilini uzatıyordu.
Ne olduğunu bilmiyordum
ama kendimi dinç ve istekli hissediyordum. Sanki Aysel bana sihirli bir
dokunuş yapmış gibiydi. Yarağım sertleşmişti
çoktan. Öpüşme faslını fazla uzatmadım.
Eşofmanının üst kısmını çıkartmasını
istediğimde Aysel büyük bir memnuniyetle yerine getirdi bunu.
İlaveten ayağa kalktı ve altını da çıkarttı
bir çırpıda. Sutyen giymediğini biliyordum ama altına külot
da giymemişti. Bacakları, kalçaları bir genç kızınki
gibi pürüzsüz görünürken amının etrafında ve üstünde de bir tek
kıl bile yoktu. Amının büyük etli dudakları tertemiz bir
şekilde karşımdaydı. Başörtüsünü de
çıkarmıştı ve dalgalı, koyu kestane rengi saçları
ışığın aydınlığında
parlıyordu. Saçlarını boyatmış gibiydi.
“Tıraş mı
oldun?” diye sordum manzarayı görünce. “Yok, lazere gittim,
aldırdım hepsini, güzel olmuş mu?” diye sordu gülümseyerek.
“Müthiş olmuşsun!” dedim neşeyle. Karşımda ayakta
dururken ellerimi kalçalarında, götünün dolgun yanaklarında ve
memelerinde gezdirdim. Dolgun, sarkık memelerinin etli kahverengi
uçlarını emdim, yalayıp ısırdım uzun uzun.
Yarağım patlayacak
hale gelmişti artık, üzerimde kıyafetlerle duracak halde
değildim daha fazla. Aysel’in bakışları arasında
kalktım ve bir çırpıda soyundum. Yarağım şaha
kalkmış bir halde karşısındaydı. Bir süre ayakta
öpüştük. Tabii bu sırada yarağımı okşamaktan geri
durmuyordu Aysel. Bense onun etli amını parmaklıyordum.
Odanın serinliğine inat amı yanıyordu.
Aysel omuzlarımdan iterek
çekyata oturttu beni. Bacaklarımı ayırırken önümde dört
ayaküstüne domaldı. Havaya dikili yarağımı okşadı
bir süre, sonra da ağzına aldı. Yarağımın
kafasını usulca emiyordu. Nurcan’a göre daha tecrübesiz görünüyordu
ama fazlasıyla zevk vermesini de biliyordu. Ara ara dilini
yarağımın başında gezdiriyor, sonra usulca emmeye
devam ediyordu. Parlak, dalgalı saçlarını okşuyordum
keyifle. Aysel’in narin saksosunun keyfini yaşıyordum ara sıra
gözlerimi kapatıp dalarken.
Aysel’in dudakları
yarağımda gezinirken bir eliyle de taşaklarımı
avuçluyordu. Bakışları üzerimdeydi saksoya devam ederken.
Yavaşça hızlanmaya ve yarağımı daha çok almaya
başladı ağzına. Taşaklarımı top gibi
sıkmaya da devam ediyordu. Yarağımı önce yarısına
kadar aldı ağzına, bir süre o şekilde bekledikten sonra
devam etti ve nerdeyse dibine kadar aldı bu kez. Yarağım
ağzının derinliklerinde, sıcak bir mağaranın
içindeydi. Aysel hiçbir sıkıntı çekmeden alıvermişti
yarağımı. Yavaşça kaldırdı başını,
dudaklarının kenarında biriken sıvıları,
tükürükleri sildi eliyle ve (Bak nasıl yapıyorum!) der gibi
baktı yüzüme.
Sonrasında yeniden dibine
kadar aldı yarağımı ağzına. Boşalmamak için
kendimi zor tutuyordum. Saçlarını çekiştiriyor, gözlerimi
kapatıp inliyordum ara ara. Sonunda Aysel’in sakso faslı sona
erdiğinde yarağımın kafası ve üzeri
ağzının sıvıları ile kaplanmış,
parlıyordu.
“Hadi artık, uzatma!”
dediğimde, bir şey demeden kalktı ve sırtını bana
döndü. Sırtımı geriye yaslayıp bacaklarımı biraz
daha ayırdım. Ben yarağımı tutarken o da gerisin geri
kucağıma oturur gibi yapıyordu. Tabii bu sırada yarağım
onun etli ve derin amına giriyordu. Sonunda taşaklarıma kadar
girmişti yarağım amına. Bacaklarını biraz daha
açtı Aysel ve yarağım amında olduğu halde hareket
etmeye, yaylanmaya başladı.
Derin bir inilti
çıkıyordu dudaklarından bu sırada. Onun kalın, etli
belinden tutmuş hareketlerine yardımcı oluyordum.
Ayaklarından güç alarak oturup kalkıyordu yavaş hareketlerle.
Yarağım amının içinde gidip gelirken iniltilerine
hırıltılar karışıyor, sessiz geceyi sesleriyle
boğuyordu. Hareketleri ağır ağır hızlanmaya
başlarken dolgun kalçaları ve iri göt yanakları
kasıklarıma çarpıyor tok ve güçlü 'Şlap, şlap,
şlap!' sesleri zevk iniltilerimize karışıyordu. Eğer
annem gerçekten derin bir uykuda değilse sikişimizin seslerini
duymaması pek mümkün değildi.
Ellerim sırtında,
belinde, göt yanaklarında geziniyor, yaşına karşın
pürüzsüz tenini parmak uçlarımda hissediyordum. Memelerinin
hoplamalarını seyrediyor, içi birer su dolu balonmuş gibi
çıkardığı sesleri dinliyordum. Ara ara onları
avuçlayıp sıkmaktan kendimi alamıyordum.
Zaman ilerledikçe
sikişimiz hızlanmaya başladı. Başını yana
çevirip, “Güzel mi böyle?” diye sorunca, “Çok güzel, devam et!” dedim. Çekyat
yeni de olsa ikimizin ağırlığı altında eziliyor
ve yaylarından sesler çıkıyordu. Yorulduğunu
hissettiğimde belinden sıkıca tutup hareketlerine yardım
ediyordum. Ancak Aysel bir süre sonra bu şekilde yorulduğunu ve devam
etmek istemediğini söyleyince, “Tamam, kalk o zaman!” dedim.
Yavaşça kalktı,
yarağımın üzeri amının sıvıları ile
kaplanmıştı. Onun da amının etrafında ve
kasıklarında ıslaklık vardı epeyce. Amının
etli, sarkık dudakları içine dolan kanla şişmiş,
büyümüştü. Bu kez yüzü bana dönük halde kucağıma oturur gibi
çıktı üzerime, dizlerini kalçalarımın yanında çekyata
dayadı. Yarağım yeniden amıyla buluşurken bu kez daha
rahattı Aysel. Ellerini sırtıma atıp sıkıca
sarılırken yaylanmaya, ileri geri gidip gelmeye başladı.
Amı
yarağımı hapsetmişti içinde. İri memeleri
şişkin bir yastık gibi göğsüme baskı yaparken ellerim
dolgun göt yanaklarını sıkıca kavramıştı.
Aysel’in zevk iniltilerine çekyatın yaylanmaları ve benim
dudaklarımdan dökülen sesler karışıyordu. İleri geri
hareketlerinin yerini dizlerinden destek alarak kalkıp inmesi alırken
memeleri de hoplamaya başlamıştı. Etli, dolgun göt
yanakları ve terli kasıklarının taşaklarıma ve
terli kasıklarıma çarpmasının verdiği yoğun
sesler odanın içini çınlatıyordu.
Aşağı
yukarı hoplayıp löpürdeyen memelerini ağzıma sokuyor, bir
bebek gibi uçlarını vakumluyor emiyordum. Her iki elimle göt
yanaklarını sıkıyor, sanki parmaklarımı etine
sokmaya çalışıyordum. Aysel ara ara yavaşlıyor sonra
yeniden hızlanıyordu. Memelerini kendisi tutup ağzıma
veriyor, onları uzun uzun emmem için söyleniyordu. Löpürdeyen göt
yanaklarına şaplaklar attıkça bundan büyük keyif
aldığını fark ettim. “Tokatla, işte böyle tokatla, sik
beni, sik beni, daha güçlü, uhh, sik, sik...” derken bir yandan da boynumun
etlerini süpürgenin tozu çekmesi gibi çekiyor, emiyordu. Nurcan’dan sonra
müthiş bir sikişe imza atıyordum Aysel’le.
Yarağım
vıcık vıcık hale gelmiş amının içinde
sağa sola, ileri geri oynuyordu. Zeytinyağı sürülmüş gibi
kaygan hale gelen ve her an genişleyen amından osuruk benzeri sesler
gelir olmuştu. Aysel’in memelerinden hariç kalın, vücudunun
yağlı etleri löpürdüyor, saçları rüzgâra tutulmuş gibi
havalanıyordu. Sıkı sıkı sarılmış, bir
bütün olmuş gibiydik. Şiddetli “şlap şlap şlap”
sesleri odada yankılanırken Aysel’in bedeninin gerildiğini fark
ettim. Kalçalarını var gücüyle sıkıyor, kendini bana
yaslıyor, sırtımda gezinen ellerini bastırıyordu.
Tırnakları uzun olsa etimi delmesi işten bile değildi bu
bastırmaları sonucunda. İniltileri
farklılaşmış tiz çığlıklara dönmüştü.
Güçlü kollarıyla bir mengene gibi sıkıyordu beni. Aysel
boşalırken elektriğe tutulmuş gibi titriyor, bir yandan da
ağır ağır yavaşlıyordu.
Sonunda tamamen
durduğunda başını omzuma koydu. Kan ter içinde kalmıştık.
Saç diplerimiz terle dolmuştu. Aysel’in terli yüzü
kızarmıştı iyice. Aysel boşalsa da ben daha yolun
yarısındaydım. Nurcan’ın amına boşalmamın
üstünden çok zaman geçmediği için erkenden boşalma durumum yoktu.
Aysel, “Sen daha gelmedin mi?” diye sordu nefes nefese. “Yok, daha
olmadı!” dedim. Biraz önce üzerimde bir tüy gibi hoplayıp
zıplayan Aysel’in ağırlığını şimdi bir
külçeymiş gibi hissediyordum.
“Hadi kalk üstümden!”
dediğimde ağır ve yorgun hareketlerle kalktı.
Yarağım biraz inmiş, sertliğini kaybetmişti.
Taşaklarım ve kasıklarım Aysel’in amının
sıvıları ve terle sıvanmıştı adeta. Aysel
boşalmanın verdiği rehavetle kendini çekyata atıp oturdu.
Soluk soluğa kalmış kısa aralıklarla nefes alıp
veriyordu. Dağılan saçlarını arkada topladıktan sonra sağ
elini attı yarağıma. Bense memelerine yumulup emmeye
başladım. İyice şişip irileşen meme
uçlarını ısırıp emdikçe Aysel zevke geliyor,
yarağımı lastik gibi sıkıp çekmeye
çalışıyordu. Kısa bir süre sonraysa kendini geri çekti ve
eğilerek yarağımı ağzına aldı. Biraz önce
amında gidip gelen yarağımı büyük bir iştahla emmeye,
somurmaya başladı. Öncesinde acemi görünen Aysel bu kez kırk
yıllık orospu gibi alıyordu yarağımı ağzına.
Ağzını am gibi kullanıyordu sanki.
Sırtımı geriye
yasladım, gözlerimi kapadım ve kendimi bu zevk dolu ana
bıraktım. Saçlarını çekiyor, okşuyordum. Aysel’in
ağzının içinde gidip geliyordu yarağım ve
ılık bir sıcaklık her yanıma yayılıyordu
yavaş yavaş. Aysel hızlı hareketlerle başını
kaldırıp indirdikçe yarağım amına girip
çıkıyormuş gibi gidip geliyordu ağzının içinde.
Ancak, “Tamam, bu kadar yeter, kalk hadi!” deyince yavaşça doğruldu.
Biraz daha devam etse ağzına boşalacaktım.
“Çekyatın üstüne
çıkıp domal!” deyince kalktı ayağa ve dizlerini
çekyatın üstüne koyarak domaldı hemen. Ellerini de çekyatın
sırtına attı. Arkasında yerimi aldım, Aysel’in yeniden
kaldırıp sertleştirdiği yarağımı
sıvazladım ve derin göt yarığına sürttüm. Amı tertemiz
olsa da göt yarığında ve göt deliğinin etrafında
eskisi gibi kısa siyah kıllar vardı ancak tahrik edici bir
görüntüydü bu.
Ayrık duran amına
yavaşça bastırmam yeterli oldu. Yarağım kolayca içine
girerken Aysel’den yükselen, “Iğhhh!” sesi odayı çınlattı.
“Sessiz ol, annem duyacak!” dedim endişeyle, ama Aysel, “Konuşma da
sik!” diyerek karşılık verdi. Başını eğerek
çekyatın sırtına koyarken ben de ağır ağır
sikmeye başladım. Yarağım kafasından dibine kadar
gidip geliyordu amında. Aysel’in zevkten dört köşe halde
çıkardığı seslere benimkiler eşlik ediyordu.
Dolgun göt yanakları
yarak darbelerimle birlikte titriyor, denizin dalgaları gibi hareket
ediyordu. Ellerim sırtında, göt yanaklarındaydı yine.
Acelem yokmuş gibi sikiyordum Aysel’i. “Devam et, çok güzel!” derken bir
yandan da, “Sik, sik, ohhh, sik!” demekten kendini alamıyordu.
Terlemiş kıllı göt deliğinin üzerinde sağ
başparmağımı gezdirirken yavaşça soktum içine.
Aysel’in zevk iniltileri çoğalmış gibiydi bu anda. Götüne giren
parmağım ona büyük bir zevk vermişti.
Yarağımı
amında beklettim bir süre. İçinde sağa sola, ileri geri hareket
ettirdim. Derin bir mağaraydı amı, yarağım sanki küçük
kalmıştı amı için. Bu anda, “Siksene daha güçlü!” dedi
başını kaldırıp. Sonra da, “Daha güçlü sik, annen
uyanmaz korkma!” dedi başını geriye atarak. Göt
yanaklarını kavradım sıkıca ve hızlıca
sikmeye başladım bu sözlerinin ardından.
Yarağım ve
taşaklarım etli amına, kasıklarına çarptıkça
'Şlap, şlap, şlap!” sesleri daha güçlü çıkmaya
başladı. Bir yandan da 'Zort, zort!' diye osuruk benzeri sesler
geliyordu amından. Dolgun memeleri sikişin etkisiyle dört bir yana
sallanıp dururken Aysel de başını bir sağa bir sola
çeviriyor, bazen alnını çekyatın sırtına
dayıyordu aldığı zevkle. Kendini de bana yaslamaya
başlamıştı bu arada. Ben pompaladıkça o da kendini
bana yaslıyordu.
Aldığım zevkle
hızlanmaya başladım. Sikişimizin sesleri, iniltilerimiz
derken sesler gittikçe çoğalıyordu. Boşalmaya
yaklaşıyordum git gide, o nedenle daha da hızlanıyordum.
Biraz olsun gecikebilmek için yarağımı amından çıkardım
tamamen. Aysel, “Boşaldın mı?” diye sordu başını
kaldırıp. “Yok, daha değil!” dedim ve ayrık haldeki
amına soktum yeniden. Bir süre içinde bekledikten sonra yeniden
çıkardım. Birkaç kez yaptım bu şekilde, Aysel ise benim ne
yaptığımı anlamaya çalışıyormuş gibi
başını yana çevirip bana bakmaya çalışıyordu.
Kendimi hazır
hissettiğimde soktum yarağımı amına ve var gücümle
pompalamaya başladım. Deli gibi sikiyordum Aysel’i. Finiş
çizgisine bütün enerjisiyle koşan bir koşucu gibiydim. Odanın
içi 'Şlap, şlap, şlap!' sesleri ile yankılanıyor,
Aysel’in zevk iniltilerine benimkiler eşlik ediyordu. Ancak bu sahne fazla
uzun sürmedi. Birden vücudumdaki tüm enerji tükenmiş gibi oldu, ayakta
duracak dermanım kalmamıştı sanki. Sonra da boşalmaya
başladım. Yarağımda döl niyetine kalan ne varsa Aysel’in
amına akıtırken gidip gelmeye devam ettim. Bir süre de
amında bekledim.
Yarağımı
çıkardığımda Aysel de doğrulup oturdu çekyata tekrar.
Ter içinde kalmış, kızarmıştı yüzü yine. Döllerim
ve amının sıvıları ile kaplı yarağıma
bakarken elini uzatıp kavradı yarağımı ve eğilip
ağzına aldı. Az önceki gibi ama şimdi usulca sakso
çekiyordu. Yarağımın üzerinde ne var ne yoksa dondurma gibi
yalayıp yuttu. “Hayırdır?” dediğimde ağzının
kenarında kalan sıvıları temizledi eliyle. “Erkeğin
dölünü az da olsa emmek sevaptır!” deyince, “Ya git işine!” dedim
gülerek.
Yanına oturdum. Bir süre
sarıldık birbirimize, öpüştük dudak dudağa.
Başımı omzuna koydum. “Annem duymuş mudur?” diye sordum.
“Git bak istersen bana inanmıyorsan!” dedi yanıt olarak.
Saçlarımı okşarken ben de memelerini emdim uzun uzun.
Bir süre daha sessizce
sarıldık birbirimize. Sonrasında Aysel kalktı ve yerde
duran eşofmanlarını giyindi. “Sen şu çekyatı aç ben
sana yastıkla yorgan getireyim!” diyerek kapıyı açıp çıktı.
Holün ışığı yandı önce, bir iki dakika sonra da
Aysel omzunda yastık ve yorganla geldi, açtığım
çekyatın üzerine koydu.
Ben külotumu giyinirken
fısıltıyla, “Refiye’nin öbür meselesini konuşamadık,
annen buradayken açmak istemedim!” deyince, “Hangi öbür mesele?” dedim.
“Şu ev meselesi var ya, geçen konuşmuştuk, unuttun mu?” dedi
gözlerini açarak. Refiye’nin İstanbul’daki evlerinden birini Muhsine ve
Şakir’e vermesi meselesiydi bahsettiği. “Daha sonra müsait bir
zamanda konuşuruz bunu!” dedi sonrasında. “İyi, tamam!” dedim
sadece. “Sabah kalkınca banyo yaparsın, hadi Allah rahatlık
versin!” dedikten sonra çıktı. Aysel benimle sikişirken bile
Refiye’nin evini, parasını düşünüyordu.
Işığı
söndürüp uzandım çekyata, getirdiği naftalin kokulu kalın
yorganı çektim üzerime. Yarım saat kadar bir o yana bir bu yana dönüp
durdum ama sonra çişim geldiği için kalktım, kapıyı
yavaşça açıp hole geçtim. Aysel’in yatak odasının
kapısı kapalıydı. Evde derin bir sessizlik var gibi görünse
de yatak odasından konuşma sesleri geldiğini işittim.
Usulca yanaştım kapıya. Buzlu camdan beni fark etmesinler diye
eğildim. Annemle Aysel konuşuyordu, ama tam olarak ne
konuştuklarını duyamıyordum. Annem
yatmamıştı, Aysel yalan söylemişti. Aysel’le
sikiştiğimi annem biliyordu ve bu durumdan hiç rahatsız
olmamıştı. Aysel de annemden ne utanmış ne de çekinmişti.
Konuşmaları ara ara gülmelerle kesiliyordu.
Aysel’in evine geldiğimde
annem Aysel’in yatak odasındaydı, şimdi de öyle. O an
aklıma gelen ilk düşünce annemle Aysel arasında lezbiyen bir
ilişkinin olduğuydu. Belki de tam ilişkilerinin üzerine
gelmiştim. Ve şimdi birkaç metre ötemde lezbiyen bir sevişmenin
ortasındalardı. Daha fazla duramadım, tuvalete gidip çişimi
yaptım. Yeniden hole döndüğümde sesler kesilmişti.
Pencereyi açıp Aysel’in
verdiği sigaradan bir tane yaktım. Sigaranın dumanıyla
beraber soğuk gecenin ayazını da ciğerlerim de hissettim.
Artık uykum gelmişti. Yorucu, sikiş dolu bir günü geride
bırakmıştım. Yeni günün neler getireceğini ise
bilmiyordum...
[Osman]
|