Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 132. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)
Zile bastım, içerden sesler geliyordu.
Kapıyı Refiye’nin en küçük kız kardeşi Raziye açtı.
İstanbul’da yaşayan Raziye ablalarının aksine
başı açık bir kadındı. Dizlerinin üzerine gelen siyah
etekle beyaz bir gömlek giymişti. Gömleğinin açık
yakasından boynuna astığı beyaz inci kolyesi görünüyordu.
Sarıya boyadığı dalgalı saçları omuzlarına
dökülüyordu. Siyah eteği kalçalarını ve götünü
sarmıştı. Ablasına sevgiyle sarıldı,
öpüştüler. Sonrasında çekinerek elini uzattı bana. “Hoş
geldin enişte!” dedi gülümseyerek. Refiye değerli çantasını
kasaya koymak için hemen üst kata çıkarken ben salona geçtim.
Diğer kız kardeşi Rukiye, Emel, Ceren, Ecmel
ve diğer çocuklar salondaydı. Rukiye sanki nikâha gelmiş gibi
parlak mor renkli ve belinde kalın siyah
kuşak olan bir elbise giymişti. Vücudunu saran elbisesi
hatlarını ortaya çıkarırken başını da parlak
siyah bir türbanla bağlamıştı sıkıca. Yüzünde de
hafif ama güzel bir makyaj vardı.
Emel ise bana tanıdık gelen bir elbise
giymişti. Bu Refiye’yi düğünde ilk kez gördüğümde üzerinde olan
mavi renkli elbiseydi. Emel Refiye’den biraz daha uzun ve
yapılıydı. O nedenle Refiye’nin diz altına gelen elbisesi
Emel’in dizlerine gelmişti. Çorap giymemişti. Parlak, un gibi beyaz
bacakları elbisenin altında parıldıyordu.
Ayağında yüksek topuklu ve üzeri taşlı, ayakkabıya
benzeyen terlikler vardı. Başını ise siyah beyaz desenli
Refiye’nin o gün kullandığına benzer bir türbanla
bağlamıştı. Elastik elbise vücut hatlarını ortaya
çıkarmıştı. Özellikle dolgun götü elbisenin altında
adım attıkça löpürdüyordu. Külotunun lastik izleri belli oluyordu.
Şişkin memeleri de tıpkı götü gibi
elbisenin altında belirgindi.
Ceren daracık mavi bir kot giymeyi tercih
etmişti. Ayak bileklerinin üstüne geliyordu kotu. Üstünde ise
kalçalarına dek inen yarım kollu bir tunik vardı. Nikâh günü
başını örtmüştü ama şimdi açıktı.
Yanında duran Ecmel uzun boyuyla hemen
diğerlerinden ayrılıyordu, tüm heyecanı ile bakıyordu
bana. “Hoş geldiniz enişte!” dedi bembeyaz ve güzel dişlerini
gösteren gülümsemesiyle. “Sizli bizli konuşmayalım, artık ben de bu ailenin parçasıyım!” dedim gülerek.
Açık mavi bir kotun üstüne gri renkli uzun kollu bir bluz giymişti.
Dar kot ve bluz taze, körpe bedeninin hatlarını
çıkarmıştı ortaya. Yaşına karşın iri
memeleri bluzun altından dimdik öne doğru
fırlamıştı. Beyaz koynu açıktaydı,
başını açık mavi penye bir şalla
bağlamıştı.
Rukiye’nin kızı tıpkı nikâh günü
olduğu gibi kaçamak bakışlarla bakıyordu. Adı Ravza
idi, lise ikiye gidiyordu ama erkenden serpilip
gelişmişti. Uzun siyah saçlarını arkadan atkuyruğu
yapmıştı. Siyah dar kotunun üstüne açık pembe kısa
kollu bir bluz giymişti. Bluz kısaydı ve hareket ettikçe
nerdeyse göbeği görünüyordu. Küçük çocuklar ise kendi aralarında
oyuna dalmışlardı.
Sofra hazırlanırken koltuğa oturdum.
Televizyona bakarken Refiye aşağı indi. Başını
açmış, kıyafetini değiştirmişti. Siyah mini bir
etekle beyaz saten gömlek giymişti. Bembeyaz çıplak ve pürüzsüz
bacakları tüm güzelliğiyle ortadaydı. Götünü sıkı
sıkı sarmıştı minicik eteği. Kısa kollu
gömleğinin üst düğmelerini de memelerinin
çatalı görünecek kadar açmıştı. Siyah sutyeni belli
oluyordu saten gömleğin altında. Ayağına ise yüksek topuklu
terliklerini giymişti. Evde benden başka erkek olarak sadece Rukiye’nin
3-4 yaşındaki oğlu vardı, o nedenle böyle giyinmekten
çekinmemişti.
Emel ıslık çalarak, “Uu, hayatım bu ne
şıklık!” derken ne tepki
vereceğini merak ettiğim Rukiye, “Abla vallahi mankenler yanında
halt etmiş!” dedi. Rukiye kapalı bir kadındı o nedenle ablasının
böyle giyinmesine karşı bir şeyler söyleyeceğini
düşünmüştüm ama tam tersi bunu övücü sözlerle
karşılamıştı. Bunu dedikten sonra bana dönerek, “Enişte
görüyorsun sana manken gibi gelin verdik!” dedi gülerek. Sözlerini, “Teşekkür
ederim!” diye cevapladım gülümseyerek. Raziye de aynı ablası
Rukiye gibi övücü sözler söyledi.
İçlerinde en ilginç çıkış ise Ecmel’den
geldi, “Ceren bu gece aksiyon var, sen bence bizde kal!”
dedi beyaz dişlerini göstererek. Ecmel
patavatsızlığının farkına
varamamıştı ta ki annesi, “Aptal aptal
konuşma!” diyene kadar. Emel kızının sözlerinden ötürü
pişman olmuş gibiydi, ancak Refiye, “Kızma tamam, öyle demek
istemedi benim kuzum!” diyerek Ecmel’e sarılıp öptü. Ceren ise
adı geçtiği halde tek bir tepki vermedi, annesi Ecmel’e
sarılıp öperken yan gözle bana baktı. Ama çok şey anlatan
kısacık bir bakıştı bu.
Sofraya oturduğumuzda bir sürpriz bekliyordu beni.
Emel’in her biri birbirinden lezzetli görünen yemek ve mezelerinin
arasında bir büyük şişe rakıyla bir şişe
kırmızı bir şişe de beyaz şarap vardı.
“Bunlar ne böyle?” dediğimde, Refiye, “Bu akşam
sevdiklerimle bir aradayım. İstedim ki en
kötü günümüz böyle olsun!” dedi gülümseyerek. Keyifle, “İyi
yapmışsın!” dedim. Masanın başına ben otururken
Refiye sağıma Emel ise soluma oturdu.
Refiye elleriyle bana ve kendisine birer kadeh rakı
koyarken Emel’e de bir kadeh kırmızı şarap doldurdu. Ancak
Emel, “Ben de rakı içmek istiyorum!” deyince, “Ben
koyarım!” dedim. Bu akşamın sürprizleri
bitecek gibi görünmüyordu. Ben Emel’e rakı doldururken, Refiye, “Kız
Rukiye sen içmiyor musun rakı?” diye sordu. Rukiye kızaran yüzüyle,
“Abla eniştemin yanında olur mu?” deyince, “Olur olur, bal gibi olur!”
dedim ve ona da bir kadeh rakı doldurdum. Bu arada sahipsiz kalan
şarap kadehini ise Raziye almıştı, ancak, “Enişte müsaaden
var mı?” diye sormadan edemedi utangaç bir genç kız gibi.
“Müsaade senin!” dedim ve kızlara dönüp, “Evet
kızlar, siz ne içiyorsunuz?” diye sordum. Geldiğimden beri sessiz
duran Ravza, “Biz kola içiyoruz!” deyince, “Kolayı çocuklar içer, siz
çocuk musunuz?” dedim gülerek. Ravza sözlerimden alınmış
gibi, “Tabii ki değiliz!” dedi. Refiye, “Ceren buzdolabında biralar
var kızım, git getir hadi, bardak da getir!” deyince Ceren sessizce
kalktı ve mutfağa geçti. “Ha şöyle, mademki en kötü günümüz
böyle olsun istiyoruz o zaman herkes bu gece içecek!” dedim neşeyle.
Ceren biraları ve bardakları getirdi. Kendi
ellerimle açtım biraları ve kızların bardaklarına
doldurdum. Ecmel’in bakışlarından çekindiğini anladım,
“Alışık değilsin herhalde, daha önce içmedin mi?” diye
sordum. Ecmel yerine annesi Emel cevap verdi ve “Alışık olmaz
olur mu, babası her akşam içerdi!” dedi
öfkeli bir yüzle. Sesi de aynı şekilde sertti. Kocasından
bahsetmek sinirlerini bozmuştu.
“O zaman hadi, herkes kaldırsın kadehini!”
dediğimde eller tek tek kalktı. Kadehler tokuşurken buz gibi
rakımdan derin bir yudum aldım. Rakının sert ve keskin
tadı boğazımdan mideme oradan tüm vücuduma yayılırken
neşem daha da yerine gelmişti.
Emel ve Rukiye sanki kırk
yıllık rakıcıymış gibi içiyordu. Refiye de fena
sayılmazdı. Raziye ise kırmızı şarabı bazen
yüzünü ekşitse de içiyordu. Rukiye’nin
kızı Ravza ise biradan keyif almış gibiydi, küçük ama
sık yudumlarla içiyordu birasını. Alkole alışık
olan Ceren de ufak yudumlar alıyordu. Ecmel ise bira dolu bardağını
gerdek gecesi yarağa sarılan taze gelin gibi sıkı
sıkı tutuyor ve derin yudumlar alıyordu.
Sofrada herkes neşeliydi. Keyifle yiyip içiyorduk. Bir
süre sonra Refiye, “Osman bir konu var konuşmamız gereken...” deyince, “Hayırdır?” dedim merakla.
“Hayırlı hayırlı...” dedi Refiye kadehinden bir yudum
rakı aldıktan sonra. “Bu konunun belki yeri değil ama öyle yada
böyle konuşmamız gerek sonuçta...” deyince
merakım büsbütün arttı.
“Emel abimden boşanmak istiyor, ben de bu
kararını destekliyorum hatta teşvik eden ben oldum. Abim de olsa
Emel’i hak etmiyor. Emel benim için abimin karısı değil
kardeşim gibidir. Onun üzülmesini hiç istemem. Boşanma davası
açacak. Boşandıktan sonra da buraya Konya’ya yerleşecek. Ecmel
de aynı şekilde burada yanımızda olacak. Bize iyi bir
avukat lazım, senin tanıdığın vardır mutlaka.
Parası mühim değil, ben vereceğim. Bize iyi bir avukat bul ne
olur. En kısa zamanda açalım davayı!” deyince Emel’e
baktım.
Sabah Aysel’in evinde duymuştum
boşanacağını ama şimdi ilk kez duyuyormuşum gibi
bir tavır takınıp, “Üzüldüm!” dedim, ama Emel, “Üzülmeyin lütfen!”
dedi. Boşanacak olmaktan üzülmüyordu. Rukiye ve Raziye Emel’in
boşanacağını biliyordu belli ki, o
nedenle sessiz kaldılar. “Her şeyin hayırlısı!” dedim,
bu tepkinin üzerine söyleyecek bir şey bulamadım çünkü. Emel kadehinde
kalan rakıyı bir dikişte bitirince yeniden bir tane doldurdum.
Emel, “Mersi!” dedi yan gözle bakarak. Simge
Hanımın bahsettiği bir bakıştı bu. Emel benimle
bakışlarıyla flört ediyordu. Sonra alkolün de etkisiyle, “Ay
beni sıcak bastı!” dedi eliyle yüzüne yelpaze yaparken. Refiye, “Hayatım
terlediysen şu başındaki türbanı aç, utanma Osman var diye!” deyince, Emel, “Ay olur mu Refiye!” dedi çekingen bir
sesle.
“Ben ayarlarım avukat, sıkıntı olmaz.
Siz hiç merak etmeyin!” dediğimde, “Çok teşekkür ederim, size de
bunca işinizin arasında yük oluyorum!” dedi mahcup bir eda ile. “Ne
demek olur mu öyle şey. Böyle şeyler söylemeyin!” dedim yanıt
olarak. Refiye elimi tutup dudaklarına götürdü, “Ah canım, sen de
olmasan ne yaparız, iyi ki varsın!” dedi
sevgi dolu bir sesle ve öptü.
“Peki, buraya yerleştikten sonra ne yapmayı
düşünüyorsunuz? Çalışacak mısınız?” diye sordum.
Aysel’in evinde öğrenmiştim, hatta CV’si
arabamın torpido gözündeydi ama bilmiyormuş gibi davranmak
zorundaydım. “Elbette, boş oturmayı sevmem. İstanbul’da
yaptığım gibi bir iş bulabilirsem çok iyi olacak!” diye
cevap verdi Emel. Refiye hemen söze karışıp, “Emel üniversite
mezunudur, İşletme mezunu. Ayrıca bir sürü sertifikası,
eğitimi var. Çok iyi de İngilizce bilir!” deyince, “Aman Refiye
abartma sen de!” dedi mahcup olmuş gibi. “Ne abartması hayatım,
gerçekleri söylüyorum!” dedi Refiye. O sıra Ecmel lafa girip, “Annemin
İngilizcesi çok iyidir. İşyerine gelen
yabancı misafirlerle annem ilgilenirdi, bütün yazışmaları
da annem yapardı!” dedi övünerek. Emel kızına dönüp, “Sen lafa
karışma büyükler konuşurken!” dedi sert bir sesle. Sanki
yemekten önceki olaydan dolayı halen kızgın gibiydi kızına.
Bu konuşmaların ardından Emel
tabağına bir şeyler koymak için doğrulup kalktı.
Refiye’nin önündeki meze tabağına uzanırken domalır gibi
oldu, bu sırada elbisesinin altındaki dolgun ve yuvarlak götüne sol
dirseğim çarptı. Hafiften sarhoş olmuş gibiydi Emel, bu
nedenle hiç fark etmedi bunu. Götü hemen yanı başımdaydı.
Yan gözle bakmadan edemiyordum. Götünün yarığını fark
etmemek mümkün değildi.
Masaya doğru iyice
eğilip de kolunu uzatınca bu kez sağ memesini sol kolumda
hissettim. Gövdesini bana yaslamıştı.
Sıcaklığını hissediyordum. Parmaklarımı
azıcık uzatsam vücuduna değecekti. Sonunda tabağına
bir şeyler aldıktan sonra yerine oturdu. Emel sarhoşluğun
etkisiyle mi yoksa bilerek mi böyle yapmıştı anlayamadım
ama bundan keyif duymuştum.
Bu sırada Refiye’nin bakışlarını
üzerimde hissettim. Beni sorgular gibi bakıyordu, sonrasında
tabağına aldığı kadınbudu köfteyi afiyetle yiyen
Emel’e baktı. Birkaç saniye sonraysa, “Hayatım Emel’deki
değişikliği fark ettin mi?” diye sordu bana.
“Değişiklik mi, nasıl yani?” dedim şaşkınca. Az
önceki olayla ilgili bir şey mi ima etmeye çalışıyordu
Refiye?
“Emel’e bakınca ne görüyorsun?”
diye sordu bu kez. İşkillendim, Emel de (Nasıl
yani?) der gibi baktı Refiye’ye. “Anlamadım, ne demek istiyorsun?”
diye sordum tedirgin bir halde. “Emel’in üzerindeki
elbise sana neyi hatırlatıyor?” dedi bu kez.
Rahatlamıştım, “Ha o mu?” dedim derin bir nefes alıp
verdikten sonra. “Bu seni ilk gördüğüm zaman üzerinde olan elbise!”
dediğimde gülümseyerek Emel’e baktı.
“Bahsi sen kazandın hayatım!” dedi bir gözünü
kırparken. “Ne bahsi?” dedim şaşkınca. “Ben
unutmuşsundur diye tahmin etmiştim, ama Emel
seni gerçekten seviyorsa unutmamıştır dedi. Bahse
girmiştik, ben kaybettim, Emel kazandı!” dedi Refiye. “Neye bahse
girmiştiniz, ödül ne?” dedim gülerek. Emel Refiye’ye bakarak, “Aramızda
değil mi?” dedi gülerek. Refiye de, “Evet söyleyemeyiz, aramızda!”
dedi küçük bir kahkahayla.
Rakımdan bir yudum aldım. “Nasıl unuturum,
seni ilk defa bu elbiseyle görmüştüm, o anda aklıma kazınmıştın!” dedim gülümseyerek. Masadan, “Oooo!”
sesleri yükseldi bu sözlerimden sonra. Bu şekilde tepki vermeleri
utandırmış ama hoşuma da gitmişti.
“Emel buraya pantolon gömlekle gelmişti. Öyle pejmürde
bir halde sofraya oturmasını istemediğim için bunu verdim giysin
diye. Ama giyerken de bahse tutuştuk. Nasıl güzel olmuş mu?”
deyince, “Evet, çok yakışmış!” dedim yan gözle Emel’e
bakarken. Emel nazikçe, “Teşekkür ederim!” dedi
karşılığında.
Rukiye kadehini bitirmişti. Bembeyaz yanakları
kızarmıştı. Elini kadehin üzerine koyup, “Çok olur!” dediyse de, “Olmaz olmaz!” dedim ve rakı koydum
tekrar. Ravza ve Ecmel’in beyaz yanakları da kızarmıştı
ama biralarını da bitirmişlerdi. Ceren ise bana mısın
dememişti hiç. Kendine bir bira daha doldurdu. Alkole doymuştuk, çok
güzel ve unutamayacağım bir gece olmuştu şimdiden.
Karım, iki baldızım ve Emel eski güzel günlerine ait
anılarını anlatırken onları böyle mutlu görmek beni de
mutlu ediyordu.
Ancak ilerleyen dakikalarda gecenin güzelliği
başka noktalara kaymaya başladı. Masanın altında
ayağıma bir şeyler değiyordu, Emel’in
ayağıydı bu. İlk önce önemsemedim,
dalgınlıkla yaptığını ve masada biraz da
kalabalık olmamız nedeniyle olduğunu düşündüm. Ama sonra
bunun bir kadın tacizi olduğunu fark ettim. Emel’in ayakucu sol
bacağım üzerinde geziniyordu. Ayak bileklerime ve
baldırlarıma sürtüyordu ayağını. Emel
karımın yanında beni ayağıyla taciz ediyordu.
Farkında değilmişim gibi yapsam da yan gözle bakıyordum
ona. O da masada başka şeylerle ilgileniyor gibi yapıyordu. Ama
uzun beyaz masa örtüsünün gizlediği alt taraftaysa başka
şeylerle ilgileniyordu.
Sol ayağımı ondan yana kaydırdım.
Biraz sonra Emel’in ayağı baldırımda yukarı
aşağı oynamaya başladı. Az önce bana
yaslanmasını, memesini koluma değdirmesini ve domalarak götünü
sergilemesini de bilerek yaptığını anladım. Emel
ayağını ustaca kullanıyordu. Tıpkı bir
yarağı nazikçe tutup okşayan bir el gibiydi. Bazen
ayağının üzerini bazen ucunu sürtüyordu.
Emel’in hareketleri yarağımı
sertleştirmişti. Refiye’nin bunu anlaması imkânsızdı,
uzun masa örtüsü engel oluyordu buna. Emel bir ara verip bir devam ederek
birkaç dakika boyunca bacağımı ayakucuyla okşamaya devam
etti.
10 dakika kadar sonra Refiye kalktı. Ancak kalkarken birden sendeledi. Elinden tutup, “İyi misin?” dedim
telaşla. “İyiyim iyiyim, biraz fazla kaçırdım
rakıyı anlaşılan!” dedi gülümseyerek. “Benim lavaboya
gitmem gerek!” dedi ve yatak odasındaki banyoya gitmek için merdivenlere
yöneldi. Emel’in yanında oturan Raziye ablasına yardım etmek için kalkıp koluna girdi.
Refiye üst kata çıkıp gözden kaybolunca sol elimi
kimseye fark ettirmeden aşağı indirdim.
Yavaşça masa örtüsünün altına soktum. Emel bu sırada
karşısındaki Rukiye ile konuşuyordu.
Biraz uzatınca Emel’in bacağına değdi
elim, mavi elbisenin yumuşak kumaşını hissettim. Bu anda
Emel de yaptığımın farkına
varmıştı. Küçücük bir bakış attı, gözlerimiz
kesişti ama beklediğim gibi hiçbir şey olmamış gibi
Rukiye ile konuşmasına devam etti. Masadakiler alkolle iyice
kendilerinden geçmişti. Sol elimin masanın altında olduğunu
anlayacak halde değillerdi.
Elbisenin kumaşını kaydırdım, elim
sağ dizinin üzerine geldi. Bu anda Emel biraz daha öne kaydı
sandalyesinde ve masaya dayandı. İki
dirseğini masaya dayayıp ellerini çenesinin altına koymuş
ve Rukiye’yi dikkatle dinliyormuş gibi yapıyordu. Elbisesini daha da
açtım, sol elim artık sağ bacağı üzerindeydi tamamen,
uyluğunu okşuyordum yavaşça. Dolgun ve çıplak etini
avucumda hissediyordum. Emel’in alev alev yandığını
hissettim. Kocasından boşanacak ve buraya yerleşecekti. Onu sikmek için fazla uğraşmayacağımın
kanıtıydı bu anda yaşananlar.
Bacakları birbirine yapışık gibiyken
ayırıverdi. Ben de sandalyemde öne doğru
kaydım ve elimi biraz daha öne doğru uzattım. Elim şimdi
iki uyluğunun arasındaydı. Elimi usul usul gezdiriyordum kadife
gibi yumuşak ve pürüzsüz etinin üzerinde. Kendimden geçmiş gibiydim.
Büyük zevk alıyordum. Yarağımın sertliği her geçen
saniye artıyordu.
Masanın üzerindeki sağ elimle kadehimdeki
rakıyı bir dikişte içtim. Rukiye, “Doldurayım enişte!”
deyince, Emel araya girerek, “Sen zahmet etme canım ben
doldururum!” dedi. Bana gülümseyerek baktıktan sonra, “Maşallah enişte beyimiz de iyi içiyor!” dedi. “Siz de
öylesiniz!” dedim gülümseyerek. “Aaa, hani sizli bizli konuşmak yoktu?”
dedi bu kez dudaklarını büzerek. Kadın tam bir kaşar, tam
bir orospuydu. Gerçek bir orospu ruhu vardı.
Doldurduğu rakıdan bir yudum alırken birden
sol elimin üzerinde Emel’in elini hissettim. Sağ elini masanın
altına sokmuş ve elimi kavramıştı sıkıca. Bu
sırada Rukiye de mutfağa gitmek için
kalkmıştı. Emel elimi sıkıca tutup bacağına
bastırıyor ve daha yukarılara götürüyordu. Elim artık
kasıklarına gelmişti. Bacaklarını hafif hafif
açıp kapıyor, sağa sola ileri geri oynatıyordu. Ceren,
Ecmel ve Ravza kendi aralarında konuşmaya
dalmışlar bizi unutmuşlardı. O nedenle ikimiz de rahattık.
Biraz daha öne kaydım. Artık külotuna
değiyordu elim. Pamuklu, ince kumaşı parmaklarımın
ucunda hissediyordum. Bu anda Emel dudaklarını emiyor, ara ara dilini
dışarı çıkarıyordu. Elimle onu tatmin ediyordum.
Yarağım pantolonun altında demir gibi olmuştu. Boş bulunup
ayağa kalksam fark ederlerdi. Emel elimi bıraktı, elini
masanın üzerine koydu. Rakı kadehini kavradı sıkıca. O
anda kalp atışlarının ve nefes alış
verişlerinin hızlandığını
anlamıştım. Alkolün etkisiyle kızaran yanakları
yanıyordu, koyu mavi bonesinin altındaki geniş alnında ter damlacıkları oluşmuştu.
O kısa zamanda Emel sikiliyormuş, amına
bir yarak girip çıkıyormuş gibi zevkin doruklarına
ulaşmıştı. Belki de uzun zamandır kocasıyla
sikişmemişti ki muhtemelen de öyleydi. Çünkü
kocası başka bir kadınla birlikte yaşamaya
başlamış ve evi terk etmişti.
Ama bu keyifli an çok uzun sürmedi. Emel korkuyla
bacaklarını birbirine yapıştırdı. Refiye
merdivenlerden iniyordu çünkü. Ayağındaki topuklu terliklerinin 'Tak
tuk!' sesleri yankılanıyordu salonda. Elim iki uyluğu
arasında sıkışmıştı, çekemiyordum.
Parmaklarımı oynattım, neyse ki ilk
andaki korkusunu atlattı. Bacaklarını ayırırken, “Nasılsın
şimdi hayatım?” diye sordu Refiye’ye.
Hemen elimi çektim ve “İyi misin?” diye sordum ben de.
Sandalyesine oturdu, “İyiyim, sadece biraz başım
ağrıyor...” dedi. Ama hemen sonra Emel’e, “Sen
iyi misin hayatım, yüzün gözün ter içinde kalmış,
kıpkırmızı olmuşsun!” deyince, Emel heyecanla, “Fazla
kaçırdım bu gece, ondandır!” dedi. Refiye, “Hayatım aç
şu başındakini, Osman’dan çekinme!” dediyse de, Emel yine, “Sağ
ol hayatım, gerek yok!” dedi ve bir peçete alıp alnındaki
ve yüzündeki teri sildi.
Refiye, “Ben de fazla kaçırdım, başım
çatlıyor!” deyince, “Ben şimdi sana masaj yaparım hayatım!”
dedi Emel ve ayağa kalktı. Refiye’nin arkasına geçip her iki
işaret ve orta parmaklarıyla Refiye’nin şakaklarına masaja
başladı. Refiye, “Ay Allah razı olsun!” dedi gözlerini
kapayarak. Emel masajı yaparken gözlerini üzerimde gezdiriyordu.
Parmaklarını bacağım üzerinde gezinen ayağı gibi
ustaca kullanıyordu. Profesyonel bir masajcı gibiydi sanki.
Sonunda Refiye, “Ay sağ ol hayatım, valla iyi
geldi!” deyince, Emel, “Enişte sen de ister misin?”
diye sordu. “Yok, teşekkür ederim!” dediğimde, Refiye, “Osman bence
bu fırsatı kaçırma, Emel masajcıdır, bu işin
eğitimini aldı!” dedi. Ben yok dediysem de Emel arkama geçti ve
parmaklarını şakaklarıma koyarak masaja başladı...
Kadın gerçekten de bu işi biliyordu. Güzellik
uzmanlığının yanında masajdan da iyi anlıyordu.
Kimi zaman parmak uçlarıyla kimi zamansa elinin ayası ile
şakaklarıma yaptığı masaj beni kendime
getirmişti. Biraz önce masanın altında bacaklarını,
kalçalarını okşamış deyim
yerindeyse ben ona masaj yapmıştım. Şimdiyse Emel bana
masaj yapıyordu. Refiye, “Yok diyorsun ama senin de hoşuna gitti!”
dedi gülerek.
“Yeterli mi?” diye sordu Emel biraz sonra. “Çok iyi oldu,
çok teşekkür ederim!” dedim. Emel yerine otururken, “Maşallah senin de on parmağında on marifet var!”
dedim gülümseyerek. “Eh, boş oturmayı sevmiyorum. Fırsat
buldukça kendimi geliştirmeye, eğitmeye çalışırım!”
dedi kadehinde kalan son rakıyı yuvarlarken. “Aynı zamanda
sıkı içiyorsun!” dediğimdeyse, “Senelerce alkolik bir adamla
evli olunca mecburen alışıyorsun!” dedi asık bir yüzle.
Konu kocasına geldiğinde fena halde sinirleri bozuluyordu.
Masada zaman hızla geçmiş saat gece
yarısını bulmuştu. Alkolün yorduğu bedenlerimizi
kendine getirmek için Ravza ve Ecmel’in birlikte yaptığı sade
Türk kahvelerini içtik. Tuvalete gitmek için kalktım. Bir an
başım döner gibi oldu. Refiye, “İyi misin hayatım?” dedi
ayağa kalkıp koluma girerek. “İyiyim, ben de fazla içtim
anlaşılan, tuvalete gideceğim!” dediğimde, “Gel canım
ben götürürüm seni!” dedi ve birlikte merdivenlere yöneldik.
Merdivenlerde, “Nasıl canım, bu akşam hoşuna gitti mi?” diye sordu. “Çok, valla çok
teşekkür ederim, insanın evinde böyle bir akşam
yaşaması çok güzel. Özlem hayatta yapmaz böyle şey!” dedim
yanıt olarak. Ancak Özlem’in adını anmamdan
hoşlanmamış gibiydi Refiye. “Erkeğini memnun etmesini ne
bilir o?” dedi yatak odasının kapısını açarken.
Ben klozete çişimi yaparken o da arkamda duruyordu.
“Hayırdır, beni kaçırırlar diye mi bekliyorsun?” diye
sordum gülerek. Refiye soruma cevap vermek yerine beni şaşırtan
bir şey söyledi. “Simge Hanım’ın dediğini
yapacağım demiştim ya. İşte senin koynuna sokacağım kadını buldum!”
dedi. Elim yarağımdaydı, sözlerini duyunca çişimi klozetin
kenarına taşırdım. “Ne dedin?” diye sordum heyecanla.
Fermuarımı çekip geriye döndüm.
Refiye ciddi bir yüzle bakıyordu. “Sen deli misin?”
dedim ellerimi yıkarken. “Deli değilim, kadının dedikleri
doğru. Aramızdaki iletişimi
güçlendirmemiz gerek. Bunun için de ne gerekiyorsa yapacağım!” dedi
klozetin kenarına taşırdığım çişimi tuvalet
kâğıdıyla silerken.
Sonrasında bir şey demeden aşağı indik. Kızlar ve Emel sofrayı topluyordu.
Rukiye’nin oğlu kanepede uyumuştu çoktan. Aynı şekilde
Raziye’nin kızları da diğer koltukta uyuyordu. Refiye, “Bu gece
gitmiyorsunuz, hepiniz burada kalacaksınız!”
deyince, Raziye, “Olur mu abla, biz gideriz!” dedi. Refiye, “Kızım
Osman bu halde araba kullanamaz, nasıl gideceksiniz bu saatte?” deyince,
Emel, “Taksiyle gideriz, ne var bunda?” dedi elinde tabaklarla. “Olmaz
canım bu saatte ne taksisi, kalın burada, kocaman ev!” dedim.
Gerçekten de araba kullanacak halde değildim.
Emel ve Raziye yeniden gitmek için ısrar ettilerse de Refiye’nin
inadı baskın çıkmıştı.
“Annen nerede?” diye sordu Refiye Ravza’ya dönerek.
“Balkonda sigara içiyor!” deyince, “Oh, hanımefendi
yaşıyor vallaha!” dedi elini sallayarak. Sigara lafı geçince, “Valla
ben de içeceğim, nikotin krizim tuttu!” dedim.
Rukiye mutfağın balkonunda sigara içiyordu gerçekten de. Pencereden
ışığın vurmadığı tarafa geçmiş,
karanlıkta kalmıştı. Gecenin soğuk ayazında
üşümemek için omuzları üzerine kalın
bir şal örtmüştü. Ayakta durmuş, uzaklara dalmış gibi
ileriye bakıyordu.
Balkonun kapısını dışardan
kapadım. Kendini toparlar gibi şalına büründü. “Senin de mi sigara
krizin tuttu?” dedim sigaramı yakarken. “Öyle, bu mereti içmesem
duramıyorum!” dedi gülümseyerek. Mutfaktan konuşmalar, tabak çanak
sesleri geliyordu. Bir süre sessizce sigaralarımızı içtik tabii
bu sırada Rukiye’yi izliyordum. Ustaca sakso çeken bir kadın
yarağı nasıl somuruyorsa o da sigarasını öyle
içiyordu. “Kocan ne iş yapıyor?” diye sordum sessizliği bozmak
için. Ne iş yaptığını Refiye söylemişti, ama bir
de kendi ağzından duymak istiyordum.
Biten sigarasını erkeksi bir hareketle
aşağı atarken, “Konfeksiyoncu, makine ustası!” dedi. Refiye
kocasıyla arasının iyi olmadığını da
söylemişti. Kocası hakkında söyledikleri bu kadarla kaldı.
Sonrasında bir sigara daha yaktı. Benim de zaman zaman
kullandığım sert sigaralardan biriydi içtiği. “Sigaran
iyiymiş, içerde de iyi içiyordun!” dediğimde,
“Öyle!” dedi gülümseyerek. İçerdeki utangaç, çekingen hali yoktu,
rahattı. “Bu gece gitmiyorsunuz, herkes burada kalacak!”
dediğimde, “Niye?” dedi şaşırmış gibi yüzüme
bakıp. “Valla ben bu halde araba kullanamam, kusura bakmayın!”
deyince, “Eh napalım, şansımız
böyleymiş!” dedi gülerek. Beyaz dişleri gecenin
karanlığında daha da beyaz görünüyordu.
“Ablam seninle çok mutlu!” dedi sigarasından derin bir
nefes çektikten sonra. “Ben de öyleyim!” diyerek yanıt verdim. “Yok,
lafın gelişi söylemiyorum. Rahmetli eniştemle son
zamanlarını biliyorum, çok kötüydü araları. Çok üzülüyordu,
eniştem onu çok üzdü, çok ağlattı. Şimdi senin yanında
onu böyle mutlu görünce ben de çok seviniyorum. İyi ki
seninle tanışmış!” dedi. “Teşekkür ederim!” dedim bu
nazik sözleri için.
“Ablam ilk başta (30 yaşında bir adama aşığım, onunla evleneceğim!)
deyince çok şaşırmıştım, çok
ayıplamıştım. Hatta bir süre konuşmama kararı
almıştım, ama sonra seni öyle bir anlattı ki, öve öve bitiremedi, o zaman gerçekten bunun geçici bir
heves olmadığını, ablamın gerçekten de sana
aşık olduğunu anladım. Hele onu bu gece böyle mutlu
görünce, sana nasıl baktığını görünce daha da
inandım buna. Eniştemden sonra ilaç gibi geldin ablama!” dedi gene sigarasından derin bir nefes daha çektikten sonra.
Bu övücü sözlerden sonra bir şeyler söylemem
gerekiyordu. “Benim için de Refiye bambaşkadır, onun yeri
ayrıdır. Özlem’le yani ilk karımla biraz şartların
zorlaması sonucu evlendim ama Refiye ile aramızda
büyük bir aşk var!” dedim. “Evet, ablam anlattı. Nikâh gecesi de
tanıştık, bir süre konuştuk Özlem Hanımla. Çok hanım, düzgün bir kadına benziyor,
kızları da öyle!” dedi gülümseyerek. Üşümüştü,
şalına daha da sıkı sarındı. “Üşüdüysen geç
içeri!” dediğimde, “Üşüdüm ama biraz daha temiz hava alayım!”
dedi ve balkon demirlerine dirseklerini koyarak yaslandı, daha
doğrusu domaldı.
Değirmen taşı gibi büyük ve dolgun götünü
sergiliyordu Rukiye. Beline kurdele gibi bağladığı siyah
kuşağının uçları götünün üzerine geliyordu. Hemen
yanında demirlere yaslandım ben de. Nerdeyse
omuz omuzaydık. Soğuk gece sessiz, sakindi. Yoldan geçen
arabaların sesleri haricinde ara sıra börtü böcek sesleri geliyordu.
Karşı binaların çoğunda ışıklar
sönmüştü. Mutfakta sesler kesildi ve lambası söndü, sanki bizi
balkonda unutmuşlardı.
Nikâh gecesi bana nasıl baktığını
unutmamıştım. Bu gece de aynı şekilde kaçamak
bakışlarını yakalamıştım pek çok kez. Simge
Hanımın bahsettiği flörtüz bakışlara Rukiye de sahipti
tıpkı Emel gibi. Rukiye tedirginmiş gibi görünse de biraz daha
ileri kaymak gibi bir şey yapmadı. Benden rahatsız
olmamıştı. Sigaramı attım aşağı. Birkaç
saniye sessizce durduk. Sonra sağ elimi yavaşça demirlerin üzerinden
kaydırıp sol elini tuttum. Bana baktı önce sonra da elini çekti
ama bunu sert bir şekilde değil, ilk defa eline erkek eli değen utangaç bir kız gibi yaptı.
Aslında bundan hoşlandığı belliydi.
Ben yeniden elini tutunca, “Enişte yapma biri görecek!”
dedi fısıltıyla. “Kim görecek?”
dediğimde, “Ablam gelebilir!” dedi tedirgin bir sesle. “Gelmez, kimse yok
içerde!” dedim ve elini tuttum daha sıkı. Gözlerini benden
kaçırıyordu. Yeniden elini çekmeye çalıştı.
“Enişte lütfen, biri görecek!” dedi yine tedirgin halde...
“Bursa’ya ne zaman gideceksin?”
diye sordum elini bırakmadan. “Hafta sonu!” dedi
fısıltıyla. “Bana bu akşam
nasıl baktığını fark ettim!” dedim kulağına
fısıldayarak. Rukiye bu kez daha da tedirgin oldu, doğrulmak istediğinde
kendime çektim ve “Sana daha yakın olmak istiyorum!” dedim. “Enişte
lütfen!” dedi ve hızla çekti elini. Sonra da bir şey demeden içeri
geçti.
Rukiye gidince bir sigara daha yaktım. Uzaklara
dalmış içerken birden yanımda biri belirdi. Korkuyla dönüp
baktım, Ceren’di bu. Elinde sigarayla bana bakıyordu. “Ne oldu,
hararet mi bastı?” dedi gülümseyerek. Balkonun kapısını
kapatmıştı. Alay eder gibi bakıyordu bana. “Korkuttun beni,
insan öyle casus gibi gelir mi?” dedim.
Rukiye’nin bıraktığı yere geçti, “Hayırdır
teyzemle ne konuşuyordun fısır fısır?” dedi
sigarasının dumanını yüzüme üflerken. “Ne
konuşacağım, havadan sudan!” dediğimde belini balkon
demirine yaslayıp benden yana döndü. “Hadi oradan, havadan
sudanmış, sen onu külahıma anlat!” dedi. Yaşından
büyük tavırlar sergiliyordu Ceren. Bu küstah hareketleri hoşuma
gitmemişti. “Sana hesap mı vermem gerek?” dediğimde, “Tabii ki hayır, öyle bir niyetim zaten yok!” dedi.
“Sana bu gece nasıl baktığını fark
etmedin mi?” diye sordu bu kez. “Kimin?” diye sordum başımı
çevirip. Derin bir nefes alıp verdi. Sonra da aynı küstah ve bilgiç
tavrıyla, “Kimin olacak, teyzemin!” dedi. “Kadının
günahını alma!” dediğimde benden yana
sokuldu ve “Hişşş, korkma benden laf çıkmaz!” dedi gülerek.
Sigarasından birkaç nefes çektikten sonra fısıltılı
bir sesle, “Eniştemin siki kalkmıyormuş, geçen annemle
konuşurlarken duydum!” dedi.
“Manyak manyak konuşma!” dediğimde, “Valla ben kendisinin yalancısıyım. İki senedir gitmedikleri doktor kalmamış. İlaç
verip gönderiyorlarmış, ama o da işe tam yaramıyormuş.
Sikişin ortasında birden balon gibi sönüyormuş eniştemin
siki!” dedi sigarasının dumanını yüzüme üflerken.
Ardından da, “Emel yengem de dayımdan boşanıyor!” dedi
manalı bir yüz ifadesi ve sesle. “Eee, bundan bana ne?”
dediğimde, “Hadi hadi!” dedi gülerek. “Beni kandırmaya kalkma, çocuk
mu sandın sen beni. Annem tuvalete kalktığında hemen elin
alttan çalışmaya başladı!” dedi
devamında.
“Sen hayal görüyorsun, bu gece fazla içmişsin. Bence
hemen gidip yatsan iyi olur!” dedim. Sigarasından
son bir nefes çekip aşağı attı, alınmış
gibi, “Seni ayıplamıyorum, beni sürekli yanlış
anlıyorsun!” dedi ve içeri geçti.
Derken birkaç dakika sonra Refiye göründü, “Aşkım
ne arıyorsun burada Allah aşkına, gel hadi, üşütüp zatürre
olacaksın Allah göstermesin!” dedi koluma girerek. Beraber içeri geçtik.
Salonun ışıkları sönmüştü. Kimseler görünmüyordu.
“Herkes nereye gitti?” diye sordum merakla. “Yattılar, nereye gidecekler
gece vakti?” dedi. “Nerde yattılar?” diye sordum bu kez. “Rukiye’yle
çocukları Ceyhun’un odasında, Raziye’yle kızları da
Ceren’in odasında yattı!” deyince, “E, diğerleri nerede?” dedim.
“Onları da üstteki odalara koydum!” dedi karşılık olarak.
Terliklerini çıkarmıştı Refiye, o nedenle sessiz
sedasız çıktık merdivenleri.
Yatak odasına girdik. Yatak açılmış,
hazırlanmıştı. Çok uykum vardı, saat ikiye geliyordu
artık. Soyundum ve yatağa girdim. Refiye
köşede duran küçük gece lambasını yaktı.
Kırmızı bir ışık yayıldı odaya. Daha
önce bu lambayı görmemiştim. Çabucak soyundu
ve çırılçıplak yanıma uzandı. “Lambayı niye
yaktın?” dediğimde, “Bu gece böyle uyuyalım, hadi sen de
külotunla atletini çıkar. Kırmızı
ışığın altında çıplak yatalım!” dedi
yanağımdan öperken.
Dediğini yapıp atletimle külotumu
çıkardım. Çırılçıplak sarıldık birbirimize.
“Kusura bakma, içkiyi fazla kaçırdım herhalde, benimki bu gece
kalkmayacak gibi görünüyor!” dediğimde, Refiye, “Önemi yok
aşkım, aynen ben de öyleyim, birbirimize sarılalım
yeter!” dedi.
Karı koca koyun koyuna güzel bir uykuya daldık.
Ancak gece henüz bitmemişti...
[Osman]
|